Halepli bir çocuğun kaleminden -1-

A -
A +
    Halep… Benim hiç bilmediğim ama kendimi tanıtırken sürekli söylediğim vatanım. Savaş henüz bombalar indirmeden üzerimize, terk etmişiz hanemizi. Gözlerimi dünyayı birazcık anlayacak şekilde açtığımda İstanbul’daydım. Peki neden İstanbul’du? Daha yakın yerler vardı. Arapçanın daha yaygın konuşulduğu Mısır vardı, mesela. Irak, İran, Suudi Arabistan… Neden hiçbirine değil de Türkiye’ye gelmiştik. Üstelik sadece bende değil sağ kalan bütün arkadaşlarım, ailem hemen hemen bütün çevremiz burada. Evet “Neden Türkiye’deyiz diye çok düşünüyordum. Kafamı kurcalayan bu soruya cevap bulabildiğim için bu satırları yazmaktayım. Ben 7. Sınıf öğrencisiyim. Biz bu hafta okulda Çanakkale Savaşını uzun uzun konuştuk. Biliyor musunuz? Sadece biz değil bundan yüz sene önce dedelerimiz de buradaymış. Akın akın gelmişler. İşte biz bunun için Türkiye’ye geliyoruz. Dedelerimizin toprağı, al bayrağımız çekiyor bizleri, uzak diyarlardan. İnanın savaş sadece birer bahane. “Çanakkale bir mahşeri hatırlatıyor!..” Okuduğum bir kitapta böyle yazıyordu. Azmin, kararlılığın ve en önemlisi imanın zaferi… Ah keşke Suriye’yi de böyle savunabilseydik. Sahi okuduğum kitaplarda Çanakkale’den mezar taşları fotoğrafı da vardı. Didik didik ettim, aradım. “Acaba, Suriye’den kaç şehit vardır?” dedim. Lakin hiçbir mezar taşında Suriye yazmıyordu. Halep, Şam vardı da, Suriye yoktu. Nedendi acaba? Bilmiyordum. Öte yandan Halepli şehitler Malatyalı, Erzurumlu abilerimle yan yana yatıyordu. Sahi ya bugün de yatmıyorlar mı? Geçenlerde bir haber görmüştüm, televizyonda: “İmparatorluğun son güneşi Çanakkale’de battı” diyordu. Koca Osmanlı İmparatorluğunun güneşi batmış diyor, abiler. Nasıl olabilir ki! Nasıl batar? Üzerimizde bir gölge yaşıyor âdeta. Koca İmparatorluğun gölgesi. İşte insanlar bu gölgeye gidiyor, abiler. Çanakkale şuuruna koşuyor. Ben arkadaşlarımla söz verdim. Halepli Mehmet ve arkadaşları kanının her damlasıyla al bayrağının ve kutsal dininin hizmetçisi olacak...             Mahmut Küçükay-Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni       ŞİİR   YAKTIN BİZİ KORONA   Wuhan’dan çıktı yola Tahran’da verdi mola Yayıldı sağa sola Yaktın bizi korona.   Sınır tanımaz serbest Kırk iki millet derdest Çare olur mu abdest? Yaktın bizi korona   Trabzon’da horona Kayseri’de korona Nasıl gidilir sor ona Yaktın bizi korona   Hasta haneler taştı Görenler hepten şaştı Ünü dünyayı aştı Yaktın bizi korona   Dur durak ne bilmiyor Tırpan oldu biçiyor Sanki dünya göçüyor Yaktın bizi korona   Herkes bilmiş hep uzman Küçük dev sanki azman İnşallah bize sızman Yaktın bizi korona        Fikret Kanat-Etimesgut/Ankara       PRATİK BİLGİLER   EKMEK KAVURMASI: Bayat ekmek, lokmalar hâlinde doğranır. Tencerede kızartılmış yağ ile kavrulur. Ekmekler kavrulurken, 1 bardak kadar soğuk su, üzerine serpilir. İyice karıştırıldıktan sonra tencerenin kapağı kapatılıp 5 dakika pişirilir. PAPARA: Bayat ekmekler, çukur bir kaba kuşbaşı doğranır. Halka halka doğranmış soğan, tereyağı veya zeytinyağı ile kavrulur. Çukur bir kaba alınır. Ardından tuz ve su eklenip kaynatılır. Bir süre ılımaya bırakıldıktan sonra ekmeklerin üzerine dökülür. Üzerine tulum peyniri serpilir. TİRİT: Bayat ekmek dilimleri bir kaba yerleştirilir. Kıyılmış soğan; tuz ile öldürülüp ekmek dilimleri üzerine döşenir. Sonra üzerine haşlanmış kemikli etin suyu bolca dökülür. Dileyen, kıyılmış maydanoz veya sumak serpebilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.