Niçin bayram yapılır?

A -
A +
Müslümân, vefât edeceği zaman, rahmet meleklerini, Cennetteki ni'metleri görür ve bunları görünce de çok sevinir. Onları görmenin zevkiyle can verme vakti Müslümânın bayramıdır...


Hazret-i Alî Efendimiz (radıyallahü anh), bir gün, bir kalabalığı eğlence içinde görüp, böyle eğlenip neşelenmelerinin sebebini sorduğunda onlar, "Bugün bizim bayramımızdır" dediler. Bunun üzerine Hazret-i Alî Efendimiz de; "Günâh işlemediğimiz günler de bizim bayramımızdır" buyurdu. Dünkü makâlemizde, dînî bayramlarımızın iki olduğunu ifâde etmiştik. Bunlar "Ramazân Bayramı" ile "Kurbân Bayramı"dır.
Hasan-ı Basrî hazretleri, birtakım insanların bayram günü gülüp eğlendiklerini görünce: "Allahü teâlâ, Ramazân ayını müsâbaka (yarış) meydânı gibi yaratmıştır. İnsanlar ibâdetle müsâbaka ederler/yarışırlar. Müsâbakayı/yarışı kazananlar kurtulur; kaybedenler ise helâk olurlar. Eğer hakîkati bilselerdi, yaptıkları ibâdetleri/amelleri makbûl olanlar sevinçten; yaptıkları ibâdetleri/amelleri kabûl olmayanlar ise, üzüntü ve hasretten gülüp oynayamazlardı" buyurdu.
Yine Müslümân, vefât edeceği/rûhunu teslîm edeceği zaman, rahmet meleklerini, Cennetteki ni'metleri görür ve bunları görünce de çok sevinir. Onları görmenin zevkiyle can verme vakti de Müslümânın bayramıdır.
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî, bayramlara, "bayram" denilmesinin sebeplerini şöyle açıklıyor: 1- Mü'minler, Allahü teâlânın farz kıldığı Ramazân ayı orucunu tutabildikleri için çok sevinirler, Ramazân Bayramında bundan dolayı "bayram" yaparlar.
2- Bayramda, Allahın ihsânı bol oluyor. Bol bol ihsâna kavuşulduğu için "bayram" denilmiştir.
3- Bayram günü gelince, sevinç ve neşe de geliyor; üzüntüler unutuluyor. Bunun için "bayram" denilmiştir.
4- Bayramlar her sene tekrâr geliyor. Bu sevinçli gün tekrârlandığı için "îd=bayram" denilmiştir.
İnsanlar, âlemlerin ve bütün mahlûkların yaratıcısı olan ve bütün ni'metleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâya ibâdet etmeye, ancak O'na boyun bükmeye, O'na duâ etmeye, O'ndan yardım istemeye, O'na sığınmaya çağırılmışlardır...
"Cinnîleri ve insanları, ancak (beni bilmeleri, tanımaları) bana ibâdet etmeleri için yarattım" (Zâriyât, 56) âyet-i kerîmesinde belirtildiği vechile, Allahü teâlâya ibâdet için yaratılan insanlar, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yaparlarsa, "İbâdet" etmiş olurlar. 
Sevgili Peygamberimiz, "Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir" buyuruyor. Bu îkâz, son derece mühim bir beyândır. Ülkemizden birçok vakıf ve dernek, yurt içinde ve dışında kurbân kesim faâliyeti gerçekleştirmektedir; bu sûretle belki pekçok insanın evine senede  bir defa et girmektedir. Bu durum, çok sevindirici bir durumdur.  Yalnız fıkıhtaki şartlara riâyet edilmesi lâzımdır.
Dünyâ târihinde, vakıf medeniyetini kuran dedelerimizin torunları olarak, vakıfları, hayır kurumlarını ve ilim yuvalarını kurbân vekâletleri vererek veya başka şekillerde desteklemek, bilgili, kültürlü öğrencilerin yetişmelerine katkıda bulunmak, millî ve dînî vazîfemizdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.