ALİ

A -
A +
17 Ocak 1942'de Amerika'da Kentucky eyaletinin Louisville şehrinde dünyaya geldi. Nüfus kâğıdında "Cassius Marcellus Clay Jr"  diye gösterişli bir ismi vardır. Amerika'da Afrika asıllılara "Afro-American" derler. Renginden de belli olduğu gibi O da bir Afro-Amerikan. Aile geçmişi, İrlanda üzerinden Yeni Dünya'ya intikal etmiş. Belki de dedeleri, köle tüccarları tarafından Kara Kıta'dan kaçırılarak veya satın alınarak, bir şekilde ve fakat her halükârda rızaları hiçe sayılarak İrlanda’ya getirilmiş...
Boksa merak saldığında 12 yaşındadır. Kısa sürede amatör boksörler arasına girer. 1960'da 18 yaşındayken profesyonel olur. Dünya, bu yıl katıldığı Roma Olimpiyatlarında altın madalya kazandığına şahit oldu. Artık yıldızı parlamaya başlamıştı. 1964'te karşısında rakip tanımayan "ayı" lakaplı meşhur ağır sıklet boksörü Sonny Liston'u mağlup etti. Bu galibiyeti büyük yankılar yaptı. Asıl yankı yapacak olansa gelecek kararıydı. O güne dek kısaca "Clay" diye konuşulan sporcu, bu zaferinden sonra kameralar önüne geçerek  İslâm dînini seçtiğini ve isminin bundan böyle "Muhammed Ali" olduğunu dünyaya ilân etti.
Şunu tahmin etmek zor değil:
O'nun evinde dedelerinin hikâyeleri anlatılagelmiştir. Belki boksa merak salmasının psikolojik derinliğinde de dedelerine yapılan insanlık dışı muamelelerin öfkesi vardır. O, antrenmanda kum torbasına veya maçta rakibine vururken aslında insana hayvan muamelesi yapan Vahşi Batı'ya vurmakta, hırsını böylece dindirmekteydi. Rakibinin şahsında zulmü mağlup ettikten sonra Müslüman olarak  büyük babalarının asliyetine rücu ediyordu. Ataları, dedeleri tabiî aynı zamanda Müslüman adı taşıyorlardı.
Şimdi O da Müslüman olmuş, kalb huzuruyla işine devam ediyordu.  Takvimler, 1967'ye geldiğinde 25 yaşındaki bu genci askerlik şubesine çağırdılar. Tebligat yapıldı. Vietnam’a savaşa gidecekti. Yumruğu gibi zekâsı da parlak bu genç adam, başına gelecekleri sezmekten mahrum biri değildi. Vietnam'da kör bir kurşunla hayatının son bulması pekâlâ mümkündü. Bunu görmüş olmalı ki o tarihî cevabı verdi: "Vietnamlılar, bana kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım!"
Red cevabının karşılığı çok ağır oldu. 5 yıl hapis, 10 bin dolar ağır para cezası verdiler. Boks lisansı iptal edildi, pasaportuna el kondu. Hükmü temyiz etti. Fakat lisansı kalmadığı için işini yapamıyor, pasaportu olmadığı için yurtdışına çıkamıyordu. Ailesinin yardımı ve üniversitelerde verdiği konferanslardan kazandıklarıyla geçinmeye çalışıyordu.
Temyiz Mahkemesi, kararını 3 yılda verebildi. Dâvâyı kazanmıştı. Yeniden ringlere döndü. Ne var ki akraba çevresi dışındakiler artık bittiği görüşündeydiler. 3 yıl ayrı kaldığı maçlardan 3 yılda toparlansa da yılmadı. Yeniden "kelebek gibi uçup arı gibi sokarak" dünya şampiyonu oldu. Bu defa mağlupları arasında  O'na "artık bitti, ringlerde varlık gösteremez!" diyenler de vardı. Halbuki O, toplamda 3 kere arka arkaya dünya şampiyonluğu unvanına kavuşan sporcu olacaktır. 61 maçının 56'sını nakavtla kazanmıştır. 1978'de yerinde bir kararla "Şampiyon" sıfatını taşırken boksörlüğü bıraktı. "Bütün zamanların en iyi boksörü olma" iddiasını ringlere veda ederken gerçek yapmıştı.
Bu ak kalbli, kara renkli adam, ringlerdeyken Türkiye,  televizyonla yeni tanışıyordu. Siyah-beyaz televizyonlar devriydi. O'nun maçları Türkiye saatiyle gece 3'lere denk geliyordu. Bu yüzden maçları kahvelerde, komşularda takip edilirdi. Vurduğu her yumruk, bizler için imparatorluğu elinden alınmış bir milletin çocuklarının sorduğu hesaptı.
1974'te Sultanahmet avlusunda ve 1993'te TGRT'de kendisini gördük. Son görüşümüzde içimiz burkuldu. 1984'te parkinson hastalığına yakalanmıştı. Buna rağmen o şartlarda bile oturmadı. Ronald Reagen'ın tekrar başkan olmasına destek verdi.  BM Barış Elçisi olarak Afganistan'a gitti. İlk Körfez Harekâtı'nda Bağdat'ta arabulucu olarak  Saddam Hüseyin'le görüştü.
2001'deki 9/11 Eylül olaylarında Müslümanlara karşı nefret uyandırılmak için çıkartılan fitneyi vak'a mahalline girerek açıkladı. "İslâm, katiller dini değil, barış dînidir. Bunun aksinin gösterilmesi beni incitmektedir" dedi.  Amerikalı bir başka efsane Müslüman, şüpheli bir ölümle şehid olan Malcolm X'le arkadaştı.
Adı, Hollywood'daki diğer şöhretlerinki gibi  Şöhretler Yolu'na bir yıldız hâlinde yere nakşedilmek istenince "ben, bir Peygamberin ismini taşıyorum; onu yere yazdırmam!" diyerek bunu kabul etmedi. Bugün orada diğer meşhurların isimleri yerdeyken  duvarda "Muhammed Ali" yazar. Bunu okuyup da kendisini sarhoşluktan evliyalığa yükselten Bişr-i Hafi'nin edebini hatırlamamak mümkün mü?
Allah, rahmet eylesin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.