Züleyha'nın hinlik düşündüğü her hâlinden belli oluyordu!..

A -
A +
Nene Gelin’in dizlerinin dibinde Züleyha, boynundaki haçı ile birlikte kıpırdamadan duruyordu.
 
Nene Gelin:
- Benim için mi geldin Züleyha? Peki niçin böyle kenarda köşedesin? Bizim hâlimiz ortada! Kaç haftadır hicret edeceğimizi biliyordun! Gizli, saklı bir şeyimiz yoktu ki! Böyle dağ başında, kamışların, sazlıkların içinden beni almaya geliyorsun!
- Şey!
- Şeyi, meyi yok! Hakikati söyle!
- Öldürecekler hepinizi!
- Bizi öldürecekler de dünya size mi kalacak? Peşimiz sıra nasıl geleceksiniz? Ne yüzle?
- İyilik yapayım istedim kız Nene!
- Umutlarımı, hayallerimi yıktın Züleyha! Bunca sene birlikte arkadaşlık ettik, şimdi karşıma eşkıya kıyafetiyle çıkıyorsun, utanmadan da!
- Oysa...
- Oysa ne? Hadi söyle! Ne kadar kıymetliydin yanımda! Birlikte yedik, içtik, birlikte gezdik tozduk! Onların bir manası yok muydu? Meğer beş para etmezmişsin!
- Köyden kaçarken düşünseydin kaç paralık olduğunu!
- Dilin de uzunmuş! Zulümden kaçmak ne zaman suç oldu?
- Korkak! Mazlum görünmek için kaçtınız!
- Bir de suçlu oldum, hem de durup dururken öyle mi?
- Hepiniz, bütün Çeperliler, Hasankalalılar suçlusunuz!
- Ne? Kız söylediğini kulağın duyuyor mu?! Ah! Ah!
- Suçlusunuz diyorum! Bak yüzün kızardı! Konuşmaya yüzün kalmadı!
- Sana niçin yüzümün kızardığını, üzüldüğümü söyleyeyim mi?
- O yürek varsa söyle! Hadi! De diyeceğini!
- Yıllardır seni adam yerine koyduğuma, sana ayırdığım vakitlerime üzüldüm! Senin çirkin yüzünü gördüğümden dolayı da yüzüm kızardı! Çok yazık oldu verdiğim senelerime! Değer miydi? Seni gidi ikiyüzlü, dönek seni! Beni öyle bir hâle getirdin ki dostlarım bile arkamdan “İşte Nene’nin arkadaşı” diyecek, kıs kıs gülüşecekler. Ama ben seni öyle bir hâle getireceğim ki düşmanların bile senin için ağlayacak...
- Merkebin, itin olurum bana öyle bakma! Lütfen! Kız sana diyorum Nene!
Bir hinlik düşündüğü her hâlinden belli olan Züleyha, kelimeleri bitirmemişti ki; sakladığı tabancasını, bir profesyonel savaşçı gibi oldukça seri çekti ve aynı hızla tetiğe bastı. Gecenin karanlığında keskin bir ışık ve barut kokusu Nene’nin gözlerini kör, kulaklarını sağır edecek şekilde, vadi boyunca yankılandı. Ani bir sessizliği müteakiben çığlıklar... çığlıklar... Çocukların bağrışmaları, kadınların çaresiz koşuşturmaları, ağlamalar, sızlamalar dayanılacak gibi değildi.
Nene, hasmının sıkıca tuttuğu boynunu büktü. Yere yatırırken eline bir şey değdi. Evet! Yanlış görmüyordu kızıl altın bir haç kolye, ay ışığında parlıyordu. Gözleri karardı, bayılacak gibi oldu. Çok şey duymuş, görmüş geçirmişti de çocukluk arkadaşını tanımamasına fena hâlde bozuldu. Hissiyatı altüst olmuş, çok şaşırmıştı.
Tabancanın sesini duyan birçok insan da yanlarına geldi. Nene Gelin’in dizlerinin dibinde Züleyha, boynundaki haçı ile birlikte kıpırdamadan duruyordu. “Tövbe tövbe!” deyip “Lâ havle...” çekiyor, işin mahiyetini öğrenmeye çalışıyorlardı.
Züleyha; ava giderken fena avlanmıştı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.