Tatava yapınca üzerine basılıp geçilmiş bir kadının hikâyesi...

A -
A +

Tatava yapınca üzerine basılıp geçilmiş bir kadının hikâyesi...

"II. Mahmud'un ilk atadığı serasker yani ilk Genelkurmay Başkanı olan Ağa Hüseyin Paşa'nın torunlarından olan bir annenin ve geçirdiği bütün evliliklere rağmen hayatı boyunca onun adını taşıyacağı ceza hâkimi Muhiddin Bey'in kızı olarak 1889'da Kandilli'de doğdu. Kardeşiyle gönderildikleri okulu beğenmeyince onu en iyi şekilde yetiştirmek isteyen babası evi bir idadiye çevirdi ve çocuklarına özel dersler aldırdı. Arapça ve Farsça ardından Almanca ve Fransızca öğrendi. Diğer genç kızlar gibi evde oturmadı; at bindi, Kandilli 'den kayıkla tek başına boğaza açıldı, spor yaptı.



Kendi tabiriyle kadınlık mefkûresiyle, istibdat karşıtı, hürriyet sever annesinin evlatlığı entelektüel bir kadın olan Nakiye Hanım vasıtasıyla tanıştı. Fatma Aliye Hanım'ın fikirlerinden etkilenen bir çevrenin mensubu olan Nakiye Hanım, onun ilk feminist öğretmeni oldu.

Yüksek tahsil yapmayan Nezihe Muhiddin, evde aldığı yüksek eğitimle 1909 Maarif Nezareti'nin hocalık sınavını kazanıp hayata atıldı; Kız İdadi Mektebi'nde fen bilimleri hocası oldu.

II. Meşrutiyet'in hürriyet rüzgârları esmekteydi. Kızların eğitim için Avrupa'ya gönderilmesini destekleyen ilk yazısı yayınlandığında sadece on sekiz yaşındaydı.



II. Meşrutiyet yıllarında kadın hareketi içinde kısa bir sürede efsaneye dönmüş Halide Edip'in ardından en sivrilen isimdi artık. 1912'de Balkan Savaşları sonrası hayır işleri için kurulan Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği'nin, Osmanlı Donanması'nı desteklemek için kurulan Donanma Cemiyeti'nin Kadınlar Şubesi'ni kurucuları arasında yer aldı.
Öğrencileriyle savaştan gelen askerlerin tedavi gördüğü hastanelerde hasta bakıcılık yaptı.
İstanbul'un işgalinin ardından toplanan Milli Kongre'nin delegeleri arasında yer aldı. Bu sırada kendini edebiyata verdi. Yazdığı romanlarda da kadınların sorunlarını işledi, evliliklerde erkeklerin tutumlarını eleştirdi.
Ama tüm hayır işleri bir yana kafasında esas başka bir mesele vardır: Kadınların siyasi hayata katılması ve birliği.
Nakiye Hanım'ın ev toplantılarından beri haberdar olduğu, kadınlara seçme ve seçilme hakkı için ABD ve Avrupa'da başlayan, açlık grevleri, şiddet eylemleriyle süren Sufrajet harekete gönülden bağlıydı. Bir gün bu taleplerin Türkiye'de de yüksek sesle dile getirilmesi için uygun bir zamanın gelmesini sabırla bekliyordu. .

Çok beklemesine gerek kalmadı. Savaş bitmiş ve Ankara'da yeni rejimin temelleri atılmaya başlanmıştı; Ama Meclis'te Kemalistlerin Birinci Grubu ve muhaliflerin İkinci Grubu'nun anlaştıkları birkaç meseleden biri kadınlardı. İkisi için de siyasette kadının adı yoktu. Atatürk'ün Halk Fırkası adıyla bir parti kurma niyetinin daha yeni yeni ortaya çıktığı günlerdi. Meclis, 1 Nisan 1923 günü seçime gitme kararı almıştı. Müzakereye açılan seçim kanunun ikinci maddesinde "On sekiz yaşını geçen her erkek seçmen seçme hakkına sahiptir." yazıyordu. Kanunun altında Kanun-i Esasi Encümen Reisi sıfatıyla Yunus Nadi'nin imzası vardı. Muhalefetin de bu maddeye hiçbir itirazı yoktu.

Tam bu sırada Ahmet Emin Yalman'ın Vakit gazetesinin açtığı "Kadınlara seçme ve seçilme hakkı" tartışması büyük ilgi gördü. Kamuoyu artık bunu duymaya hazırdı. Nezihe Muhiddin ve on üç kadın arkadaşı, 30 Mayıs 1923'te daha cumhuriyet bile ilan edilmemişken kadınların siyasi hakları için bir kadın şurası toplamaya karar verdiklerini açıkladı. Gazetelerin büyük ilgi gösterdiği ve II. Meşrutiyet'in önemli devlet adamlarının eşleri ve kızları olarak tanıttığı kadınlar "Türk kadınlığının siyasal haklarını kazanmaya kararlı olduklarını ve kazanacaklarından zerre kadar şüphe beslemediklerini" söylüyorlardı.. Şûraya bütün kadın derneklerinden ikişer delegeyle yüksekokul ve lise mezunu bütün kadınlar davet edilmişti.
Uzun süre salon bulamayan kadınlar, Nezihe Muhiddin'in evinde hazırlık toplantılarını sürdürdü. Sonunda 15 Haziran gününe Darülfünun Konferans Salonu için izin alınabildi. Durumun hassasiyetinin farkına varan kadınlar, şûraya davetlerinde milli mücadeleye verdikleri desteğin, CHP'nin atası olan Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti'nin kadınlar kısmı gibi çalışacaklarının altını çiziyordu.

Nezihe Muhiddin ise  "ne istediklerini" anlattığı Vakit gazetesinde çıkan yazısında inkılabın zemini üzerinde kadınlara haklarının verilmesinin zamanı geldiğini bir tür meydan okumayla dile getirmişti:
"Onları bize vermeseler bile biz onları alacağız. Hiç şüphesiz hak, azmin, fiilin ve liyakatindir. Kadınlarımızın şu on beş seneden beri ibraz ettiği fikr-i teşebbüs ve faaliyet o mevkilere oturmak için bize bir hak bahşetmiştir. Memleketin gerçek ihtiyacı da o mevkilere bizim sahip olmaklığımızı emrediyor."
Ve 15 Haziran 1923 günü Darülfünun konferans salonunda toplanan Kadınlar Şûrası'ndan beklenen karar çıktı: Kadınlar Halk Fırkası kurulacaktı.
Daha rejimi kuran Birinci Grup'un Halk Fırkası'na dönüşmesine bile beş ay vardı. Kadınlar ilanından beş ay önce Cumhuriyet'in ilk partisini kurmak için Kemalistlerden önce davranıp ilk adımı atmışlardı. Ertesi günkü gazeteler, fırkanın kuruluşunu büyük puntolarla duyurdu.

Ama bir sorun vardı; Mustafa Kemal Halk Fırkası'nı henüz resmen kurmamıştı.

Fırkanın tüzüğü ve programı basında yer aldı. Kemalist Birinci Grubun Dokuz Umdesi'ne nazire yaparcasına kadınlar Dokuz Umde belirlemişti. Kadın hakları tedrici olarak istenecekti. İlk hedef belediye seçimlerinde oy verme hakkıydı. Kadınların askerlik hizmetini yapması gibi radikal taleplere bile programında yer veren partinin hızla Anadolu'da örgütlenmesi tamamlanacaktı.

Basın bölünmüştü: Gizli bir ajandaları olduğunu söyleyenler, "Bunların derdi mebus olmak" diyenler, korumak için "siyasi cereyanlara karışmayacaklar" diye savunmaya geçenler... Devletten ilk tepki, partinin kuruluş evraklarının teslim edildiği İstanbul Valisi'nden geldi: "Kadınların haklarını alması bir eğitim meselesidir."

Valilik, parti kuruluşuna karar vermesi için evrakları ve tüzüğü Ankara'ya İçişleri Bakanlığı'na gönderdi. İlk kez bir parti kuruluyordu, buna da ancak Ankara karar verebilirdi.
Kamuoyunun kulağına ise kadınların siyasi haklarıyla ilgili kar suyu kaçırılmıştı bir kere. 1923 Temmuz'unda İzmir'de yapılan mebus seçimlerinde sandıklardan aday olmadıkları halde Halide Edip'e üç, Latife Hanım'a bir oy çıkmıştı.

Kadınlar Halk Fırkası'nın arkasına düşmüş Ankara'nın cevabı gecikmedi. Parti kuruluşu için cevap sekiz ay sonra geldi. KHF'nin programı "bazı düşünceler" nedeniyle hükümetçe reddedilmişti. Bu düşüncelerin neler olduğu hakkında ise hiçbir ayrıntıya girilmemişti.

Bu arada 9 Eylül 1923 günü İçişleri Bakanlığı'na verilen bir dilekçeyle Halk Fırkası kurulmuştu artık, şimdilik başka fırkaya gerek yoktu. 17 Kasım 1924'te kurulacak olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da sekiz ay sonra kapatılacaktı.

Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarıysa öyle hemen pes etmemekte kararlıydı. Partinin programını biraz yumuşattılar, tüzüklerine açıkça "Birliğin siyasetle alakası yoktur." maddesini eklediler. Bu programla başvurdukları Valilik, bu kez Türk Kadınlar Birliği'nin kurulmasına izin verdi.

Ama esas hedef değişmemişti.

Dört yüz üyeye ulaşan birlik, seçimlerde Halide Edip ve Nezihe Muhiddin'i mebusluk için aday gösterdi.
Sembolik olan bu adaylıklara en büyük tepki Cumhuriyet gazetesi ve Yunus Nadi'den gelmişti. "Cins-i latif", "Havva kızları" gibi cinsiyetçi tanımlamalarla andığı kadınlarla dalga geçen, kendi propagandalarını yapmakla suçlayan Yunus Nadi ile Nezihe Muhiddin arasında gazeteler üzerinden sert bir polemik başladı.
Aynı günlerdeki Şeyh Said isyanını hatırlatan Cumhuriyet "Türkiye'nin hayatında çok mühim meseleler mevcut olduğu bir zamanda hanımlarımızın mebusluk propagandası veya reklamı ile meşgul olmalarını lakaydane seyredemezdik." diyerek muhalefetini açıklıyordu.
Ama doğrudan Nezihe Muhiddin'i hedef alan Cumhuriyet'in bunun gibi seksist yayınları, açık bir kadın düşmanlığından başka bir şey değildi:
"Salonda zarifane konuşmaktan, yahud gazetecilere resimlerini vermekten yahud da balodan sinemaya, sinemadan dansa koşan hanımlara karşı, açık ve samimi konuşalım, biz erkekler hürmet de etsek yalandır. Bu hürmet ancak onların zarafetlerine daha ince bir çeşni vermek ve sonra da bu zarafeti şaşırmış ve hayran seyr ü temaşa seyretmek içindir."

Nezihe Muhiddin devrin önemli kanaat önderleriyle toplantılar düzenliyor, camilerde kadınlarla ilgili vaaz vermek için Diyanet İşleri'ne başvuruyor, dünya kadın hareketiyle ilişkiler kuruyordu.

1926 yılında bu kez devlete ters köşe yapan bir adım atıldı ve TKB üyeleri, Cumhuriyet Halk Fırkası'na üye olmak için başvurdular. Başvuru karşısında şaşıran CHF bir cevap veremedi. Başvuruyla ilgili gazetelerin sıkıştırdığı CHF müfettişi "Kadınlar evlerinde yapacak ev işi kalmazsa bu işlerle ilgilenmeye başlayabilirler." diyebildi.

Kadınlar Birliği ne yapıp ediyor gazetelerin birinci sayfalarından düşmüyordu. "Kadınlar polis de olabilir" gibi açıklamalarla kamuoyunun kadın meselesine ilgisini hep diri tutmayı başardılar. Cumhuriyet bu teklifi de alaycı bir dille karşılamakta gecikmemişti: "Mebus olmayacağını anlayan kadınlar şimdi de polis olmak istiyor."

Kamuoyu kadınların bu mücadelesine alışmıştı, basında sempatiyle karşılanmaktaydılar. Artık daha fazla takiyye yapmaya gerek yoktu. 1927 yılında toplanan Türk Kadınlar Birliği kongresinde üç yıl önce programdan çıkarılan "Siyasal hakların alınması için çalışılacaktır." maddesi yeni bir formülle geri getirildi, Nezihe Muhiddin yeniden başkanlığa seçildi.
İşte bu, sonun başlangıcı olacaktı..

Kampanya kongreden hemen sonraki gün başlatıldı. Üyelerden birkaçı basına, CHF'ye, Valiliğe ve Emniyet'e mektup yazarak Nezihe Muhiddin'in yolsuzluk yaptığını, kongrede seçimlerde yapılan usulsüzlükler nedeniyle Kadınlar Birliği'nin gayrikanuni ilan edilmesi gerektiğini iddia ettiler.

Ertesi gün Nezihe Muhiddin hemen bir basın toplantısı düzenleyerek bütün iddiaları reddetti.

Yeni program valilikçe onaylandı, yolsuzluk iddiaları da asılsız çıktı. TKB, 1927 seçimleri için çalışmaya başlamıştı. Bu kez yine Ankara'yı ters köşeye yatıracak bir hamle yapıldı. CHF'den kadın aday gösterilmesi için çalışılacaktı. CHF bu hamleye "Anayasaya uygun değil" diyerek karşı çıktı. Bu arada Kazım Karabekir Paşa gibi isimler de Kadınlar Birliği'nin kadın aday göstermesine destek açıklamaları yaptılar. Bundan cesaret alan Kadınlar Birliği bir adım daha ileri gitti ve seçimler için aralarında Nezihe Muhiddin'in de olduğu dört kadın adayını kamuoyuna açıkladı.

Bütün gözler Kadınlar Birliği'ne çevrilmişti. Basın, birliğin tüm toplantılarını yakından izliyordu. Sadece yerli basın değil, yabancı basın da birliğin peşindeydi. New York Times muhabirinin izlediği bir toplantıyla seçim kampanyasında ikinci bir adım daha atıldı. Bir heyet kurulacak, bu heyet Cumhurbaşkanı Atatürk'ü ziyarete ederek ondan anayasanın değiştirilerek kadınlara oy hakkı verilmesini isteyecekti.

Kampanya, Meclis'in de gündemine geldi.. Kadın mebus adaylığını destekleyen vekillere cevap, rejimin bekçisi Savunma Bakanı Recep Peker'den geldi. Kürsüye çıkan Peker, Kadınlar Birliği'nin adını vermeden "bir heyet" diye bahsedip kadınları Meclis yerine orduya çağırdı: "Madem ki Türk vatanıyla ve mukadderatı ile fiilen meşgul olmak arzusundasınız, o halde bu meşguliyet-i fiiliyenin şerefli bir cephesi vardır ki sizi oraya davet ederim."
Atatürk'e çok yakın isimlerden Falih Rıfkı da tartışmaya sert biçimde katılmıştı. Milliyet'te çıkan yazısında bu davada ciddiyet görmediğini söyleyip TKB'ye "Erkeklerle uğraşmaya başlamadan önce inkılapları Türk kadınlığına kabul ettirmeye çalışın." diye sesleniyordu.
Çember daralmaktaydı.
Ama Kadınlar Birliği'nin Ankara'da Atatürk'ü ziyaret planı da suya düşmüştü. Çünkü 1919'dan beri Atatürk ilk kez İstanbul'a geliyordu. Türk Kadınlar Birliği bu kez yedi yüz üyesiyle Atatürk'ü karşılayacağını açıkladı.
Birlik, Dolmabahçe Sarayı'nda kalan Atatürk'ten randevu almak için bir heyet gönderdi. Atatürk randevu için gelen hazırlıksız heyeti kabul etti. Bu, Nezihe Muhiddin'in başkanlığındaki heyetle görüşmekten kurtulmak için ustaca bir hamleydi.
Bu arada birliğin seçimlerde gösterdiği feminist erkek aday Kenan Bey de baskılara dayanamayarak adaylıktan çekilmişti.
Kötü bir şeyler olduğunun farkına varan Nezihe Muhiddin ön lmak için seçimlerde milletvekili adayı göstermekten vazgeçtiklerini açıkladı. Ama seçme ve seçilme hakkı için kampanya temmuz ayı boyunca sürdürüldü.. Birlik, kampanyayı tersten esmeye başlayan rüzgâra meydan okuyan bir bildiriyle tamamladı:
"Biz ölünceye kadar bu hak uğrunda çalışacağız ve ömrümüz kifayet etmez, bu hakkı alamazsak ahfadımız, torunlarımız, mutlaka alacaktır!"
Atatürk ve bütün bakanlar İstanbul'daydı. Sesleri artık fazla çıkmaya başlayan Türk Kadınlar Birliği'ne operasyon için düğmeye basılmıştı.
Önce 25 Ağustos 1927 günü TKB'nin Heybeliada'da düzenlediği yaz kampı polis tarafından basıldı, izinsiz oldukları gerekçesiyle çadırlar söküldü. Birliğin Değirmendere'ye düzenlediği gemi gezisi de iptal edildi. Kısa bir süre sonra daha önce işe yaramayan yolsuzluk iddiaları yeniden sandıklardan çıkarıldı. Başta Cumhuriyet olmak üzere, basında Nezihe Muhiddin'i itibarsızlaştırmak bir kampanya başlatılmıştı.. 10 Eylül günü polis dernek binasında arama yaptı. Valilik aramanın ardından basına Nezihe Muhiddin'in birlik kasasından beş yüz lirayı kendisi için harcadığını, dernek merkezini evi gibi kullandığını açıkladı. Birlik idaresinden Doktor Safiye Ali, gelişmeler üzerine Nezihe Muhiddin'i suçlayarak istifa etti.
19 Eylül günü polis Kadınlar Birliği'nin faaliyetlerini geçici olarak durdurdu ve belgelerine el koydu.
Nezihe Muhiddin ise henüz pes etmemişti. Birliği olağanüstü kongreye çağırdı, polisten evraklarının kendisine iadesini istedi. Polis belgeleri vermeyerek kongrenin yapılmasını yasakladı. Cemiyet idaresi gelişmeler üzerine Nezihe Muhiddin'in Cihangir'deki evinde toplandı. Savcılığa dilekçe yazıldı, heyet üyeleri gazetelere Muhiddin'i destekleyen açıklamalar yaptılar.
Gazeteler ise Nezihe Muhiddin'i çoktan istifa ettirmişti. Milliyet istifa haberini "Yerinde bir karar" başlığıyla duyurmuştu. Atış artık serbestti. Muhiddin'in arkasında yabancı güçlerin olduğu, Cihangir'de evinde oturduğu söylenen Belçikalı bir kadın tarafından yönlendirildiği yazıldı.
Bu arada hükümet yanlısı cemiyetin kadın üyeleri de bir araya geldiler ve imza toplayıp olağanüstü kongre için valiliğe başvurdular. Valilik muhaliflerin kongre başvurusunu hemen kabul etti. Valilik eliyle Türk Kadınlar Birliği'nde darbe yapılmıştı.
Nezihe Muhiddin bu kongrenin yasa dışı olduğunu ve istifa etmeyeceğini açıkladı. Türk Ocağı binasında polis denetiminde yapılan kongreye alınmayan Muhiddin'i savunan üyeler sert biçimde susturuldu. Yetersiz sayı olmasına rağmen hemen seçimler yapılarak Nezihe Muhiddin'i valiliğe şikayet eden mektubun sahibi Saime Hanım, Latife Bekir ve Sabiha Sertel'in de aralarında bulunduğu yeni bir yönetim kurulu seçildi.
Habere en çok Cumhuriyet gazetesi sevinmişti. Yunus Nadi, Nezihe Muhiddin'in Türk Kadınlar Birliği yönetiminde düşürülmesi için ertesi günkü köşesinde sevincini gizlememişti:
"Oh diyoruz, aman kurtulduk!"
Yeni TKB'nin ilk icraatı da Nezihe Muhiddin'i ihraç etmek oldu. Birlik yeni amacını da "Türk kadınına hukuk ve vazifelerini göstermek, kadınlığı tekamüle doğru sevk etmek" olarak açıkladı.
Valilik de Nezihe Muhiddin aleyhine yolsuzluk ve görevini kötüye kullanmak suçlamalarıyla dava açmıştı.
İddialar için "iğrenç" diyen Nezihe Muhiddin artık pes etmişti. Gazeteler uzun süre onun adından sadece adliye haberlerinde bahsettiler. Hakkında açılan davalar 1929 yılındaki afla düşene kadar devam etti.
Türk Kadınlar Birliği'nin yeni başkanı Latife Bekir, gazetecilerin "Siyasetle ilgilenecek misiniz?" sorusuna, "Hayır. Biz Nezihe Hanım gibi hayallerin peşinde koşacak değiliz" diye cevap vermişti.
Nezihe Hanım, o hayallerinin peşinde koşmaya bir süre daha devam etti. 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası, onu Beyoğlu ikinci sıradan adayı gösterdi. İlk sırada Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım vardı.
Uğruna linç edildiği hayali 1934 yılında gerçekleşti. 5 Aralık 1934 günü Meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren kanun değişikliğini kabul etti. Nezihe Muhiddin'in on bir sene önce istediği ve bunu istediği için cezalandırıldığı hak, rejimin kadınlara büyük hediyesi olarak bahşedilmişti. Rejimin emrine giren Kadınlar Birliği yıllardır uğruna mücadele ettiği bu "lütuf" için sokaklara çıkıp Atatürk'e şükranlarını sundu. Kutlama için düzenlenen toplantıya Nezihe Muhiddin çağrılmadı, kürsüye çıkan konuşmacılar sözlerini "Yaşasın kadınlık, yaşasın Gazi!" diye bitiriyordu.
Yine de suya sabuna dokunmaktan vazgeçmedi, isimsiz yazılar yazdı ve Türk Kadını adında bir kitap kaleme aldı. Seçme ve seçilme hakkının verilmesinden sonra 1935'teki ilk seçimde İstanbul'dan bağımsız aday oldu.

 "Nezihe Muhiddin gibi siyasi hayallerimiz yok" diyen Latife Bekir de 1946 yılında CHP'den Meclis'e girdi. Birlik daha sonraki yıllarda Kemalist kadınların hayırseverlik derneğine dönüştü,90'lardaki laiklik mücadelelerinde başı çekti.

Artık tamamen köşesine çekilen Nezihe Muhiddin ise evinde her ayın ilk cuması kadınlarla çay sohbetlerinde bir araya geliyor, lise öğretmenliği ve popüler romanlar yazarak hayatını kazanmaya çalışıyordu. Ama bu unutulmaya ve yalnızlaştırılmaya heyecanlı bünyesi ve berrak zihni daha fazla dayanamadı. Kadın arkadaşları onu bir akıl hastanesine yatırmak zorunda kaldılar. Ve 10 Şubat 1958 günü Şişli'deki o akıl hastanesinde yalnız ve unutulmuş bir kadın olarak hayatını kaybetti.

Şişli Camii'nden kaldırılan cenazesinde eşi ve yakın dostlarından başka kimse yoktu. Kurucusu olduğu Türk Kadınlar Birliği sadece bir çelenk göndermekle yetinmişti. Annesinin ölümünden sonra oğlu Malik de ortalardan kayboldu. Onun da Beyoğlu'nun sokaklarında yatıp kalktığı ve orada öldüğü söylenir.

Bugün sandığa gittiğinizde pusulada adı yazan, oy veren her kadını gördüğünüzde, Nezihe Muhiddin'i hatırlayın.
Nezihe Muhiddin üzerine daha ayrıntılı bir okuma için: Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği, Metis Yayınları, 2003.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.