DERYA KUZULARI

A -
A +
Şehrin sokak lambaları hâlâ yanarken iki arkadaş ellerinde olta ve kovalarla arabalarından indiler.  Halk tarafından “sahilin en bereketli noktası” olarak ünlenmiş noktada hazırlıklarını yapıp oltalarını denize salladılar.
“İşte bu anı seviyorum” dedi bir eşofmanlı, kır saçlı adam. “Kurşun suya değdiğinde çıkan ses var ya! Hava aydınlandığında imkânı yok bu sesi duyamazsın.”
Arkadaşına kıyasla daha genç gözüken diğer adam pek oralı olmadı. “Benim olayım oltanın ucu titremeye başlayınca başlar, balık çengelden kurtulup kovaya düşünce biter. Ses mes umurumda değil” dedi uykulu bir sesle.
“Eee, ne yaptın bayramda?” diye sordu kır saçlı olan hafif alaycı bir tonla. “Et falan da göndermedin bize?”
“Açma o konuyu şimdi. Sinirim bozuluyor” dedi diğeri başını çevirmeden. "Apartmanda hayvan kokusu, merdivende kan lekesi… Haberleri açıyorum, kanallar kan kırmızı! Bizim çocuk ara sokaklarda falan bir hayvan kesilirken görecek diye ödüm kopuyor.”
“Sorma! Bizim çocuk da tutturdu biz kurban kesmiyor muyuz baba diye. Açıklamaya çalıştım ama çocukta beklenti oluşmuş. Kola reklamında bile kurbanlık dana oynatacak adamlar neredeyse. Ama ben çocuğuma böyle bir hatıra bırakmak istemiyorum. İleride -Babam bayram sabahı büyük bir zevkle hayvan boğazlamaya gitti- diye düşünsün istemiyorum.”
Bu sırada oltalardan birinin ucu hafifçe titreyince birden konuşmayı kesti adam.
“Geliyor vallahi. Sağlam vurdu.”
Hızla misinanın boşluğunu alıp makarayı sarmaya başladı. Yaklaşık 10 saniye sonra büyük bir zevkle balığın ağzından çengeli çıkarıp kovaya attı.
“Hey yavrum be! Şuna bak! Derya kuzusu mübarek.”
Balık kovanın içinde çırpınırken muhabbet devam etti.
“Bir de ibadet kisvesi altında yapıyorlar bunu. Kurban kesmiyoruz diye bir de bizi ateist yapacaklar ha!”
“Cehalet işte abi, bir şey yapamıyorsun!”
O sırada birkaç metre ötelerine park ettikleri arabanın kapısı açıldı ve içeriden gözlerini ovuşturarak bir çocuk çıktı.
Kır saçlı olan, “Ooo, günaydın paşam!” diye seslendi, “Hiç kalkmasaydın!”
Çocuk hiç cevap vermeden babasının yanına doğru yürüdü. Kovanın dibindeki balığı görünce eğilip incelemeye başladı.
“Balıklar ölürken acı çekiyor mudur sence baba?”
“Yok be oğlum! Ne acısı? Balık sonuçta.”
Sonra o da dönüp kovanın dibine baktı. Ağzı çok yavaş bir şekilde açılıp kapanmaya devam eden balık son birkaç nefesin verdiği enerjiyle son bir kez zıplayıp geri düştü ve hareketsiz kaldı. Adamın nefesi tıkanır gibi oldu bir an.
Önce şiddetli bir şekilde öksürdü, sonra ciğerlerini havayla doldurup, “Madem arabada uyuyacaktın, ne diye ben de balığa geleceğim diye tutturdun be oğlum?” dedi sempatik olmaya çalışarak.
“Bence boğularak ölmek, kafası kesilerek ölmekten daha zor” diye devam etti çocuk gözlerini kovadan ayırmadan. “Seni öldürecek olsalar hangisini tercih ederdin baba?”
İki arkadaş dehşet içinde birbirlerine baktılar. “Çocuk işte abi, bir şey yapamıyorsun!” dedi genç olan.
15-20 dakika hiç konuşmadan oyalandılar.
Sonra da malzemelerini toplayıp hızla evlerine döndüler...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.