ÖNCE ORDU, SONRA DEVLET!..

A -
A +
Astana zirvesi, Türkiye, İran ve Rusya’nın garantör devlet sıfatını kazanmaları, İdlib’in çatışmasızlık bölgesi kabul edilmesi ve böylece güneyimizin 7 yıl sonra sükûnete kavuşması... Bu neticeyle Suriye, barışa doğru gidiyor gibi ümitvar bir düşünce belirmişti. Heyhat ki o ümit giderek kaybolmakta: Bölgede saydığımız 3 devletin dışında bir de ABD var. Bu bir gerçek; diğer gerçek de herkesin düşmanının farklı olması. Güya ortak düşman DEAŞ idi; devri bitti. Son kullanma tarihi dolunca yok oldu. PKK/PYD, sadece Türkiye ve İran için düşman. Çelişki şurada ki aynı terör örgütü, hem ABD ve hem de Rusya için dost. Washington da Moskova da adı geçen taşeronu diğerine bırakmak istemiyor. Hâliyle PKK/PYD bu iki başkent için paylaşılamayan konumdadır. Amerika’nın öteden beri sürüp gelen vahim hataları yüzünden Rusya, bugün Suriye ve Akdeniz’e yerleşmiştir. Ruslar, hiç beklemedikleri bir zamanda Deli Petro’nun vasiyetini hayata geçirmiş oldular. Beşar Esad’ın arkasında Putin Rusya’sı olmasaydı Esad da rejimi de bugüne kadar çoktan yıkılmıştı. Aksine Moskova, var gücüyle destek oldu. Rusya-Suriye münasebetleri, Astana Zirvesi ve neticeleri, Amerika’yı giderek seyirci kalmaya sürüklediğinden Washington’dakilere sonuca giden her yol mubahtır dedirtti. Önce Kuzey Irak’ta sürpriz bir şekilde bağımsızlık referandumu hamlesi yaşandı. Türkiye’nin akıllı, cesur ve kararlı tedbirleriyle Büyük Kürdistan hayali gören o hamle Barzani’nin bitmesine ve hayalin yıkılmasına yol açtı. Ardından İran karıştırıldı. Türkiye, kararlı bir duruş gösterdi, komşu İran’a destek verdi. Rusya da dışarıdan müdahaleye karşı olduğunu açıkladı. Böylece İran hamlesi de akamete uğradı. Bu, şu demektir: ABD, Orta Doğu'da duruma ve yerine göre müttefikleri İsrail, BAE, Suudi Arabistan ve PYD ile hareket etmesine rağmen bütün teşebbüslerde kaybeden taraf olmuştur. Arap Baharı’nda Suriye’de kaybetti, 15 Temmuz’da haçlı dünyasıyla birlikte bir ay kendilerine gelemediler, Katar’da bir şey yapamadı, Kuzey Irak hüsran oldu. En son da yargı darbesi niyetli Sarraf Dâvâsı tiyatroya dönüştü. Buna mukabil, Türkiye, Rusya, İran bölgeye dair oyun kurucu oldular. Türkiye, sadece 15 Temmuz’u değil Katar darbesini de tek başına engelledi. Fırat Kalkanı Harekâtını yaparak Kuzey Suriye’ye dair Londra, Washington ve Tel Aviv markalı kalemlerle çizilen bütün haritaları yırttı. Türkiye, bu harekâtı -hadi öyle diyelim- koalisyon güçlerine rağmen ve fakat Esad rejimi ve PYD dostu olduğu hâlde Putin’i de ikna ederek yapmıştı. Geldiğimiz noktada Kuzey Suriye’deki manzarası şu olmuştur: Esad’ın Baas rejim güçleri, o günden beri Muhalifleri cezalandırma bahanesiyle çatışmasızlık bölgesi İdlib’i vuruyordu. Birkaç gündür milyona doğru kabaran bir sığınmacı göçü Anadolu’ya doğru akmaya başlamış bulunuyor. Astana’da alınan karara göre İdlib’de sulhü temin bakımından Rusya, şehrin dışından Türkiye de içinden sorumludur. Hâl böyle iken huzuru teminle mükellef iki kuvvetten biri olan Moskova, saldırı için Esad’a yeşil ışık yaktı. Maksat kurulacak müzakere masalarında da Esad’ın pazarlık gücünü kuvvetlendirmek. Diğer tarafta ise Afrin var. Buradan Türkiye’ye karşı tehdit devam ediyor. Ankara’nın onca ikaz ve ihtarına rağmen Rusya ve bilhassa Washington PYD’nin arkasında. Bu absürdlükler nihayet sabır taşını çatlattı. BTC/Büyük Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, birçok konuşmasında şöyle haykırdı: -Stratejik müttefiklerimiz samimi değiller. Bu sebeple kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. Topraklarımıza zarar verecek hiçbir harekete ve bölgede kurulacak bir devlete asla izin vermeyeceğiz. Bir gece ansızın tepelerine bineriz!!! Son ihtar, cumartesi günü El Aziz’den yapıldı. Afrin’e bir hafta içinde müdahale edileceği ilân edildi. Hemen bir gün sonra ABD'den karşı hamle geldi. Washington yönetimi, stratejik ortağı Türkiye’ye göstermediği vefa ve sadakati PYD’ye göstererek Türkiye ve Irak sınırlarını  korumak üzere PYD’nin başını çektiği sözde SDG/Suriye Demokratik Güçleriyle 30 bin kişilik bir ordu kuracağını açıkladı. Bu rakam, başlangıç sayısıdır. ABD böylece PYD’yi Rusya kullanımına bırakmadığı gibi Irak ve Suriye’de kalıcı olduğunu da göstermiş olmaktadır. Trump’ın Kudüs mağlubiyetinin de bu vesileyle öcü alınmak istenmektedir. Görünen o ki Washington, Türkiye’ye karşı keskin zikzaklar çizmekte ve Türk milletine samimiyetini daha bir derin sorgulatmaktadır. Ne var ki Moskova da Türkiye’ye karşı yalpalamakta o da kendisine dönük olarak şüpheleri yoğunlaştırmaktadır. En azından ABD tarafıyla mesele artık gayet net şekilde belirginleşmiştir. Hibe ettiği 5 bin tıra yakın silahla PYD’nin silahlı çetesi YPG’yi ordulaştıracak, bu sözde ordunun eliyle de Kürt Koridoru denen bölgede bir PYD/PKK devleti kuracaktır. Kısacası önce ordu sonra devlet. Hemen ardından da uçuşa yasak bölge ilan edilir. Bütün bunların alınmış kararlar olma ihtimali yüksek olsa da henüz tasavvurdur. Bu tasavvur, kuvveden fiile geçmeden Büyük Türkiye Cumhuriyeti orduları, varlığımıza, ülke bütünlüğümüze ve istiklalimize kasteden bu tehlike karşısında lâzım gelen ne varsa onları icra etmelidir. Seçim sathı mailine girmemiz kimseye fırsatçılık imkânı tanımamalı. Kimse ortaklıkla vesayeti karıştırmamalı. Dost dostluğunu bilmeli. Düşman da haddi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.