Yayın yasağı mı sansür mü?

A -
A +
Hakkâri’deki mühimmat patlaması yüreğimizi yaktı. Allah şehitlerimize rahmet eylesin. Şemdinli Sulh Ceza Hâkimliği, olayın ardından savcının talebi üzerine hemen yayın yasağı getirdi. Televizyonlara ve gazetelere haberin girilmemesi, sosyal medyada hadisenin konuşulmaması kararı verildi. RTÜK ve mahkemeler zaman zaman televizyonlara yayın yasağı getirebiliyordu.  Bu sefer işe gazeteler de dâhil edildi. Ancak yerel mahkemenin verdiği karara kimse uymadı.  Uyamazdı da zaten. Çünkü ortada soruşturmanın gidişatını etkileyecek bir durum söz konu değildi. Kamu düzenini bozacak, güvenliği zedeleyecek durum da yoktu. Savcılıktan/savcılardan beklenen hemen mahkemeye gidip sansür uygulatmak değil, olayla ilgili bilgilendirici kısa bir açıklama yaptıktan sonra en azından “Bizim dışımızdan gelen bilgilere itibar etmeyin” demektir. Yoksa olayı konuşturmamak, basına değil evvela topluma haksızlıktır ve vatandaşın haber alma ihtiyacına müdahaledir.     Teşhis doğru yöntem yanlış   Deniliyor ki; Demirören Grubu ile Turkuvaz Medya prensip anlaşması imzalamış. Buna göre, bugünden itibaren internet sitelerini artık gece değil, sabah 8 itibarıyla güncelleyecek, köşe yazılarını geceden yayına vermeyecekmiş. Peki, bunun getirisi olur mu? Ya da yazılı basını kurtarmaya dönük bu adımdan umulan fayda sağlanır mı? Bekleyip göreceğiz. Ama benzer bir yöntem 2012’de denendi, olmadı. 20 gazete bir araya gelip "Korsan gazeteciliğe son" sloganıyla, "Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir" başlıklı tam sayfa ilanlar vermişti. İlanda “Gazetedeki haberler, yorumlar, köşe yazıları, yazı dizileri, fotoğraflar, çizgi, grafik, sayfa tasarımı ve benzeri bütün unsurların tek sahibi gazetelerdir. 1 Ekim 2012 tarihinden itibaren, hiçbir televizyon kanalı, internet sitesi ve haber portalı aşağıda imzası bulunan gazetelerin içeriklerini kaynak göstererek dahi kullanamayacaklardır” denilmişti. Ne oldu biliyor musunuz? Sonradan çıkan –gazetelerden bağımsız- haber siteleri daha da güçlendi.  Televizyonlar hâlâ gazete haberlerinden yararlanıyor ve ilk sayfalar okunuyor. Yani işin doğrusu, yazılı basını ayakta tutmak için farklı yöntemler uygulanmalı.  Ama bunun yolu haberleri sitelerde geç yayınlatmak değil.     Asıl mücadele içeride   Geçen gün AK Partili tecrübeli bir siyasetçi ile sohbet ederken “Rakip parti ile mücadele leblebi çerez. Asıl savaş partilerin içinde” dedi.  AK Parti’deki mücadele güçlü liderlikten dolayı hissedilmiyor. MHP’de Bahçeli kişisel davrananı affetmiyor. Yukarıdaki tespite “cuk oturan” parti ise CHP… “Altı ok hanedanlığı”nda yine bir seçim öncesi sert ve acımasız kavga veriliyor. İzmir gibi banko görülen bazı yerlerde aday enflasyonu yaşanıyor. Bu bile dâhilî mücadeleyi ele veriyor. Ama CHP’de mücadelenin ötesi de var.  İşte Öztürk Yılmaz. Kılıçdaroğlu, kendince çatlakları kapattıkça tesisat başka bir yerden patlıyor. CHP bu hâliyle AK Parti’ye daha çok seçimler kazandıracağa benziyor.     Dünyanın dibi   Birkaç gündür dünyanın en fakir ülkelerinden Bangladeş’teyim... Myanmar sınırındaki Arakanlıları ziyaret ettik. Gariplerin hâli içler acısı. Hani bizde sürekli şikâyet eden, bir türlü mutlu olmayan bir güruh var ya... Hani kuru tartışmalarla ülkenin enerjisini boşa harcayanlar var ya... Hani işi gücü arazi kapatmak, hazine varlıklarına çöreklenmek olan yağmacılar var ya... Toplayıp getireceksin buraya. Ne nimetler içinde olduklarını, ne gereksiz şikâyetlerde bulunduklarını, vatan toprağı denen şeyin aslında bir avucunun bile ne kadar kıymetli olduğunu bir görseler...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.