Büyük Orta Doğu Birliği’nin başı Irak mı?

A -
A +
Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi
hseyhanliogluQgmail.com
 
 
Irak, yönünü hep Türkiye’ye dönmüş ve hatta Bağdat Paktı üzerinden Türkiye’yle birleşme sürecine girerken, ilk İngiliz ve ABD destekli askerî darbeyle tanışmış ve günümüze kadar süren kaosun kapıları açılmıştır.
 
CIA ajanı, Paris kedisi ve Rus mankurdu Hafter, geçtiğimiz haftalarda Sisi’den önce gidip kırmızı halılar üzerinde ödüllerle döndüğü Paris’ten, Türkiye’yi tehdit etmişti. Ancak daha Hafter’in salyaları yere düşmeden, Hulûsi Akar komuta kademesiyle soluğu Libya’da aldı ve onun payını, “somut ve net olarak” bir SİHA’lık mesafede verdi. Ancak Başbakan Mustafa El-Kazımi, Türkiye dönüşü İran tarafından tehdit edilince yine Hulûsi Akar Irak Savunma Bakanıyla doğrudan görüştü ve Irak’ta da savaş tamtamları kısa sürede sustu. Çünkü Türkiye, Orta Doğu’nun ve dahi Irak’ın ana direğidir.
1979 yılında İran’la savaşa tutuşturulan, sekiz yıllık savaşın hemen ardından Kuveyt’e yönlendirilen, 1991 yılında “ağır yaralanan” ve 2003 yılında ABD tarafından “öldürülen” Irak’ın siyasal sistemi tamamen çöktü. Sonra Irak, kasıtlı olarak İran’ın önüne atıldı. İran, şu anda bile ambargoyu, Irak üzerinden petrolünü çalarak delmekte, bölgeyi Şiileştirmekte ve Haşti Şabi gibi paralel örgütleri, Akdeniz’e uzanan, “Şii hilali”nin bağlantı köprüsü olarak kullanmaktadır.
Irak, yönünü hep Türkiye’ye dönmüş ve hatta Bağdat Paktı üzerinden Türkiye’yle birleşme sürecine girerken, ilk İngiliz ve ABD destekli askerî darbeyle tanışmış ve günümüze kadar süren kaosun kapıları açılmıştır. Bizde de iki yıl sonra aynı şekilde darbe yapılmış ve Başbakan Adnan Menderes aynı akıbete uğramıştı. İktidara gelen Saddam’ın ilk versiyonu olan General Kasım da, Osmanlının son evlatlarını sokakta parçalamıştır. Türkiye’deki CHP ve HDP’nin Irak versiyonu gibi aslında kan ve gözyaşı demek olan Baas zihniyetine heba olan Irak’ın bu facialarla dolu 108 yılından sonra, tıpkı Kerbela faciasından bir asır sonra olduğu gibi Bağdat’ta yeniden “1001 Gece Masalları” yaşanabilir mi? Tarih, ne de olsa ibretlerle dolu bir tekrardır.
 
IRAK’TA SON BİR AY’DA NE OLDU?
 
İran destekli Haşti Şabi’nin bazı komutanlarının Bağdat’taki saldırılardan dolayı tutuklanması ve Yeşil Bölge’yi vurup Bağdat’ta silahlı yürüyüş alayı yapması üzerine, Irak Silahlı Kuvvetleri Başkomutan Sözcüsü Yahya Resul, 1.800.000 kişilik ordu ve emniyet mensubunun, Başbakan ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Mustafa Kazimi’nin emrinde olduğunu söyledi. Yahya Resul’un bu açıklamasından sonra, ekonomik ve güvenlik konuları için Ankara’da bulunan Başbakan Mustafa el Kazımi’yle aynı anda, Irak’tan üst düzey bir heyet de İran’ı ziyaret etti ve ziyaretin ardından, Irak Hizbullahı da, Irak Başbakanı Mustafa El Kazimi’yi doğrudan tehdit etti. Buna karşın Kazimi, cuma gecesi Bağdat’ta sokağa çıkarak, Kerh ve Resafe bölgelerinde, iş yerlerini ziyaret etti ve camide en arka safta namaz kılarak âdeta bunlara meydan okudu. Bunun üzerine tansiyon düştü ve Irak Parlamento Başkan Yardımcısı Beşir Haddad, sorunun şimdilik ortadan kalktığını açıkladı.
Ancak birkaç gün sonra Kasım Süleymani ve yardımcısı Mühendis'in ölümünün yıl dönümü geldi. İran yine sokaklarda, Geldik Ya Hüseyin deyip tefler çaldı. Çünkü İran’ın Orta Doğu komutanı, en az 200 örgüt komutanı Kasım Süleymani ve yardımcılarının suikastla öldürülmesinden sonra, İran boş alanlara atılan birkaç borulu füze saldırısı dışında sadece Farsça kafiyeli şiirler okudu. Bundan sonra bir ay önce de Tahran’ın merkezinde nükleer çalışmaların da beyni öldürüldü. Tel Aviv’de bir üst düzey bir MOSSAD ajanı vurulduysa da bunlar devede kulak kalır. Çünkü Suriye’de bila kayd-u şart İsrail tarafından vurulmaktadır. Ancak aynı İran, Türkiye’nin Bakü zaferini gölgelemek için bir şiire, destanlarla cevap vermeye çalıştıysa da Zarifi, Çavuşoğlu ile sahili selamete gitti.
Türkiye’nin ekim ayında Ezidilerin tarihi bölgesi Şengal’den (Sincar), PKK’yı ve onu maaşa bağlayan Haşti Şabi’yi, Bağdat ve Erbil’le beraber çıkarması, en son PKK Xanasor Gümrük Müdürünün öldürülmesi sadece SİHA’larla kazanılan bir zafer değil, aynı zamanda Libya ve Karabağ gibi diplomatik bir zaferdir.
 
“1001 GECE MASALLARI”NIN RAYLARI DÖŞENİYOR
 
2015 yılında tamamladığım üç yıllık Habur Sınır Kapısı’nın ekonomik ve sosyal boyutu konulu çalışmaya göre, kapıda yıllık en az 10 milyar resmî bir o kadar da gayriresmî ticaret yapılmaktadır ki, bu rakam Almanya’dan fazladır. Ancak aşırı yığılmadan dolayı zaman ve para kaybına sebep olan Habur sınır kapısının yanında, Ovaköy-Tel Affer üzerinden Musul’a bağlanıp, Bağdat demir yollarının Basra Körfezi’ne kadar uzatılması, ilk defa Sultan II. Abdülhamid devrinin ötesine geçilen bir adım olarak görülmektedir. Bu, Mezopotamya’ya uzanan demir ve su yolları anlamına gelmektedir ki, Türkiye’nin petrol, Irak’ın ise su krizi çözülecektir. Osmanlının bir Vali ve birkaç bin askerle 400 yıl huzur içinde yönetmesine rağmen, İngilizler ve ABD’nin milyonlarca ölü ve felaketlerle İran’la beraber yönetemediği Irak’ta, tarih, Türkiye’nin önüne zafer halılarını sermektedir…
Irak Savunma Bakanıyla doğrudan Ankara’da görüşen Hulûsi Akar’ı tebrik ederim. Zira Irak’ı şeytan üçgeninden kurtarmalıyız. Orada Musul, Erbil, Basra, Bağdat ve Süleymaniye merkezli dostlarımızın torunları var. İngilizlere Irak’ı dar eden ve 1918 yılında onları, Süleymaniye ve Musul’dan çıkaran ve Berd-u Kahraman’da sıkışınca -Kavis Axa’nın dediği gibi- “Türk kardaşından” yardım isteyen Şeyh Mahmud Berzenci ve Cebeci’de yatan Kût'ül-Amâre  Zaferinin baş kahramanlarından, şeyhlerin şeyhi Basralı Uceymi Sadun Paşa’nın evlatlarına vefa borcumuz olduğu gibi kaderimiz olan bu coğrafya, bizim hem hayat kaynağımız hem de felaket sebebimizdir. Irak bize ırak değildir… Yeni Zelanda’yı soran yok ama sora sora Bağdat bulunur.
Bunun için mal, hizmet, sermaye, insan ve teknolojinin AB gibi serbestçe hareket edebileceği ama sınırların sabit kalacağı, su/petrol ve bölgesel güvenlik sorunlarının, Türkiye, İran, Pakistan, Irak ve Mısır esaslı çözüleceği bir iş birliği topluluğu elzemdir. Irak ve Türkiye için su ve petrol, AB’nin özü olan kömür ve çelik (AKÇT) gibi bölgesel yakınlaşmanın ilk temel harcıdır.  Vizeler kaldırılmalı ve Basra körfezine uzanacak demir yolu dâhil yeni bir sınır kapısı daha açılmalıdır. Hatta Harran Ovası’na fazla gelen GAP suları da Suriye’ye doğru, uzatılmalıdır. Çünkü kısa bir süre sonra, ABD desteğiyle uluslararası uçuşlara açılacak olan Kamışlı Havaalanı bölgenin dengelerini değiştirecektir…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.