Buruk bayram, bu ilk değil!..

A -
A +
Koronavirüs sebebiyle camilerin kapalı olması, vakit namazlarının cemaatle kılınamaması, cuma ve bayram namazlarının eda edilememesi yeterince hüzün kaynağı. Bir de bayramlaşamamak üzerine eklenince…
 
 
İslam âleminde, başlangıçtan bugüne kadar sayısız dinî bayramlar buruk ve hüzünlü geçti… Kimi zaman sâri hastalıklar, kimi zaman deprem-sel felaketi gibi tabiî afetler, kimi zaman da kanlı ve yıkıcı savaşlar sebebiyle, Müslümanlar bayramları derin üzüntü ve sıkıntılar içinde geçirdi, gönül ferahlığı içinde bayram sevincini yaşayamadı… Bu sene de Ramazan Bayramı'na böyle bir atmosferde giriyoruz. Yaklaşık üç aydır camiler ibadete kapalı. Vakit namazları cemaatle kılınamıyor, cuma namazı eda edilemiyor. Ve şimdi bayram namazı da kılınamayacak. Bunların hepsi üst üste gelince, insanın yüreği burkuluyor gerçekten. Beri tarafta salgın hastalık sebebiyle herkes tedirgin ve endişeli. Uzaktan-yakından gelen vefat haberleri, toplumun bütününü sarsıyor. Bu arada virüs kısıtlamaları yüzünden yaşanan maddi zorluklar, fertleri, şirketleri, kuruluşları fena hâlde bunaltıyor… Devlet bu sıkıntılara çare bulmak için elbette her yola başvuruyor. Fakat ne yazık ki, imkânlar sınırlı ve dolayısıyla sınırsız ihtiyaçlar karşısında yetersiz kalıyor. Hâl böyle olunca kaçınılmaz olarak, tablonun olumsuz yönleri daha fazla öne çıkıyor. İşte ‘buruk bayram’ dediğimiz durumun özeti, ama bu ilk değil!..
Bu köşenin okuyucuları gayet iyi hatırlayacaktır, her bayramda; İslâm âleminin içinde bulunduğu müşkül vaziyeti mutlaka hatırlayarak ve hatırlatarak, Müslümanların ne kadarının hakikaten bayram sevincini yaşayabildiğini irdelemeye çalışırız. Mesela Filistin’de, Keşmir’de, Myanmar-Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da, Hindistan’da yaşayan Müslümanlar, can ve mal emniyetinden ne kadar emin? Kaç nesildir kan-revan içinde doğup büyüyorlar? Maddi olarak hangi seviyedeler? Bırakınız müreffeh bir hayat hayalini, en temel ve zaruri ihtiyaçlarının ne kadarını temin edebiliyorlar? Açlık sınırı altında yaşayan kaç milyon Müslüman var, miktarını doğru dürüst biliyor muyuz? Yeni koronavirüs salgını dünyayı altüst edince, en zengin ülkelerdeki insanların bir kısmı işini kaybedip bir ekmeğe muhtaç hâle düştü… Lakin on yıllardır bir ekmeğe muhtaç vaziyette, hayatını sürdürmeye çalışan kaç yüz milyon Müslüman var acaba? Bir taraftan fakirlik, açlık; diğer taraftan akla hayale gelmedik baskı ve zulümler… Uygur Türklerinin kapatıldığı toplama kamplarında ne gaddarlıklar yaşanıyor? Hindistan’da, Keşmir’de Müslümanlara karşı hangi canavarca saldırılar cereyan ediyor hiç düşünüyor muyuz? Bu “ifritten sualler” birbirine eklenirse, Himalaya dağlarının tepesine kadar uzanır!.. İslâm âlemi neden dünya siyasi dengeleri içinde olması gereken yerde değil? Zulüm ve baskılara maruz kalan Müslümanlara, neden yeteri kadar güçlü destek verilemiyor? Filistin topraklarının Siyonistlerce karış karış ilhak edilmesi karşısında, bu çaresizliğin sebebi nedir? Bu meselelerin her birinin üzerinde derin derin tefekküre dalmamız gerekir. Hata ve kusurlarımızı, eksikliklerimizi, gaflet ve tembelliğimizi bir bir tespit edip gereğini yapmadıkça iflah olamayız!..
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), hadis-i şeriflerinde buyurdu ki: “Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini biliniz: 1- İhtiyarlıktan önce gençliğin. 2- Hastalıktan önce sağlığın. 3- Meşguliyetten önce boş vaktin. 4- Fakirlikten önce zenginliğin. 5- Ölümden önce hayatın kıymetini biliniz.” Önemli olan, nimetler elde iken onların kıymetini bilmek ve muhafaza etmektir. Bazı şeyleri kaybettikten sonra kıymetinin farkına varmak beyhude… Camiler kapanınca, bazı şeyler kafamıza dank etti. Lakin hâlâ daha tam olarak işin ehemmiyetini kavrayabilmiş değiliz. Zira cami adabına ne kadar riayet ediyorduk? Din görevlileri başta olmak üzere, bütün cemaat, bidatlerden sakınarak, namaz ibadetini sıhhat ölçüleri içinde eda edebiliyor muyduk acaba? Camilere sandalye ve sıra doldurarak ne yapmaya çalışıyorduk? Müezzinler minareye çıkma zahmetine girmeyince, hoparlörlere kaçak bağlanan sapıklar oradan müzik yayını yapmaya kalkıştı değil mi? Nereden nereye?
Mübarek ramazan ayında, şov ve gösteriş için kurulan bazı iftar sofraları, israfın ve riyakârlığın sembolü olmuştu… Peki, virüs sebebiyle bu sene ne oldu? Demek ki hadiselerden gereği gibi dersler çıkarmak lazım! Cenab-ı Hak Kur’ân-ı keriminde mealen buyuruyor; “Verdiğim nimetlerin kıymetini bilmezseniz, elinizden alır, şiddetli azap ederim…” Allahü teala bizi o durumlardan muhafaza buyursun. Bayramların tadına varmayı ve sevincini doyasıya yaşamayı nasip eylesin. Bu salgın illetinden de, bir an evvel insanlığı halas eylesin inşallah!..
Not: Sokağa çıkma yasağı sebebiyle, bayram boyunca üç gün, bütün gazeteler yayınlanmayacaktır. Çarşamba günü yeniden buluşmak ümidiyle, hepinizin Ramazan Bayramını tebrik eder iki cihan saadeti dilerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.