"Millî Mücadele Ruhu" lazım

A -
A +
Dünkü yazımda ülkemizin bir ateş çemberinden geçtiğini, bekasına yönelmiş onca tehditle 3-5 cephede birden mücadele edildiğini ve millet olarak yeni bir Kurtuluş Savaşı verdiğimizi yazmıştım. Bu ülke sadece hükümet üyelerinin, Başbakanın veya Cumhurbaşkanının ülkesi değil. 7’den 70’e, Türk'ünden Zaza'sına, Çerkez'inden Kürt'üne hepimizin ülkesi...
Şu anda Türkiye; PKK-YPG, DAEŞ, DHKP-C ve FETÖ’ye ve bu terör örgütlerini bize karşı kullanan, destekleyen, himaye eden bölgesel ve küresel aktörlere karşı bir kısmı açık, bir kısmı kapalı olan askerî-diplomatik-siyasi-hukuki ve ekonomik bir mücadele veriyor. Bu mücadelede devletin ve hükümetin yanında, arkasında sağlam durmalıyız. Kendini bu ülkeye ait hisseden herkesin böyle bir ahlaki ve vicdani sorumluluğu var.
Birçok cepheden ülkemize yönelmiş olan tehditlerle baş etmemizin ilk şartı "Yenikapı Ruhu"nu diri ve aktif tutmak. Ayrılıklarımızı, farklılıklarımızı, haklı eleştirilerimizi, kızgınlık ve kırgınlıklarımızı şimdilik bir kenara itip ülkemizin bekasına yönelmiş bu tehditlere karşı el ele, kol kola, omuz omuza birlikte mücadele etmek zorundayız. Bu çok kapsamlı, çok zor ve çok cepheli mücadeleyi sadece devlete ve hükümete bırakmak yanlıştır, eksiktir. "Millî Mücadele Ruhu"yla birlik beraberlik içinde bu mücadeleye katılmamız gerekiyor. Yapacaklarımız zor şeyler değil. Öncelikle 5-6 cephede PKK-YPG-DAEŞ ve FETÖ ile bizatihi mücadeleyi yürüten askerimize, polisimize, korucularımıza, mülki idare amirlerimize, hâkim ve savcılarımıza, bakanlarımıza ve başkomutana ihlasla dua edeceğiz. Onlara moral vereceğiz. Motivasyonlarını yüksek tutacağız. Terör örgütlerinin ve onları kullanan aktörlerin algı operasyonlarına kanmayacağız. Bu mücadeleye bizzat katılan insanlara duamızla, malımızla, canımızla arkalarında olduğumuzu hissettireceğiz.
Ülkemizi birilerine gammazlamayacağız. Ana muhalefet partisi ve diğer siyasi partiler iç siyasi çekişmeleri erteleyip bir seferberlik ruhu ile hükümete ve devlet kurumlarına yardım etmelidirler. Ülkenin bekasının, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceklerinin söz konusu olduğu bu ortamda siyasi parti liderleri ülke ve millet çıkarını ön plana alarak cumhurun başının etrafında kol kola girmelidirler. Böyle bir tablo bize ikinci Kurtuluş Savaşımızın parlak zaferini getirir.
             ***
İş dünyası hükûmete destek vermeli. Dolar dönemsel geçici şartlardan dolayı yukarı fırlayınca panikleyip homurdanmayacaklar. Bunun Türkiye’ye karşı yürütülen büyük savaşın bir cephesi olduğunu bilip hükümetle birlikte mücadele verecekler. Tatlı kârların bir kısmını kaybedince paniklemek yok. Bu ülkeden parasını kazananlar külfet söz konusu olduğunda telaşa kapılıp “kaygılıyız” diye saçmalamayacaklar. Hükümetin ekonomi yönetimiyle bir araya gelip “bu krizle nasıl ortak mücadele ederiz? Bu sıkıntıyı en az hasarla atlatmak için ne yapmalıyız?” sorusunun cevabını bulacaklar. Herkes elini taşın altına koyacak.
14 yılın en az 11 yılında siyasi ve ekonomik istikrar meyveleri ile kasalarını dolduranlar, Türkiye’ye karşı girişilen operasyonlar karşısında homurdanma, kenara çekilme, panikle saçmalama hakkına sahip değiller. Bir gün her nimetin bir külfeti olacaktır. O gün kaçarsanız yarın burada size nimet olmaz. Biz bu filmi Gezi olaylarında kısmen görmüştük. Ama artık bugün bunca tecrübeden sonra yalpalamak yanlıştır.
İş dünyası çıkarılmak istenen ekonomik krize, kriz girişimlerine karşı seferberlik ruhuyla hükümetle birlikte karşı çıkmalıdır, mücadele etmelidir. Aynı şey sivil toplum kuruluşlarımız ve medyamız için de geçerlidir.
             ***
Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor. Ahlaksızlar dört bir koldan saldırıyor. FETÖ ile PKK-PYD iş birliği içinde. Onları kullananlar Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için uluslararası kurumlar aracılığıyla her gün yeni bir oyun tezgâhlıyorlar. Hiç kimse OHAL olduğunu unutmasın. 11 Eylül saldırısında Amerikan basını, Paris saldırısında Fransız basını, Madrid saldırısında İspanyol basını nasıl hareket ettiyse, hangi refleksleri gösterdiyse bizim basınımız da en azından şu olağanüstü dönemde benzer refleksleri göstersin.
ABD’nin yeni başkanının uygulayacağı ekonomik politikalar netleşince dolardaki bu dalgalanmalar duracaktır. Hiç kimse “sermaye kısıtlaması gelecek, döviz çıkışı olacak” dedikodularına kanmasın. Bu dalgalanma geçicidir. ABD seçimleri ve AP kararı nedeniyle yükselen döviz kuru için hükümetin aldığı tedbirler etkisini göstermeye başlayacaktır.
 
             “DONDURMA” KOMEDİSİ

AP’de onaylanan ve Türkiye ile müzakerelerin dondurulmasını içeren tavsiye niteliğindeki karar tasarısını iyi inceleyin. Resmen bizden FETÖ ve PKK ile ve onların uzantılarıyla yaptığımız kararlı mücadeleyi sulandırmamızı, hatta durdurmamızı istiyorlar. "OHAL’i kaldırın" diyorlar. 40 yıldır ülkemizin kılcal damarlarına kadar işlemiş bir yapıyı devletten söküp atmadan, nasıl kaldıralım? 40 bin insanımızı şehit eden, çözüm süreciyle her türlü barışçıl girişimi denememize rağmen silahtan ve şiddetten vazgeçmeyen bir yapıyı tüm destekçileriyle beraber ortaya çıkarıp etkisiz hâle getirmeden nasıl kaldıralım? Fransa niye uzatıyor? Vize muafiyeti için öngörülen 72 kriterden 7’si hariç gereğini yapmışız. O 7 kriter Türkiye’nin terörle mücadelesi ile ilgili. O 7 kriteri koyarken PKK terörü bitmediği sürece o kriterleri uygulayamayacağımızı siz de biliyordunuz. AB bize "terörle mücadele etme" diyemez. Bu nedenle müzakereler durabilir mi?
Raporda “Türk hükümetinin eylemlerinin ülkeyi Avrupa yolundan başka yöne çektiği” kaydediliyor. Komik bir tespit. Âdeta “Bize mahkûmsun, bizim dışımızda kimseyle dost olamazsın” deniyor, öyle mi? Bu Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesinden duyulan rahatsızlık, kusura bakmayın. Türkiye size mahkûm olmamalı. Çünkü hep yarı yolda bıraktınız. Ukrayna’nın durumu ortada. Eğer müzakereleri durdurma gerekçeniz bunlarsa, buyurun durdurun!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.