"Bir şey yok hanım, yorgunluk ve iş telaşından olsa gerek..."

A -
A +
"De hele! Uykularını kaçıran, seni böyle derin derin düşündüren şey nedir bey?"
 

Asalet timsali hanımına ayrı bir muhabbeti vardı. Ondan hiç kırılıp incinmemişti. “Çocuklarımın anası, evimin direği, hayat arkadaşım Fatıma Hanımefendi; benim her şeyim. Onu üzmektense, onun sevmediği şeyler yapmaktansa susayım daha iyi…”
Mazisiyle, atisiyle hemhâl olurken; bir gölgenin üzerine yaklaştığını hissetti. Önce mühimsemediyse de gayriihtiyari başını kaldırdı. Kaç senedir bir yastığa baş koyduğu Fatıma Hanımefendiydi gelen… Yine her zamanki gibi tebessümle yüzüne bakıyordu. Bir şeyler konuşacağı, gün kadar ayan beyandı.
- Hayırdır bey, uyumamışsın!
- Bilmem!
- Nasıl bilmezsin bey? Yorgun argın, yatağa bir girdin mi hemen derin rüyalara dalardın, sabah namazına uyandırmak da kolay olmazdı! Şimdi öyle mi? Bir o tarafa dönüyorsun, bir bu tarafa! Seni tedirgin eden bir sıkıntın olduğu aşikâr!
- Bir şey yok be hanım! Yorgunluk, iş telaşından olsa gerek!
- Gözümden kaçmaz! Sofrada da bir şeyler düşünüyordun. Bizden sakladığın bir derdin var!
- Rabbim kimseye dert vermesin!
- Âmin, âmin!
- Dünya demek dert demek zaten!
- Yok yok! De hele! Uykularını kaçıran, seni böyle derin derin düşündüren şey nedir?
- !!!
- Yoksa!
- Eee, yoksa!
- Söyletmeden gitmem.
- Hayat böyle be hatunum; bazen inceden ince düşünüyor, bazen her şeyi kendi hâline bırakıyorsun! Bugün düşünceler ağır bastı!
- Bu hâlin farklı efendi! Sevinç karışımı üzüntü!
- Güldürme beni!
- İnan öyle!
- Senden de bir şey saklanmaz ki!
- Ne olursa olsun hamd et, şükret bey!
- Ooo, elbette hatunum; hamd ederim, şükrederim! Lakin aciz kuluz, bazen işin içinden çıkamadığımız şeyler de oluyor!
- İşte ben de onu soruyorum! O işin içinden çıkamadığın şey ne?
- Nasıl desem bilmeme ki hatunum?
- Derdini söylemeyen derman bulamaz bey!
- Elhamdülillah; ne derdimiz olacak? Elimiz, ayağımız tutuyor, mesut olduğumuz sımsıcak bir yuvamız var.
- Binlerce kere şükür! Doğru dersin bey! Asıl ben şükretmeliyim; sizin gibi bir beyim, refikim var!
- Estağfirullah! Keşke layık olabilsem!
- Çok şanslı hissediyorum kendimi çook!
- Ben daha çok şanslıyım! Sizin gibi becerikli, hamarat bir hatunum var, hepsi birbirinden akıllı gül gibi evlatlarım, huzur dolu yuvam…
- Allahü teâlâ razı olsun…
- Hatunum! Hep öyle hüsnüzan ediyorsun, hep fedakârsın! Kadir kıymet bilirsin.
- Siz de öylesiniz efendi!
- İnşallah öyleyimdir! Rabbim ahir ve akıbetimizi hayreylesin!
- Âmîn!
- !!!
Gecenin ilerleyen vakitlerinde fazla uzatmamak için Koyunlucalı Ahmet Efendi; sözü kısa kesmek istiyordu. Merak etmemesini, telaşlanacak bir durumun olmadığını, bazen tefekkür etmenin lüzum ve ehemmiyetini izah ederek odanın en güzel köşesinde asılı olan Kur’ân-ı kerîmi gösterdi:
- Bana, sana ve evlatlarımıza “ebedi saadetimiz” lazım… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.