DOSTLUKLAR VE DÜŞMANLIKLAR

A -
A +

Turgut Özal'ın 12 Eylül cunta ve daha bir düzine vesayete rağmen Başbakanlığa geldiği 1983 yılına kadar Rusya, Türkler için affedilmesi gayrı mümkün olan "moskof"tu. 

Merhum, sadece yurtiçinde 4 eğilimi birleştirmekle kalmayarak uzak ve yakın devletlerle de dostluklar inşa etti. 
"Baba Bush" denen ABD Başkanı'na ilk ismiyle hitap edecek kadar sıcak dostluklar kurmuştu. O kadar ki George Bush da Irak ve diğer bazı dünya mes'eleleri için Başbakan Özal'a telefon açar ve akıl danışırdı.
Ancak Turgut Bey, aynı zamanda Rusya ile dostluk köprüleri kurdu. Bu, tarihimizde bir ilkti. Dostluğumuz, SSCB'nin dağılıp yerine Rusya Federasyonu'nun gelmesiyle pekişti. Böylece ticaret dilimize "Bavul Ticareti", "Laleli" ve "Sarp Sınır Kapısı" diye 3 kavram girdi. Ruslar, Laleli başta olmak üzere İstanbul'da bolluğu, ucuzluğu keşfetmişlerdi. Akın akın geliyor, alıyor-gidiyor ve yine geliyorlardı. Öyle ki açık hesap çalışmalar bile sıradanlaşmıştı. Onlar, Türkiye'de pazar ekonomisini, bizim bıçkın esnaf da Slav ırkındaki güzelliği keşfetmişlerdi. Birçok  erkek, Rus kızlarıyla evlendi. Akrabalıklar doğdu. Hâlbuki 1983'lere kadar Rusları kan içen canavarlar biliyorduk. Çünkü Türkler ve Ruslar, tarih boyunca hep vuruşmuşlardı. 
Bu sıcak münasebetler, Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı günlerindeki uçak düşürülmesine kadar  devam etti.  O hadise, krize yolculuğu başlattı. İki devlet, savaşın eşiğine geldi. Allah'tan ki Rusya'nın başında  Vladimir Putin diye soğukkanlı bir devlet adamı vardı. İki devlet için de  sonu felaket olacak bir savaş çıkmadıysa bu ismin  payı büyüktür. Muhtemelen Sn. Putin, jetlerini Türkiye'nin değil Paralel Devlet Yapılanmasının düşürdüğünü görmüştü. Ancak dostluk da bir kere dibe vurmuştu. Bu dibe vurmuş dostluğun kurtarılması ise Sn. Erdoğan'ın paralel ihaneti görür görmez Başkan Putin'e yazdığı tavzih mektubu oldu. O mektup, her türlü kınama göze alınarak yazılma cesareti gösterilmeseydi bugün Rusya ile dostluğumuz yeniden zirvede seyrediyor olmaz, ticari ve askerî ortaklıklar yaşanmazdı. Yaşanmayınca da şu gün bölgedeki vaziyetimiz tahmin edilmeyecek  denli  aleyhimize olabilecekti. 
Turgut Özal, sadece Amerika ve Rusya ile dostluk kurmadı. Araplarla da dostluklar kurdu. O güne dek gözlemci üye  olduğumuz, bugünkü adı İslam İşbirliği Teşkilatı olan İslam Konferansı'na tam üye olduk. İslam ülkelerine resmî ziyaretler yaptık, onlardan  iadeler oldu. "Araplar bizi arkadan hançerledi" yalanı aşılmıştı. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerimiz, kaplıcalar Arap turistlerle dolup taşıyordu. Şaşırmıştık. Bu Araplar, "arap" değildi; onlar da bizim gibi beyazdı. Aslında Araplar, aynı zamanda ortak  tarihe; dedelerinin/ninelerinin vatanlarına da gelmiş oluyorlardı. Zenci ırkı ile  karıştırdığımız Arap turistler, Avrupalılar gibi değillerdi; çok alışveriş yapıyor, bol bahşiş bırakıyor, taksi tutuyor, emlak kiralıyorlardı. Ne var ki bazı taksi şoförlerinin bugün  de "mesafe  kısa" diye  birçok vatandaşı ya arabaya almadığı veya alsa bile indirdiği terbiyesizliğe benzer şekilde Arap  turistlere hilenin her çeşidini yaptılar. Bu hilebazlıkta bazı emlakçılar, o düşük ahlaklı taksicileri yalnız bırakmadılar. Arap turistler aldatıldıklarını anlayınca derhal çıkıp gittiler ve ta AK Parti iktidarına kadar bir daha semtimize uğramadılar. Bilhassa Recep Tayyip Erdoğan ismine duydukları muhabbet sebebiyle bu iktidar döneminde Araplarla ilişkiler fevkalade gelişti. Ayrıca bu iktidarla birlikte Türkiye, Afrika denen bir kıtayı da keşfetmişti.
Ancak Turgut Özal zamanında kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi ve Başbakan Erbakan zamanında kurulan D-8 ve bu iktidar zamanında kurulan Türk  Konseyi verimli olamadı.
Türk Cumhuriyetlerinin Turgut Özal'a bir ağabeye duyulan muhabbetle büyük muhabbetleri vardı. Mevcut iktidar zamanında Azerbaycan ve Kazakistan dışında dostluklar olması gereken seviyeyi bulmadı.
Şimdi referandum macerasına yelken açmış olan Kürtler, Turgut Özal döneminde Saddam zulmünden kaçarak Türkiye'ye sığındılar. Bugün Suriyeli mülteciler gibi onlara da kollarımızı açtık. Uzun aylar boyu Türkiye'de barındılar. Merhum Özal, Barzani ve Talabani'ye Türk pasaportu verdi, böylece seyahat edebildiler. AK Parti İktidarı döneminde de Esad zulmünden kaçan 190 bin Suriyeli Kürt, Kobani'den bize sığındılar. Onlara da kollarımızı açtık. Aylarca kaldılar sonra döndüler. Şimdi referandum sırasını bekliyor olmalılar.
Bu iktidar, hem Suriye'den gelen mültecilere yüzümüzü ak edecek şekilde sahip çıktı ve hem de Somali'den Arakan'a kadar kardeşlik hislerimizi  götürdü, dualar getirdi.
AK Parti İktidarında FETÖ/PDY apayrı bir olaydır; onu ayrı tutarsak Arap Baharı aldatmasında Ankara, Suriye'de tuzağa düştü. Bugün de Kuzey Irak'ta Erbil tuzağa düştü. Neticede Türk, Kürt, Arap kaybetti ve kaybediyor.
Oğul Bush berbat döneminden sonra Erdoğan iktidarı, Obama iktidarıyla eş zamanlı  var oldu. Münasebetler, iyi başladı fakat iyi bitmedi. Şimdi  ABD cenahında tüccar Trump, Rusya cenahında devletten gelen Putin var. Birincisi hemen hiçbir şeye hakim değilken, ikincisi ne varsa hakim. Tıpkı Erdoğan gibi. Tam bu ortamda Almanya’nın seçim sıkıntısı doğdu. Bayan Merkel, ya sosyal demokratlara mahkum olacak kadar taviz verecek, ya azınlık iktidarı kuracak veya yabancı, İslam ve Türk düşmanı yeni Hitlerciler ve ilaveten Yeşillerle iktidar olacak. Böyle bir tablo aynı zamanda AB için sancı çağıdır. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington'a gitti. Başkan Putin, Ankara'ya geldi. Bağdat, sanki Ankara'nın ipine sarılıyor. Tahran devrede. Cumhurbaşkanı Tahran' da gidecek.
Tam bu ortamda referandum pimi çekilmiş bir bomba olarak orada duruyor.
Devlet olmak da devlet kalmak da devlet idare etmek de kolay değil.
Ateşten gömlek giymişlere kolaylıklar dileriz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.