HAMAS VE BARIŞ

A -
A +
Kızacak olan kızsın. Aklımdaki ve kalbimdekini söyleyeceğim.
Zordan başlayalım.
Tamam, anladık. Mesele ontolojik. İsrail devletinin varlığına karşısın ve ebedi düşman olarak kalmaya ahdediyorsun.
Söz çok elbet. Karşı argümanlar da var.
Geçmişi ve size göre olması gerekeni konuşarak bir asrı geride bıraktınız.
Sonuç?
Büyüdükçe büyüyen, güçlenen, azgınlaşan ceberut bir İsrail devleti.
Olabilirsek şayet, soğukkanlı biçimde düşünelim.
Barış, teslim olmak değil.
Akıl yürütmeyi ve gelecek inşası fikrini bir kenara koyarak, sana güvenen binlerce, on binlerce sivili ateşe atmanın adı da mücadele değil.
Devlet adamlığı hiç değil.
Karşında senin hatalarınla beslenen korkunç bir fanatizm varken üstelik.
Yol da yöntem de belli.
Gazze'yi siyaseten Kassam Tugayları değil Hamas'lı siyasetçiler temsil etmeli. Gazze'de siyaset güçlenmeli, güçlendirilmeli.
Önceki gün yazdım. Aşırıların eline geçen İsrail devleti sürekli olarak "İsrail, Yahudilerin dünyadaki son şansı" temasını işliyor kendi halkı ve diasporası nezdinde. İlk kuruluş yıllarında nüfusunu artırmak için yaptığı çağrılara yeterli dönüş alamayınca Batı'daki Yahudileri MOSSAD ajanlarına düzenlettirdiği "anti-semitik" görünümlü saldırılarla katledip korkutan ve İsrail'e gelmelerini sağlayan bir devletten söz ediyoruz. İsteyen 67 savaşının Savunma Bakanı tek gözlü Moşe Dayan'ın anılarından okuyabilir.
Bu yüzden varlığına tehdit olarak gördüğü düşmanlarına orantılı ya da orantısız tüm güçleriyle yok edici saldırılar düzenlemekten, çocuk, kadın, sivil demeden öldürmekten çekinmiyor. Diğer ülke yöneticilerinin "kaygı ve endişeleri"ni tınlamıyor bile.
Zaten bugün gelinen noktanın sebebi, İsrail'in 1967 sınırlarındayken Mısır, Irak ve Suriye'de hâkim Arap milliyetçiliğinin şişkin egosuyla yok edilmek istenmesi değil mi?
İsrail o vakitten beri her Arap ve Filistin saldırısıyla büyüdü, güçlendi, kemikleşti, kendi halkı ve diasporası nezdinde "meşruiyet" kazandı, içindeki barış yanlılarını iyice pasifize edip sayılarını azalttı ve dünyada kurduğu güçlü sermaye lobileri vasıtasıyla da bir dokunulmazlık zırhı sağladı. Sosyalist blokun tarihe gömülmesi ise İsrail'i iyice cüretkâr hale getirdi.
Artık tık nefes olmuş Arap devletlerinin ne dediği önemsiz.
Ancak Filistin yöneticilerinin geçmişten bu yana İsrail devletine karşı verdiği mücadeleyi ciddi bir öz eleştiriyle yeniden değerlendirmesi gerekiyor. Başta Hamas'ın kurucu ideolojisini tanımlayanların.
Filistin'de siyaseti ve devleti temsil edenler konuşmalı.
Kassam Tugayları konuştuğunda olanları görüyoruz.
Olacakları da.
Batı Şeria'da İsrail devletini tanıyan Mahmut Abbas'ın devlet başkanlığındaki Filistin Devleti ile Gazze'ye sıkışıp kalmış HAMAS'ın el sıkışması ve tek devlet haline gelmesinden İsrail'in çok rahatsız olduğu belliydi. Bir Filistin devletiyle muhatap olmamak için her türlü entrikayı yapma potansiyeli taşıdığı da. Bu amaç o kadar barizdi ki Filistin'de siyaset egemen olsaydı ve İsrail'in niyetleri doğru okunsaydı "adam kaçırıp öldürme" provokasyonları çok daha iyi yönetilebilirdi.
Şu hâle bakın.
Ellerindeki dandik füze ve havan toplarıyla İsrail filini gıdıklayan karınca gibiler. İran teknolojisiyle geliştirilen FEJR-5 füzeleri o ünlü Demir Kubbe'yi aşamadı. Ve her füze "Bulut Sütunu" adı verilen saldırılarla misliyle geri döndü.
İsrail ardından açıklama yaptı "Hamas'ın füzeleri sonucu çocuklar ruhsal buhrana girdi" diye...
Kassam Tugayları ise hâlâ "sert" bildiriler yayınlıyor "Bedelini çok ağır ödeteceğiz" diye.
Filistin'in bir ortak akla ihtiyacı var. Bu ortak akıl Batı Şeria ve Gazze'deki siyasetçiler eliyle oluşturulabilir ancak. Askerlerle değil.
Tekrar hatırlatalım.
En kötü barış, savaştan iyidir.
Anlaşmak da teslim olmak değil.
Var olabilmek ve bugünün neslini geleceğe taşıyabilmek için Yahudilerin binlerce yıldır verdiği yok olmama mücadelesi pusulanız olsun.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.