Tersine operasyon

A -
A +
Osmangazi Üniversitesinde çok acı bir olay yaşadık. Dört akademisyen yok yere canından oldu.
İddiaya göre, milleti FETÖ'cü diye ihbar eden katilin kendisi FETÖ'cüydü.
Üniversitelerimizde ilginç dolaplar dönüyor.
Geçen haftalarda Anadolu'da bir üniversitemizle ilgili haber yayınladık. Hâlen görevde bulunan rektör ve yardımcılarından biri hakkında soruşturma başlatıldığını yazdık.
O gün açıklama geldi. İlgili kişiler bazı akademisyenlerin kendilerine iftira attığını söylüyordu.
Sonra FETÖ'cü diye suçlananların, büyük FETÖ temizliği yaptığı yönünde bilgi aldık. Ardından bir HSK üyesinden "Bahsettiğiniz kişinin FETÖ ile alakası yok" diye bilgi notu geldi. Suçlayanların da ulusalcı olduğu belirlendi.
İşin içinden çıkılacak gibi değil. Anlaşılan bazıları fırsattan istifade tersine operasyon çekiyor.
İstanbul'da da bir devlet üniversitesindeki soruşturmalarla ilgili ilginç bilgiler öğrendim.
Rektörlük, 15 Temmuz'dan sonra üç ayrı liste hazırlamış. İlk iki listedekiler ihraç ediliyor.
23 Eylül 2016 tarihli üçüncü listede ise sadece FETÖ'cüler yok.
İddiaya göre 'ihbar ve istihbari' bilgiler üzerine hazırlanan şüpheliler listesine, rektöre oy vermeyenler de konmuş; Millî Görüş, Erenköy veya Adıyaman cemaatine yakın isimler de...
- Üniversitenin en üst organında görev yapan, AK Parti’nin çok önemli üst düzey bir yöneticisinin yakın arkadaşı bir profesör;
- Adı Diyanet İşleri Başkanlığı için geçen bir ilahiyatçı;
- Ülkenin en büyük kamu bankalarından birinin üst düzey yöneticilerinden birinin kardeşi;
- Geçen dönem AK Parti milletvekili olup şu an bir fakültede profesör olarak çalışan bir öğretim üyesi;
- Geçen dönem İstanbul’dan milletvekili adayı olan bir akademisyen;
- 15 Temmuz'dan bir yıl önce emekli olan bir dekan ve öğretim üyeleri listeye konulan isimlerden bazıları.
Bu kişilere yurt dışı yasağı getirilmiş. Bazıları hacca gitmeye kalkınca durumdan haberdar olmuş. Ama adamını bulan yasağı kaldırmış.
İşin ilginci FETÖ ile bağlantısı olmayanlar 'Niye beni listeye koydunuz' diye itiraz edememiş. Sanırım isimlerinin FETÖ ile aynı cümlede geçmesinden korkmuşlar.
Görüldüğü üzere tuhaf bir durum var. Ve bu süreçten en büyük zararı, bir yerlere gönül bağı olan insanlar gördü. Ulusalcılara kimse şüphe ile yaklaşmıyor.
Kriptolar ise gizleniyor. Düşünebiliyor musunuz, Kemal Batmaz'ın üniversitede her türlü fırıldağı çeviren ama serbest bırakılan kardeşi, Cem Küçük'ün yazısından sonra gözaltına alındı.
Akademisyenler kaç türlü soruşturmadan geçirildi, ihbarlar yeterli mi görüldü, komisyonlarda yer alanların FETÖ bağlantısına bakıldı mı, tersine operasyon ihtimali gözetildi mi?
Akla birçok soru geliyor.
Bu yüzden YÖK'e ve adalet mekanizmasına büyük iş düşüyor.
 
 
Patronluk rekoru kimde?
 
Doğan Medya çalışanları ile Hürriyet gazetesinde bir araya gelen Aydın Doğan, medyaya resmen veda etti.
Hürriyet gazetesi, Doğan'dan bahsederken "Kesintisiz 40 yıl medya patronluğu yapan tek isim" diye yazdı.
Oysa sahiplik maratonunda rekor Nadir Nadi'nin... 1924 yılında kurulan Cumhuriyet gazetesi 67 yıl aynı aile tarafından yönetildi.
Nadir Nadi, babası Yunus Nadi'den 1945 yılında aldığı görevi ölünceye kadar (1991) sürdürdü. Tam 46 sene gazetenin patronuydu.
İkinci sırada gazetemizin kurucusu merhum Enver Ören var. 1970 yılında "Hakikat" ismi ile temeli atılan gazete 1972 yılında 'Türkiye' diye değiştirildi. Enver Ağabey 43 yıl aralıksız gazetenin imtiyaz sahibi oldu. Türkiye, tam 48 yıldır aynı ailenin elinde.
Sedat Simavi'nin kurduğu Hürriyet gazetesi, ailenin elinde 48 yıl kaldı. Bunun 40 yılında patron oğul Erol Simavi idi.
Aydın Doğan 1979'da Milliyet ile basın hayatına atıldı. 39 yıl medya patronu. Yani Doğan, klasmanda dördüncü sırada.
Aile bazında rekor ise Bilgin'lerin... 1909'da temeli atılan Yeni Asır gazetesini Bilgin ailesi tam 103 yıl yönetti. Dedenin kurduğu gazeteyi 37 yıl patronluk yapan Dinç Bilgin sattı ve medyadan çekildi.
Tercüman'ın patronu rahmetli Kemal Ilıcak 31 yıl, Milliyet'in sahibi Ercüment Karacan 24 yıl patronluk yaptı.
 
 
Erozyon
 
Daha on yıl öncesiydi.
Başörtülü kızlarımız üniversitelere giremiyordu. Cumhurbaşkanımızın başörtülü eşi Çankaya Köşkü'nde askerlerden kaçıyor, başbakanımızın eşi askerî hastaneden geri çevriliyordu.
Bugün...
Başörtülü bakanımız var.
Başörtülü milletvekilimiz var.
Başörtülü büyükelçimiz var.
Başörtülü emniyet müdürümüz var.
Başörtülü kaymakamımız var.
Başörtülü rektörümüz var.
Başörtülü Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız var.
Başörtülü savaş pilotumuz var.
Başörtülü başhekimimiz var.
Ama bu kadar 'var'lık içinde ters giden bir şeyler de var!
Maalesef başörtülü kızlarımız artık 'deist'likle gündeme geliyor.
Bir başörtülü öğrenci "Erkek arkadaşlarla beraber çalışabiliyoruz, beraber okuyabiliyoruz, fakat camiye geldiğimizde direkt arka safta kalıyoruz" diyerek aynı safta durma talebinde bulunuyor.
Müthiş bir erozyonla karşı karşıyayız. Sorun büyük.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.