Hamasete karşı ehliyeti savunmak...

A -
A +

13-14 Haziran tarihlerinde İstanbul, uluslararası akademik bir konferansa ev sahipliği yapacak. Konferansın başlığı: Gelişmekte Olan Piyasalarda Parasal Politikalar ve Finansal İstikrar. Harvard, MIT, Princeton, Berkeley gibi dünyanın en top üniversitelerinden ekonomistlerin ve IMF yetkililerin, çeşitli ülkelerden Merkez Bankası başkanlarının isimlerin katılacağı konferansın düzenleyicilerinden biri  Amerikan The National Bureau of Economic Research (NBER) 100 yıla yakın mazisi olan merkezin üyeleri arasında Milton Friedman, Joseph Stiglitz, Paul Krugman'ın olduğu Amerikalı Ekonomi Nobel'i almış 22 isim de var. ABD'nin resesyona giriş ve çıkış habercisi NBER'in şimdiki yönetiminde eski FED Başkanı Bernanke, yine Stigltiz, Obama ve Bush'un ekonomi ekibinde yer almış isimler var.
NBER'in bu uluslararası akademik konferanstaki partnerı ise Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası.
Başkan Erdem Başçı ve Merkez Bankası uzmanları da konferansın konuşmacıları arasında.
Erdem Başçı'nın adını Türkiye 2006 yılında duydu.
Aslında Ankara Çıkrıkçılar Yokuşu'nda babaları esnaflık yapan çocukluk arkadaşı Ali Babacan'la birlikte AK Parti'nin iktidarının 2003'den itibaren (Babacan'ın Dışişleri Bakanlığı haricinde) ekonomik başarısının arkasındaki isimlerden biri Başçı.  2003'te Bilkent'teki öğrencilerini bırakıp Merkez Bankası'na başkan yardımcısı olarak gelen Başçı'yı, Başbakan Erdoğan 2006 yılında Merkez Bankası Başkanlığı'na getirmek istemiş, hatta Başçı başkanvekili olarak basın toplantısı bile yapmıştı. Ama atama kendisi gibi akademisyen olan eşinin başörtüsü yüzünden, kitap fırlatarak ekonomi batırma dalında uzman  Çankaya'daki Sezer'e takılmış ve veto yemişti.
Fakat Başçı, eşi başını babaannelerimiz gibi bağladığı için vize alan Durmuş Yılmaz'ın yardımcısı olarak Merkez Bankası politikalarına yön verdi. Hem de yerli ve küresel piyasalara ve analizcilere karşı bir savaş vererek.
Başçı'nın piyasalara karşı ilk sınavı 2008'de küresel krize karşı geliştirdiği para politikasıyla oldu. Tüm dünya resesyona doğru giderken, 2008 kışında Merkez Bankası, piyasanın "faizi artır" baskısına karşı durup, böyle bir resesyona karşısına diğer "normal" ekonomilerin yaptığını yaptı ve faizleri düşürdü. Her kriz tehdidine karşı kırılgan Türkiye'den beklenen her zaman faizleri artırmaktı. Resesyon tehdidi olsa bile, öncelik ağır sermaye çıkışlarını engellemek, dövize dönüşle büyümenin alacağı hasarı durdurmaktı. Ekonomik durgunluğa karşı, faizi artırmak normal bir ekonomide anormal bir cevaptı ama anormal bir ekonomide bu anormal önlem normal hale gelmişti. Merkez Bankası buradaki tarihi bir kırılmaya imza attı. 2010'a kadar faizleri indirme politikasına devam eden Merkez Bankası, çok eleştirildi ama haklı çıktı ve ilk savaşı kazandı.
2010 yılında ise yeni bir tehlike baş gösterdi. Küresel likitide artmış, Türkiye'nin aralarında olduğu Gelişmekte Olan Piyasalar (GOP)da  akan para faizlerin düşük kalmasına destek olurken, yerel para birimlerinin değeri artmakta ve bu da dış ticaret açıklarını artırmaktaydı. GOP ülkeleri bir ikilemle karşı karşıya kaldılar: Hem aşırı yüksek büyümeyi (enflasyon, aşırı ısınma, balon..)  hem de dış açığı büyüten paranın değer kazanmasını durdurmaları gerekliydi. Klasik iktisata göre faizler artırılıp büyüme soğutulabilirdi.  Ama bunu yaptığında yerel para cazip hale geliyor, sermaye girişleri artıyor ve dış açık büyüyordu.  Faiz düşürülüp sermaye girişleri azaltılıp, paranın değeri düşürüldüğünde  ise düşen maliyetler tüketim ve yatırımı artırıp ısınmayı daha da artırabilirdi.
Teorideki iki çözüm de bu durum karşısında çaresiz kalmıştı.  İşte bu noktada Erdem Başçı'nın mimarı olduğu klasik, ortodoksi bütün yöntemlere ters politika paketi Faiz Koridoru ortaya çıktı. Bu sıradışı çözüm başta uluslararası finans çevreleri, Financial Times, Wall Street Journal gibi gazetelerde dalga konusu oldu, sert ifadelerle eleştirildi. Tabii ki Türkiye'deki finans çevreleri ve ekonomi yazarları arasında da...
2012 yılına kadar başarıyla uygulanan bu politika sayesinde Financial Times grubuna ait prestijli ekonomi dergisi The Banker Erdem Başçı'yı 2012 yılının Merkez Bankası başkanı seçti. Stiglitz Başçı'nın bu buluşuyla ekonomi Nobel'i alabileceğini bile söyledi.
Küresel krizin bitip faizlerin normalleşmesine kendini hazırlayan Merkez Bankası, istediği zaman artırdığı ama düşük tuttuğu faizle ve esnek politikalarla varlık fiyatlarında beklenenden daha şiddetli bir şok olarak yaşanan Gezi'yi bile göğsünde karşıladı.
Ama ne tesadüftür ki FED'in varlık  alımlarını başlatmasına denk gelen (getirilen) 17 Aralık sürecinde aynı şey olamadı. Varlık fiyatları dibi gördü. Hiçbir Merkez Bankası'nın böylesi bir şoka karşı bir silahı yoktu ve piyasadan faiz artırımı baskıları dayanılmaz bir noktaya geldi.  Ve Merkez Bankası artırıp artırmamanın maliyetini hesaplayıp bilinen yüksek faiz artırımına gitti.
Uzmanlara göre bu savaşın değil bir muhaberenin kaybı. Bu Merkez Bankası'nın piyasalara, eski politikalara teslim olması anlamına da gelmiyor.
Merkez, şimdi de bu artan faizi aynı miktarda hızla düşürmesi için bu kez hükümet çevrelerinden bir baskıyla karşı karşıya.
Başçı, kabineye bir brifing vererek neden faizleri yavaş yavaş düşürmesi gerektiğini anlattı. Özetle söylediği eğer faizleri 4-5 puan düşürürsek piyasa faizleri tavan yapar.  Halbuki Merkez Bankası'nın enflasyonla sıkı mücadele politikaları yüzünden piyasa faizleri gerilemiş durumda.  Faizlerde ani düşüş, enflasyonu takmamak gibi yorumlanacak ve bu da piyasa faizlerini zıplatacaktı.
Merkez Bankası'nın bu politikasının reel ekonomiye karşı, finansçıların tarafında olduğunu söylemek de doğru değil.  Enflasyon mühim değil, önemli olan kur ve faiz diyenler reel ekonomiye de iyilik yapmıyor çünkü. Ucuz para, ucuz işgücü ile gelişme modeli pek itibarlı ve sürdürülebilir bir gelişme modeli değil artık. Önemli olan Türkiye reel ekonomisinin rekabet gücünü kazanması için düşük enflasyonla üretkenlik artışına yoğunlaşılması.  2010'dan beri Merkez Bankası da aslında bunu gözeten politikalar uyguladı.
Hükümetlerle özerk Merkez Bankaları arasında çatışmalar olağan bulunabilir.  Ama bu çatışmanın içine çoktan paralel ithamları, İngilizlerin adamı komploları girmiş durumda...
Erdem Başçı'nın başörtülü eşine takılan vesayet düzeninin, muhtıraların arkasında durmuş şimdinin yeni başdanışmanları bu lincin başını çekiyor.  O zamanlar Barzani'nin bile yakalanıp getirilmesini öneren bu akıllar, dünya çapında prestijli bir Merkez Bankası başkanını, bütün Türkiye'nin çok şey borçlu olduğu işinin ehli başarılı bir ekonomi yönetimini  hak etmedikleri bir taarruza tabi tutuyor.
Beni ekonomiden çok işin bu haksızlık tarafı ilgilendirdi doğrusu. Ehliyeti, ihtirasa karşı koruma güdüsü. O yüzden oturup, üniversitede 101-102 derslerine çalışmadığım kadar dersime çalıştım, uzmanlarla konuşup, bu yazıyı yazdım. Ekonomiden hâlâ anlamıyorum. Ama anlaşılan pek yalnız değilim.
Umarım Çıkrıkçılar Yokuşu'ndan çıkmış bu başarılı esnaf çocuklarının hakkı yenmez.  O esnafların, üreticilerin hakkını o korkulan faiz lobisine karşı onlardan daha iyi kim koruyabilir ki?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.