Yarın cuma, tatil niyetine beraber olma günü!..

A -
A +
Dindar arkadaşların her cuma işi kırıp ortadan kaybolmalarının sırrını nihayet çözdüm. Zaten öteden beri topluca nereye gidiyorlar diye şüpheleniyordum. Her gördüklerinde “Hayırlı Cumalar” deyip yanı başımdan sıvışıyorlardı. Üstelik “Sen de gelir misin abi” diye teklif eden de yoktu.
Nezaketsizlik çok yaygın toplumda.
Meğer şüphelerimde haklıymışım.
Geçen gün Deutsche Welle'de program yapan “titiz gazeteci” namlı Nevşin Mengü’nün konuğu olan, yılların televizyoncusu Ayşenur Arslan’dan öğrendim çarpıcı gerçeği. Hem de tüm çıplaklığıyla:
“Nedir o hayırlı cumalar falan. Cuma günü kutsal bir gün falan değil, eskiden cumaları topluca beraber olunurmuş, tatil niyetine. Bu kadar şuur kaybına uğradık...”
Meğer topluca tatil niyetine beraber oluyorlarmış 'Cuma’ları.
Demek hakikat buydu.
Dün, ilk yakaladığım dindar arkadaşı sigaya çektim “Cuma günleri ne yaptığınızı biliyorum” diyerek. Şoka uğradı tabii, hiç beklemiyordu bu gizli bilgiyi öğreneceğimi.
En çok da iki yıllık program partnerim Cem’e kızdım, söylememişti bana. O da gidiyormuş 'cuma tatili'ne!
Neyse…
Eski usul, Ayşenur’un mahallesinde çok sık rastladığım türden didaktik bir mizah yazısı girişi oldu ama kusura bakmayın artık.
Gerçeğe dönelim; acı olanına.
Aslında Ayşenur’un cuma günlerini “Tatil niyetine topluca beraber olunan günler” diye tanımlamasına, aklıma geldikçe gülüyorum. Bunun sebebi onun ve mahallesinin ülkesine, dinine, kültürüne böylesine yabancılaşmış olması değil sadece. Bu kadar yıldır gazeteci ve televizyoncu olarak el üstünde tutulan Ayşenur’un akıllara ziyan cehaleti.
Televizyonlar toplumun aynasıdır derler.
Takip edenler bilir, sık sık dizilere bakarım.
İlk bölümünü fevkalade sıkıcı bulduğum, Gülse Birsel’in yazdığı “Jet Sosyete” dizisini artık kafayı dağıtmak için ara sıra izliyorum. Zira ikinci bölümden itibaren hayli toparladı kendini dizi. Gülse Birsel’in “Aile Arasında” adlı filmini seyrettiğimde “Keşke don lastiği gibi uzatılmış diziler yerine film yapsa, çok başarılı olmuş” demiştim.
Sonra baktım Jet Sosyete’nin süresini de bir hayli sınırlı tutmuşlar. Demek bundan. Çok matrak sahneler var.
Gülse Birsel oynayıp senaryosunu yazdığı dizide kendi mahallesini inceden inceye iğneliyor ve sarakaya alıyor. Muhafazakâr kesimin de böyle öz güvenli olup kendiyle dalga geçebilmesini isterdim. İnanın toplum epey rahatlardı. Tabii laik ve Kemalist mahalle on yıllardır muhafazakârları, çarıklı, yobaz hoca, tutucu ve despot baba tarzı karton karakterlere indirgediği için, onlarda da bir savunma refleksi geliştiğini teslim etmek gerek.
Uzatmadan, Jet Sosyete’de yalıda oturan, konuşurken çatallaşan sesi, kibri ve burjuvazinin cam fanusundançıkmış “sterilliği” ile hayli eğlenceli bir İlayda karakteri var.
Bir sahnede yakın dostu Tony, İlayda’ya yapılacak bir partiye “Aşağı tabaka”dan insanların da davet edildiğinden söz ediyor. O partiye katılmayı düşünen İlayda bunu duyunca dehşete kapılıp gözlerini aça aça soruyor:
“Ay yoksa HALK da mı geliyor?"
Tony’nin biraz şaşırması üzerine İlayda hemen durumu kendince toparlıyor: “Sakın yanlış anlama bebişim. Ben sosyal demokratım aslında. Halkı severim yaani, ama tabii uzaktaaan.”
Sık sık “Sosyal Demokrat” bir parti olduğunu vurgulayan CHP’nin İstanbul’un en sosyetik mahallelerinden tulum çıkarmasına ben bu yüzden hiç şaşırmıyorum.
Ayşenur Aslan’a da işte tam bu sebeple gülüyorum.
Jet Sosyete’deki İlayda karakterine güldüğüm gibi...
 
 
Kuşatılan kültürümüz ve BİZİM EV
 
Tivibu platformunda henüz 15 gün önce yayına başlayan BİZİM EV adlı kanalı izlemeye başlayınca, adının ne kadar isabetli olduğunu anladım.
Hem Dijitürk, hem de D Smart ve Tivibu platformlarını izleyenler Amerika’nın başını çektiği korkunç bir emperyal kültürün kuşatması altında. Bilmiyorum farkında mıyız? Modasından ev mobilyasına, ağaç evden sinemasına, belgeselinden tatil kültürüne, domuz etli füzyon mutfağından yaşam tarzına dek her alanda sürüyor bu kuşatma. Batı, televizyon aparatıyla zengin bir kültür coğrafyası üzerinde oturan Türkiye’yi âdeta zehirliyor.
Sonra da ortaya yukarıda anlattığım gibi yalıda oturan “sosyal demokrat” İlayda’lar, hayatında hiç karşılaşmadığı bildiğin çekyata “Retro parça” ya da Vintage muamelesi çeken yarı cahil Gizem’ler ve cumaları toplu tatil günü sanan Ayşenur’lar çıkıyor.
Bizim Ev kanalının fikir babası ve sahibi Yeni Birlik gazetesi yazarı da olan yılların televizyoncusu Alican Değer, müthiş bir projeye imza atmış.
Bu kanalda bir fabrikadaki mobilya imalatını da izleyebiliyorsunuz, günümüzde sayısı çok az kalmış yorgancıların göz nuru dökerek yaptığı rengârenk yorganları da.
Bizim Ev’de akvaryumun nasıl yapıldığını da, bir ustanın cam şişeyi üfleyip şekillendirdiği anları da görebilirsiniz. Ama günün herhangi saatinde kendinizi lüks bir konutun içinde dolaşırken de bulabilirsiniz bu arada. Belki de bir ahşap ev imalathanesinde ya da 90 yaşında ustaların çalıştığı şapkacıda.
Kısaca, bize ve kültürümüze ait bir televizyon kanalı var artık; Bizim Ev…
Öneriyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.