"Sen kendine acımazsan başkası hiç acımaz!.."

A -
A +
"O, okumak için yaratılmış sanki! Yoksa vebal altında kalırsın Koyunlucalı!"
 
 
Fadıl Hoca:
- Onu bunu bilmem! Numan mutlaka okumalı! Diğer çocuklar için bir şey demiyorum! Aslında hepsini okutmanız lazım da…
- Hocam!
- O, okumak için yaratılmış sanki! Yoksa vebal altında kalırsın Koyunlucalı!
- !!!
Koyunlucalı Ahmet Efendi biricik evladının okumasını pek arzu ediyordu. Ediyordu da kurduğu sistemi bozamıyordu. Bir tarafta hayat mücadelesi, diğer tarafta ilim tahsiline vereceği ciğerparesi… İki kuvvetli istek arasında âdeta cendereden geçiyordu. İçinde bulunduğu bu met-cezirlerden kurtulmak istiyor beceremiyordu. Sağlıklı karar verememekten olsa gerek; billur misali iki yaş damladı iki gözünden. Fadıl Hoca da pek hislenmişti:
- Ağlayan kendi için ağlar. Nefisten yani!
- !!!
- Kendine merhamet etmek lazım. Sen kendine acımazsan, başkası hiç acımaz!
- !!!
- Senden dünya muhabbetini giderip âhirete hazırlık için teşvik eden kimselerle oturup kalkmanı tavsiye ederim Koyunlucalı… Dünya işine dalıp âhireti unutanlarla düşüp kalkma derim… Hakiki dost; arkadaşının ebedi saadetini düşünendir… Yoksa söylenecek laf çok!
- !!!
Son fikrini söylediğinde üzüldüğü her hâlinden belliydi Fadıl Hoca’nın. Keyfi de kaçmıştı. Getirilen son ikramı yerken boğazı düğümlendi. Lokmalar, tasında kalan ayranın son kısmı ile zar zor midesine indi. O sanki yemek içmek için mi gelmişti! Onun bunun evladını zorla alıp götürecek hâli yoktu ya! Elinden geleni yapmış, mesuliyeti üzerinden atmıştı…
            ***
Sonsuzluğa odaklanmış nefti, yorgun bakışlarını çevirip öyle baktı ki; içi ürperdi Koyunlucalı Ahmet Efendinin. Uzun bir mızrak, ucu zehirli bir ok, kınından çekilmiş bir hançer gibi delici bakmıştı Kara Fadıl Hoca ona.
Ortam çok sessizdi, belli belirsiz bir hüzün hâkimdi. Her nedense “kimsecikler hakikatleri duymasınlar” diye mi ne, son bir defa daha fısıltıyla konuştu.
Zar zor, inler gibi bir sesle:
- Hey arkadaşım!
- Efendim!
- Ben bugün varım, yarın yokum!
- Hak teâlâ hayırlı uzun ömürler versin efendim!
- Bilmukabele! Maksadım sizi, evlatlarını kurtarmak, ebedî saadete kavuşmanıza sebep olmaktır.
- !!!
- Şeytana, nefse karşı dipdiri durabilen, ahirette alnı açık, yüzü ak olacaklardan olmanız için dil döküyorum. Tahsil; insanı insan yapar, bütün kötülüklere, haksızlıklara karşı dimdik ayakta tutan yegâne dostunuzdur. Öyle iç ve dış düşmanlar çoğaldı ki; neredeyse ilmin lüzumlu, gerekli olmadığını düşünenler bile var! O sebeple lakayt kalamıyorum! Daha fazla dayanamayacağım! Bana müsaade! Etraflıca düşün taşın! Benden günah gitti...
            ***
Misafir evinde derin bir sessizlik hâkimdi. Fatıma Hatun’un tam izah edemediği bir tedirginliği vardı üzerinde. İçeride yanan çıraya yöneldi, üfürmeden yumuşacık bir el hareketiyle söndürüverdi. Çıkan dumanın ve reçinenin kokusu bütün ocakbaşını sarmıştı. Günün verdiği yorgunlukla geçmişe yolculuk için kapadı gözlerini… Kim bilir belki de dünyayla irtibatını kesince kavuşuyordu en çok sevdiklerine… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.