Evet, bu bir meseledir

A -
A +
  Eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in yakın dönem siyasi tarih kitaplarına geçmiş meşhur bir sözü vardır: ‘Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz.’ ABD Başkanı Joe Biden’ın göreve başlamasının üzerinden bir buçuk ay geçmiş olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı telefonla hâlâ aramamış olmasını sıradan bir hadiseymiş ve basit bir gecikmeymiş gibi yorumlayanları dinledikçe merhum Demirel’in bu sözünü hatırlıyorum. Bence Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler bakımından hiç de görmezden gelinecek veya normal addedilecek bir durumla karşı karşıya değiliz. Ortada bir mesele vardır ve bu meselenin behemehal çözülmesi gerekir. Meselenin varlığını inkâr etmek ise çözüme katkı yapmaz. Vaşington’daki Türkiye düşmanları kendi akıllarınca, Biden’a Erdoğan’ı aratmayarak ya da mümkün olduğunca geç aratarak Türkiye’ye sözde bir mesaj verme peşine düşmüş gözüküyorlar. Bu davranışlarını da inkâr etmiyorlar. Kendilerince Erdoğan’ı ‘muhatap almama’, Erdoğan’a ‘bigane kalma’, Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgili sözlerine müspet / menfi herhangi bir cevap vermeyerek ‘sessiz kalma’ yoluyla, Türkiye’nin bugüne kadar kararlı bir duruş sergilediği PYD-YPG terörizmi, FETÖ ile mücadele, Doğu Akdeniz deniz yetki alanları ve hava savunma sistemi gibi konularda geri adım atmasını bekliyorlar. Bu hin oğlu hinlerin ve kerameti kendilerinden menkul ‘siyasi cinlerin’ yancıları olan FETÖ’cü hainler, PKK’lılar ile onlarla hıyanet iş birliği içindeki bilumum çakal sürüsü de, bu yolla Türkiye’nin ekonomisinin bozulmasını, Erdoğan’ın siyaseten köşeye sıkışmasını ve sonunda kendi isteklerine boyun eğmeye mecbur kalmasını umuyorlar. Trafiğin en yoğun olduğu New York caddelerindeki billboardlara Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı sloganları yerleştirenler, etkili Amerikan gazetelerine ve dergilerine ısmarlama haberleri yazdıranlar, Türkiye’yi ve Erdoğan’ı hedef alan senaryolarla dizi ve film çektirenler işte bu çakallar. Önümüzdeki haftalarda sürüdekilerin sayısı daha da artacak. Önce 24 Nisan öncesinde Ermeni lobisi, Biden’a 1915 olayları için ‘soykırım’ dedirtmek için yüklenecek. Ardından, Yunan isyanının 200. yılını kutlayan Rum lobisi, ‘Hıristiyan kardeşlerini katleden Müslümanlara karşı iyi Amerikalıların nasıl Mora’ya yardıma koştuklarını’ öne çıkararak Türkiye’ye ve Erdoğan’a saldıracak. Tabii ki, dünyanın her yerinde Türkiye’yi zor durumda bırakmak için yüz milyonlarca dolar akıtan bölgesel ‘aktör adayları’ da sürüdeki yerlerini alacaklar. Hâlbuki, Biden’ın dış politika öncelikleri ile bu kesimler tarafından kendisine telkin edilen Türkiye’ye mesafeli davranma tavrı arasında taban tabana bir çelişki var. Şayet Biden tüm dünyaya ilan ettiği gibi Transatlantik ilişkileri güçlendirmekten yana ise bunu Türkiye ile yeni bir yakınlaşma başlatarak yapmak zorunda. NATO’nun en etkili üyelerinden olan Türkiye’nin dışlanması çabalarının olumsuz etkilerinin Balkanlardan Kafkasya’ya, Karadeniz’den Orta Asya’ya kadar çok geniş bir coğrafyada hissedileceğini herhâlde ABD Dışişlerindeki Türkiye uzmanları çok iyi etüt etmişlerdir. Keza tecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı olan Biden, Çin ile küresel çapta rekabeti ABD lehine çevirmek istiyorsa Türkiye gibi bir ülkeyle iş birliği yapmanın ve müttefiklik ilişkisinin asgari şartlarına bağlı kalmanın önemine vakıftır. İran ile nükleer anlaşma konusunda Türkiye’nin taraflar arasındaki yapıcı tavrının ne kadar olumlu bir etkisi olduğunu, o sırada Obama’nın yardımcısı olan Biden herhâlde unutmamıştır. Böyle bir sürecin tekrar başlatılması hâlinde, Türkiye’nin oynayacağı eşsiz rolün de farkındadır. Irak, Suriye ve Libya gibi ülkelerin terörden arındırılıp, istikrara kavuşturulmasına yönelik hiçbir ABD planının Türkiye’nin güçlü desteği olmadan hayata geçirilemeyeceğini de şüphesiz biliyordur. Bütün bunlara rağmen Başkan Biden Türkiye’yi ve Erdoğan’ı görmezden gelme eğilimi içine sokulmuşsa, aklıselim sahibi birileri bu tavrının her şeyden önce ABD’nin ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın çıkarlarına uygun olmadığını yakında kendisine hatırlatacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerinin, tarihteki en sıkıntılı dönemlerinin birinden geçtiğini inkâr etmek mümkün değildir. Fakat aynı zamanda Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihi, diyaloğun her türlü problemin aşılmasında ne kadar etkili olduğunun da örnekleriyle doludur. Devlet ciddiyeti ve müttefiklik geleneği de bunu icbar eder. Türkiye ile ABD arasındaki çok yönlü ve çok katmanlı ilişkiler, varlıklarını Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı üzerinden tanımlayan çakal sürüsünün ihtiraslarına kurban edilmeyecek kadar değerlidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.