Yeşil bisiklet ve cami avlusu

A -
A +
“Beyazlaşan saçlar, kelleşen başlar, alınmış kilolar, sarkmış yanaklar göbekler…”   Bir iki pazarlık hamlesinden sonra aldığını hatırlıyorum yeşil bisikleti... Peugeot markaydı... Lambası, dinamosu, zili hepsi tamamdı...  Eski zaman babaları çocuklarını sevindirmek adına fedakârlıkları göğüslemekte tereddüt etmiyorlardı. Memur maaşıyla ucu ucuna denk getirdiği hayat mücadelesinin içerisinde, evlatları gayrıdan eksik kalmasın, hüzün etmesin diyerek belki de ayırdığı bir sıkıntı parasını bile harcayabiliyorlardı. Babalarımız, bir dalgakıran edasıyla ailelerine siper ettikleri gövdelerinden parça koparıp vermeyi göze alacak kadar cesur ve düşünceli adamlardı... Yeşil bisikletime Yeldeğirmeni'nin düz ve Taşlıbayır sokaklarının iri Arnavut kaldırımı taşlarında düşe-kalka biniyordum. 4-5 yaşında ancak vardım belki de... Sokağın diğer çocukları arkamdan koşuyorlardı. Hepsi binmek ister ''versene bir tur'' derlerdi de verirdim ben de. “Düşürme ama...” diye seslenirdim peşlerinden. Şimdi yine biniyorum bisikletime, bireysel bir özgürlük hissetmenin en belirgin yollarından biri bisikletle gezmek. Çocuk neşelerimin anılarını yaşıyorum pedalları çevirdikçe. Deniz kenarlarında, ıssız orman tepelerinde ve toprak yollarda sürerken, Taşlıbayır ve düz sokaklarda 55 yıl önce bıraktığım deniz kokulu rüzgârları ve babamın, evin camından yanında annem varken bana gönderdiği gülümseyen bakışlarını yakalıyorum yine. Bir de cami avlumuz vardı mahallede… Etrafta tanıdık simalar... Yirmi yıldır görmediklerim var aralarında. Beyazlaşan saçlar, kelleşen başlar, alınmış kilolar, sarkmış yanaklar göbekler… Değişiyor çok şey. Emekli olmak, terk-i dünya ile eş anlamlı görünüyor neredeyse. Bu bahsettiklerim bir zamanlar her gün çakı gibi işe gelen insanlar... Bakımlı, hoş, dik yürüyen, güzel konuşanlar. Bir bırakmışlık, bir kendinden kopuş, kişisel bakım ve özeni terk ediş söz konusu olan… Konular da değişiyor. Hastalıklar, kolesterol ve şeker muhabbetleri… Cüzdanlardan hevesle çıkarılan torun resimleri… Boşanmışlıklar, ayrılıklar, küslükler… Kimseyi kınamıyorum, hakir görmüyorum… Haddim değil ve bilhassa bana ne... Çektiğim fotoğraf bu sadece! Hayatımızdaki gereklilikler azaldıkça, aslımızdan kopuyoruz ya da aslımıza dönüyoruz. Anladığım, Liliput ülkesindeki Gulliver gibi başladığımız hayata, 7 cüceler gibi devam ediyoruz zaman geçtikçe. En azından, cami avlusuna ''getirilinceye'' kadar…            Hakan Kınay
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.