Avrupa Birliği’nin niyeti

A -
A +
Avrupa Birliği kurumlarının ve AB’ye üye devletlerin yönetimlerinin Türkiye’nin beklentilerine orta vadede cevap verme gibi bir niyetleri yok. Geri Kabul Anlaşmasının imzası sırasında verdikleri sözleri çoktan unutmuş durumdalar. Türkiye’den anlaşmanın gereklerini yerine getirmeye devam etmesini istemeyi biliyorlar da, geçen yıl bu vakitler başlaması gereken Türk vatandaşlarına vize muafiyeti uygulamasından hiç söz etmiyorlar.
Brüksel’in bu tutumu sürpriz mi; ilk defa mı karşılaşıyoruz yarım yüzyılı geçen ilişkilerimizde? Hayır. Hemen akla gelen buna benzer üç durumu hatırlayalım.
Yıl 1973. Türkiye ile AET arasında imzalanmış Ankara Anlaşması’nı tamamlayan Katma Protokol Yürürlüğe giriyor. Belgeye göre 22 yılda Türkiye ile AET ülkeleri arasında Gümrük Birliği tesis edilecek. Nitekim 1995’te de bu gerçekleşiyor. Belgede aynı zamanda 1985’ten itibaren Türk işçilerinin AET ülkelerinde serbest dolaşım hakkına sahip olacaklarına yer veriliyor. 1980 darbesini bahane eden AET ülkeleri Türk vatandaşlarına vize uygulamaya başlıyorlar. 1981’den itibaren Avrupa kurumları Türkiye ile ilişkilerini askıya alıyor. Ortaklık Konseyi toplantıları bile yapılamıyor. 1985 gelip çattığında, o zamanki adıyla Batı Almanya’nın katı tutumu yüzünden Türk işçilerinin serbest dolaşımı başlayamıyor. Hatta Almanya Türkiye ile görüşmelerin tekrar başlamasının ancak Ankara’nın bu konuda ısrarından vazgeçmesi hâlinde mümkün olacağını vurguluyor. Rahmetli Özal 1987’de Avrupa Topluluklarına tam üyelik için müracaat ettiğinde “uzun ince bir yola çıktık” diyor. Nasıl olsa en fazla 6 yılda üye olacağımız, işçilerin de o zaman serbest dolaşım hakkına sahip olacağı hesabı yapılıyor. Fakat üyelik gerçekleşmediği gibi, bırakın işçileri turistik amaçla AB ülkelerine gidecekler için bile vize uygulaması yıllardır devam ediyor.
Yıl 1999. AB’nin Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye adaylık verileceği söylenmekte. Türkiye’de “Nihayet AB’ye Giriyoruz” havası hâkim. Fakat Zirve kararının taslağı basına sızdığında görüyoruz ki, AB Türkiye’yi aday ilan ederken, Kıbrıs ve Ege anlaşmazlıklarının çözümünü de önşart olarak getirmiş. Başbakan Ecevit, o şartlar varken Helsinki’ye gitmek istemiyor. AB Dönem Başkanı ve Finlandiya Başbakanı Lipponen Ecevit’e bir mektup yollayarak, “Türkiye’nin önüne diğer adaylardan farklı hiçbir şartın getirilmeyeceği” taahhüdünde bulunuyor. Başbakan bu söz üzerine Zirve’ye katılıyor. Birkaç ay sonra Avrupa Birliği Türkiye için ilk Katılım Ortaklığı Belgesi’ni yayınladığında Ankara’nın canı çok sıkılıyor. Zira Kıbrıs ve Ege konuları hem de kısa ve orta vadeli Siyasi Şart olarak Türkiye’nin önüne konuyor. Bugün de oldukları yerde duruyorlar. Aradan 18 yıl geçmiş; Lipponen’in mektubunu hatırlayan bile yok. Sanki hiç yaşanmamış gibi.
AB tarafı Aralık 2004’te, “Siz Gümrük Birliği’ni tüm AB üyelerini içerecek şekilde genişletin. Biz de sizinle müzakerelere başlayalım. KKTC’ye uygulanan izolasyonu da hafifletelim” teklifinde bulunuyor. Türkiye, “olabilir” diyor. Hatta Temmuz 2005’te AB ile gümrük birliğini tüm yeni üyelere teşmil eden bir sözleşme de imzalıyor. Gel gör ki, AB tarafı GKRY’nin baskılarına teslim oluyor. KKTC için kolaylaştırıcı tek bir adım atmıyor. Müzakere sürecinde sürekli frene basıyor. Tabiatıyla Türkiye de, söz konusu sözleşmeyi yürürlüğe sokmuyor.
Ortaklık Anlaşması’nın imzalandığı 1963’ten bu yana yukarıdakilere benzeyen o kadar çok örnek yaşandı ki! “Brüksel’in verip de tutmadığı sözlerden” ansiklopedi olur. İlişkimiz süresince AB tarafı, maç sürerken kural değiştirmenin her türlü yolunu hem denemiş hem de icra etmiş durumdadır.
Artık ne Türkiye eski Türkiye, ne de AB eski AB. Ankara sözünü açık ve net söyledi: “Artık daha fazla oyalanmaya tahammülümüz yok. AB verdiği sözleri tutsun.”
Türlü bahanelerle Türkiye’nin AB’ye üyelik yolunun tıkanması, Brüksel’e olan güveni ortadan kaldırmıştır. AB’nin Türkiye ile ilgili niyetinin tam üyelik olmadığı şüpheleri artık kesin hükümlere dönüşmeye başlamıştır. AB Türkiye ile sağlıklı bir zeminde ilişkilerini sürdürmek istiyorsa, Türkiye hakkındaki niyetini, lafı eğip bükmeden, mertçe ve dümdüz ilan etmelidir. 2017 Türkiye İlerleme Raporu’nu yayınlamadan önce Türkiye’nin üyelik süreci hakkında net bir vizyon ortaya koyan -tıpkı 2004’teki Etki Analizi Raporu gibi- bir belgeyi AB’den beklemek hakkımızdır. Kaçak güreşmeye alışık AB bunu yapar mı? Sanmam.
Ramazan ayı tüm İslam âlemi ve Türkiye için huzur dolu geçsin. İyiliklere vesile olsun inşallah...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.