Türk-Alman ilişkilerini anlamak – I : Tarihin yükü

A -
A +
Türk-Alman ilişkileri son dönemde daha çok krizlerle gündeme geliyor. Bu krizleri anlamak için iki ülke ilişkilerinin farklı boyutlarına işaret eden yazılar yayınlanıyor. Bu yazılarda, yaşanan sorunların güvenlik alanındaki farklı bakış açılarından kaynaklanan nedenleri de ele alınıyor, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilere muhtemel etkileri de…
Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanların bu krizleri nasıl yorumladıkları da inceleniyor, söz konusu sorunların bu insanların Almanya’daki yaşamlarına etkilerinin ne olacağı da…
Ankara ile Berlin arasında yaşanan krizlerin, her iki ülkenin de üye olduğu NATO açısından ne gibi etkilerinin olacağı da tartışma konusu, bu teşkilatın söz konusu sorunların çözümünde oynayacağı rol de…
Her iki ülkedeki karar verici aktörlerin söylem ve tutumlarının iki ülke ilişkilerinin bu noktaya gelmesindeki etkisi de inceleme konusu, bu aktörler üzerinde etkili olan baskı gruplarının siyasal ve ideolojik yönelimleri de…
Ekonomik, güvenlik ve toplumsal açıdan yoğun ilişkilere sahip olan Türkiye ile Almanya arasındaki sorunların nedenlerinin doğru anlaşılabilmesi için gerçekten de iki ülke ilişkilerinin bütün boyutlarıyla detaylı bir şekilde analiz edilmesi gerekiyor.
İki ülke ilişkileri bugün çok sorunlu bir dönemden geçiyor, ancak tarihe bakıldığında Türk-Alman ilişkilerinin hep böyle sorunlu olmadığı, çok sıkı iş birliklerinin söz konusu olduğu dönemlerin de var olduğu görülür.
Hatta tarihî dostluk (historische Freundschaft) ve silah kardeşliği (Waffenbrüderschaft) gibi kavramlar Türk-Alman ilişkilerine dair yazılmış kitap ve makalelerde en sık rastlanan kavramlar olarak karşımıza çıkar.
Belki de bugün yaşanan sorunların kaynağını, iki ülke ilişkilerinin “tarihî dostluk” ve “silah kardeşliği” ifadeleriyle nitelendirildiği dönemlerde aramak gerek.
Osmanlı Devleti’nin parçalanmaya karşı direndiği bir dönemde yoğunlaştı Türk-Alman ilişkileri…
Bismarck’ın önderliğinde birliğini sağlayan, modern bir ordu kuran ve Fransa’yı Sedan Savaşı’nda yenilgiye uğratarak Avrupa’nın büyük güçleri arasına dâhil olan Alman İmparatorluğu, Osmanlı Devleti tarafından Rusya ve Avusturya-Macaristan’ın yayılmacı politikalarına karşı bir müttefik olarak algılanmıştı. Çünkü Berlin Kongresi göstermişti ki, İngiltere ve Fransa da artık Avusturya ve Rusya’yı dengelemek yerine Osmanlının parçalanması politikasına hız vermişti.
Osmanlı ordusunun modernizasyonu için Almanya ile iş birliği yoğunlaştırıldı ve nihayetinde bu ülkeyle “silah kardeşliği” yapılarak Birinci Dünya Savaşı’nda aynı saflarda yer alındı.
Meseleye Berlin cephesinden bakıldığında, söz konusu ortaklığın bir “kardeşlik” olarak görülmediği tespitini yapmak gerekir. Osmanlı Devleti’ni iş birliği yapacağı eşit bir ortak olarak değil, doğal kaynakları ve coğrafyasından yararlanacağı geniş topraklara sahip bir tür koloni olarak değerlendiren Almanya, Osmanlının insan kaynağını da Avrupa’da yürüttüğü üstünlük mücadelesinde kullanabileceği asker ve işgücü olarak görmüştür.
Başta askerî kurumlar olmak üzere Osmanlı bürokrasisinde etkin bir konum elde eden Alman İmparatorluğu, Osmanlı Devleti’ni kendi nüfuz alanı içerisinde görmüş ve İstanbul’un aldığı kararlar üzerinde ciddi bir etkiye sahip olmuştur.
Gerek Birinci gerekse İkinci Dünya Savaşı sonrasında aldığı yenilgilere rağmen ekonomisini hızla toparlayarak kısa sürede Türkiye’nin dış ticaretinde en önemli konuma gelmeyi başaran Almanya, bu konumuna dayanarak Türkiye’yi kendi nüfuz alanı içerisinde gören politikasına devam etmiştir. Soğuk Savaş döneminde ve 1990’lı yıllarda, Türkiye’nin ticaretinde en büyük paya sahip olması ve Ankara’ya yüklü miktarda ekonomik ve askerî yardımda bulunması Almanya’nın bu nüfuz siyasetinin temel motivasyonunu oluşturmuştur.
İki ülkenin tarihte çok yakınlaştıkları dönemde kurdukları ilişkinin dengesiz olması, daha çok Osmanlı/Türkiye’nin Almanya’ya ihtiyaç duyduğu bir ilişki şeklinde gelişmesi Berlin’in bugün de Türkiye’yi kolay yönlendirebileceği ve gerekli gördüğünde iç işlerine müdahale edebileceği bir ülke olarak görmesi sonucunu doğuruyor.
Tarihten gelen alışkanlıklarla Ankara’ya karşı bu şekilde müdahaleci bir politika izlemeye çalışan Almanya’nın, Türkiye’nin artık bu tür müdahalelere müsaade etmeyeceğini anlayıp karşılıklı egemenliğe saygıyı esas alan bir politikaya yönelmesi Türk-Alman ilişkilerindeki sorunların aşılmasında iyi bir başlangıç olacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.