"Sultanım... Güzelim... Kahramanım!.."

A -
A +
 
"Benim öfkem; böyle kapı komşularımız tarafından arkadan vurulmayadır Mehmet’im!.." 
 
Nene Gelin:
- Seni tıpkı eskisi gibi, hatta daha fazla, çok çok seviyorum! Şartsız, karşılıksız, hem de en kuvvetlisinden... Benim öfkem; böyle kapı komşularımız tarafından arkadan vurulmayadır! Acısı; göğsümün sol yanına çöktüğü zamanlarda, sevmekten nasıl bahsedebiliyorsun yeniden Mehmet’im!?
- Muhatabım Nene olursa, elbette bahsederim!
- Canım Mehmet’im!
- Sultanım! Güzelim! Kahramanım!
- !!!
- Evimin süsü; evliyanın göz bebeği Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri buyuruyorlar ki: “Belâ, musibet gelirse kimseye şikâyet etmeyin, ahlanıp vahlanmayın! Sonra kıymetin düşer. Hak teâlâ seni seviyor ki böyle ufak tefek işlerle tecrübe ediyor! Tam ve olgun mertebeye çıkarmak için bunlar imtihandır.” Gel de nefsimize anlat Nene’m!
- Zifiri karanlıklarda horlayanlara, uyanış temennisiyle…
- Âmin!
      Nenem’in gözleri buğulu, ak yüzünde bahar.
      Senin sevdan bir ırmak, benim ki dağlar kadar.
                   ***
Ruslar pek şımarmıştı, panik hâlindeki halkı gördükçe keyifleniyor, tekrar harekete geçiyorlardı. Millidüz ve Zivin’de yapılan küçük direnişleri kolay aşıp Hasankale’ye pek rahat girmiş, boşalmış köyleri Ermenilere peşkeş çekmişlerdi. Harbi idare eden Rus generali, içtimai, sosyal hadiseleri çok şümullü çözebilecek bir psikolog, sosyolog gibi davranıyor, ele geçirdiği esirlere iyi muamele ediyor, onlara birtakım hediyeler vererek hürriyetlerine kavuşturuyor, Erzurum’a gönderiyordu. Bu güya hürriyetlerine kavuşmuş olanlar, Rusların halka iyi muamele edip, dostça davrandıklarını, Ermenilerle bir alakalarının olmadığını söyleyerek farkında olmadan Rusların lehine propaganda yapıyorlardı.
Rus ilerleyişini durdurmak için toplanılan elli bin kişilik ordu da bu söylentilerin tesiriyle gevşeklik gösterip düşmanla doğru dürüst bir mücadele yapmadan dağılıvermişti. Rehavete kapılıp gevşemiş Osmanlı askerinin üzerine ansızın çullanan Rus birlikleri, silah ve moral üstünlükleri sayesinde kolay hedeflerine varmıştı. Önlerinde kimse duramıyordu.
Bozguna uğramış ordunun büyük bir kısmı, emniyetli yerlere kaçıyorlardı. Tabii ki bu askerlerin yolları Erzurum'dan geçiyordu ve ahali de bunları görüyordu. Zaten halkın mühim bir kısmı da korku, telaş içinde, yükte hafif kıymetli eşyalarını bulabildikleri arabalara yükleyerek Anadolu'nun iç kısımlarına doğru göçmeye başlamıştı. DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.