Hazırlanın, geriye dönüyoruz!

A -
A +
Geçenlerde, "Osmanlı ruhuna geri dönüyoruz" diyen bir sosyal medya kullanıcısı, kendisine aşırı tepki gösterenlere şu sözlerle cevap vermişti:
"İstanbul'un Avrupa Yakasına mı geçmek istiyorsun. Ya Osmanlının hayali olan Marmaray'ı ya da yine Osmanlının hayali olan Avrasya'yı kullanırsın. 
Olmadı, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nden geçersin. Dönüş yolunda önce Yavuz Sultan Selim, sonra ver elini Osmangazi Köprüsü. Az ileride bütün heybetiyle beliren devasa Orhangazi Tüneli...
Bursa'ya gideyim desen Osmanlının ilk başkenti. Yok, Manisa'ya gideyim desen, şehzadeler şehri. Sizin hayallerinizin ulaşamadığı yerde bizim gerçeklerimiz başlar. Osmanlı ruhuna geri dönüyoruz dediysek, dönüyoruz!"

Osmanlıya dönüş elbette bu kardeşimizin anlattıklarıyla sınırlı değil. Bunu anlamak için önce Osmanlının yönetim tarzına bakmak gerekiyor.
Tek çatı altında topladığı farklı unsurları altı asrı aşkın bir süre başarı ile yöneten bir imparatorluğun adıydı Osmanlı. Binlerce kilometrede at koşturan, 7 iklime ve üç kıtaya hükmeden devrin en muazzam devletinin adıydı Osmanlı...
6 asır boyunca fetihler yapıldı ama asla sömürgecilik yapılmadı. Macar tarihçilerin anlatımıyla, Osmanlı aldığı vergilerin 3'te ikisini fethettiği bölgelerin halklarına hizmet olarak geri götürürdü. 
İstanbul'un fethi sırasında Bizans'a dahi, "İstanbul’da Latin Katedrali görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” dedirtecek bir hoşgörü anlayışı vardı Osmanlıda…
Fethedilen yerlerde harabeye dönmüş yerleşim alanları cennet bahçelerine döndürülürdü. Köprüler, hanlar, hamamlar, okullar ve hastaneler yapılırdı. Öyle ki kervan sahibi yolcuların dahi istirahat edecekleri kervansaraylar inşa edilirdi.
Tüm bunları şundan dolayı yazıyorum. 
Açın dünya haritasını ve Osmanlının çekildiği bölgelere şöyle bir göz atın. 
Balkanlar'dan Kafkasya'ya, Orta Doğu'dan Afrika’nın kuzey kıyılarına varıncaya kadar her yerin kan gölüne döndüğünü göreceksiniz. 
Ve tam da bu noktada Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ayak izlerini takip edin.
Bir zamanlar Osmanlının hüküm sürdüğü, bugün ise zulmün odak noktası hâline gelen bu coğrafyalara sefer üstüne sefer düzenlediğine şahit olacaksınız. 
Mazlumların feryadının onun "İnsanlığa davet" çığlığıyla karşılık bulduğuna şehadet edeceksiniz!..
Evet; bugün o topraklarda Osmanlı yok.
Ama Kızılay var, İHH var, TİKA var ve daha onlarca yardım kuruluşu var. Nerede garip gureba, nerede aç biilaç birileri varsa, orada Türk'ün yardım koşuşturması, yardım seferberliği var. 
Aynı şey bugün Orta Doğu'da da yaşanıyor! Zalimin zulmü altında inleyen mazlumların yardımına sadece Türkler koşuyor. Nasıl koştuklarını, ne niyetle koştuklarını Afrin cephesindeki bir Mehmetçik şöyle anlatıyor:
"Sizi Allah'a şikâyet edeceğim diyen Suriyeli çocuğu hatırladınız mı? İşte o çocuğun şikâyeti yerine ulaştı. Allah, Müslüman Türk Ordusu'nu zulmü bitirmek üzere buraya gönderdi!"
Sadece zulmü sona erdirmekle kalmıyor Osmanoğulları...
Fırat Kalkanı Harekâtı ile DEAŞ'tan temizlenen, daha bir yıl önce külden ve közden ibaret olan El-Bab'a ve Cerablus'a baktığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Devasa hastaneler, kocaman kocaman okullar, yeniden onarılan evler, dikilen ağaçlar ve çocuklar için oyun alanları vs... Yapılan her şey Osmanlıdan birer iz taşıyor!
Osmanlı, fethettiği yerlerde bir vali görevlendiriyor, şehrin tüm sorumluluğunu o valiye bırakıyordu. 
Peki bugün, El-Bab ve Cerablus'un idaresini kim sağlıyor dersiniz?
Türkiye'den gönderilen, Türk oğlu Türk bir vali! Tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi… Tıpkı Osmanlının yönettiği gibi yönetiyor o toprakları!..
Anlayacağınız…
“Geriye, Osmanlıya geri dönüyoruz” diyenlere yapılan eleştiriler, saldırılar boşuna değil.
Çünkü; biz, “Geriye dönüyoruz” dedikçe, onlar deliye dönüyor!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.