“Bylock da kullandım, FETÖ’cü de oldum ama...”

A -
A +
Aşağıdaki uzun mektubu sabırla okumanızı ve mevcut duruma dair analizler yaparken değerlendirmeye almanızı öneririm. Şöyle söyleyeyim. 15 Temmuz’dan bu yana FETÖ tutuklamaları ve ihraçlarıyla ilgili diyebilirim ki yüzlerce mektup aldım. İlk kez bu kadar samimi ve içten bir mektupla karşılaştım. FETÖ’cü olduğunu da bylock kullandığını da söylüyor. Söylüyor da “ama”sı var Ö.F’nin. Biraz tutuklamaları ve ihraçları izledikçe “Bir bitmediler” dediğimiz FETÖ çetesi için ne yapılması gerektiğinin ipuçlarını da alabiliyoruz bu mektuptan:
İsmim yayınlanmamak üzere gönderiyorum bu mektubu Fuat Bey. Size herkes gibi "ben suçsuzum, iyiyim, güzelim, FETÖ’yü hayatımda duymadım" gibi laflar etmeyeceğim.  
Dinî duyguları ağır basan ve beni dershaneye gönderecek parası olmayan, millî görüşe mensup, İsmailağa cemaati vaazlarını kaçırmayan bir ailenin dersleri çok başarılı çocuğuydum. Bu yapı tarafından ortaokulda keşfedilip abi evine çağrıldım. Derslerime yardımcı olmalarına sevinirken, 8. sınıf sonuna doğru polis kolejine yönlendirildim. Soru çalmadan, alnımın teriyle kazandım. Bakın burası çok önemli. Her türlü delilin araştırılmasına, şahitlerin dinlenmesine razıyım.
Polis koleji yıllarında bunların yanlışlarıyla daha yakından tanıştım. Kur'an ve Sünnet'ten çok, iki laflarının biri tedbir diğeri itaatti. Bu yüzden tepkiler verdim, zaman zaman uzaklaştım. Ama bir türlü yakamdan düşmediler. Dinî duygularımı istismar ederek ister istemez kendi aralarına tekrar kattılar.
Okulda namaz kılmama izin vermedikleri için onları kolejde iken bıraktım. 15 tatilde ailemin yanına değil, dedemin yanına köyüme gittiğim hâlde, köyüme kadar peşimden gelmişler. Tek başına lisede okuyan bir çocuktum. Bana doğruyu gösteren hiç kimse yoktu. Sonuçta yine beni sohbete gelmeye ikna ettiler.
Başka arkadaşım yoktu. Okulda ve sonraları meslekte neredeyse arkadaş çevremin tamamı bu kişilerdendi. Biri olmasa diğeri arkadaşlık bağıyla geri bu yapıya kanalize ediyordu. 
Mezuniyetten sonra en gözde dairelerden birine geçtim. Meslekte, nispeten hassas birimlerde olmama rağmen inanın hiçbir rutin dışı işleme bulaşmadım. FETÖ adına hiçbir adam kayırmadım, performansa göre memurlarımı göreve getirdim. Terör örgütleri hakkında mahkemeye dinleme raporları yazarken bile somut bilgi neyse onu yazıyordum, kafamdan fantezi üretmiyordum. Hiç bilgi yoksa, bilgi olmadığını yazıyordum. Hâkim gerçekte olan neyse ona göre karar versin istiyordum.
FETÖ’nün 17 Aralık öncesinde başlayan hükûmete karşı diklenme çabalarını gördükçe yakın çevremle, meslektaşlarımla ve FETÖ’cülerle şiddetli tartışmalar içine girdim.
Sonunda eşimin başörtüsü nedeniyle onlarla şiddetli bir şekilde tartıştım ve onlara sormadan, izin istemeden, resmen terk ederek, istenmeyen uzak bir ile tayin aldırdım. Yine peşimden geldiler, eşimin başörtüsünün artık onlar için sorun olmayacağını söylediler. Yine çevremde kimse yoktu. Bana sahip çıkacak, destek olacak devlet yoktu. Çaresiz, biraz da hâlâ dinî duygularla devam etmeye karar verdim. Bütün arkadaş çevrem eşlerinin başını hiç sorgusuz sualsiz açıyordu. 
Bizi öyle kandırıyorlardı ki, onları bırakınca sanki hayat duracak, sanki dinimizden anında uzaklaşacağız, toplu cemaat sevabı gidecek... Artık bunlar sayısız ezber klişe ama yıllarca, güven verici, işinde gücünde görünümlü kişiler tarafından tekrarlanınca kandırıcı oluyordu. İşin diğer yanı da, kafaları kızdıkları kişinin hayatını bitiriyorlardı. Teşkilatta onlara kimse laf edemiyordu. 
Ben yine de hükûmetimizi sevdim, saydım, oy verdim, aleyhine hiçbir iş tutmadım, hatta Cumhurbaşkanımız hakkındaki 17 Aralık öncesi ve sonrasında yakın çevreme anlattığım olumlu duyguları burada tekrarlasam pek çok tescilli AK Partilinin bile bana burun kıvıracağına eminim.                            
Bir süre her şey normal seyrinde giderken, 17 Aralık yaşandı. Ben bu yapıyı 1 yıl kadar süreyle tamamen bıraktım, yeni göreve gelen devlet yanlısı müdürüme FETÖ’yle irtibatım olduğunu söyledim. Beni dürüst olduğum için önce takdir etti, ama sonra şiddetli bir mobinge başladı. Memurlarımın önünde beni günde bir iki kez aşağılıyor, bağırıyordu. Memurlara yapmadığı şekilde haksız muameleleri bir komisere layık görüyordu. Daha sonraları da hem şubeden hem de o ilden tayin ettirdi. Oradan da 7 ay içinde şark görevi geldi. Öyle ki, 1 yıl içinde 4 kez ev değiştirdim. Sağlam eşyam kalmadı, parasal olarak iflasa yaklaştım. Hangi müdüre çıktıysam, derdimi anlatamadım. Sonuçta psikoloji ilaçları kullanmaya başladım. Sonuç olarak, o süreçte FETÖ'yle irtibatımı bitirmişken, bu adam beni resmen FETÖ’nün  kucağına itti. 
Gittiğim ilde arkadaş çevrem maddi manevi yaşadığım sıkıntılara geçmiş olsun bahanesiyle geldiler. Nasıl olduğunu anlamadan yeniden sohbetlerine kanalize ettiler. Ben hâlâ FETÖ’yü yüzlerine karşı eleştiriyordum. “Sende byLock yok galiba” dediler. “Biz de senin gibi düşünüyorduk, ama bize bylock diye bir program yüklendi, ilginç bilgiler geliyor” dediler. Âdetim gereği, bilgiye, farklı bilgi kaynaklarına düşkündüm. Birbiriyle çelişen haberler okumayı severdim. Merak duygusuyla kabul ettim. Oradan da bilgiden ziyade bol bol propaganda mesajı geldiğini sonra anlayacaktım...
Darbe gecesi izindeydim, ama yine de personelime ulaşıp güvenlik önlemleri almalarını istedim. Bylock’tan da bir mesaj geldi. "Emniyet olarak askerlere yardımcı olalım abiler" diye. Kan beynime sıçradı. Dünya sanki yıkıldı benim için.
Daha sonra herkes gibi açığa alındım, evimde gözaltına alınıp tutuklandım. Ama artık kararım kesindi. Bu yapının yaptığı, benim yapmadığım suçların bedelini ben ödemek istemiyordum. Bana sormadan beni alet ettikleri hainliğe, caniliğe katlanamıyordum. Hayatımın en büyük aldanışıydı. Dinimle, Allaha olan inancımla, arkadaşlık hislerimle aldanmıştım. 
Bu yüzden detaylı bir ifade verdim. Tutukluluktan kurtulmak için değil, 249 şehidin manevi huzurunda verdim, intikamları alınabilsin diye verdim. Mahşer günü Allahın huzuruna gidince vereceğim ifadeyi düşünerek verdim. Ne biliyorsam anlattım. Çok sayıda yeni şahıs deşifre ettim. Memurlar ve savcılar bile bu kadarını fazla bulmuş olabilir. Ama şurası kesindi. Asla yalan söylemedim. Gerçeği çarpıtmadım.
Kendi hayatımı, eşimin ve çocuklarımın güvenliğini hayatım boyunca tehlikeye atmak pahasına bunu yaptım. Çünkü bu vicdanımın sesiydi. Gerekirse hukuken aleyhime bile olsa vicdanım ve ahiretim için gerekliydi. Tam 4 gün ağzıma yemek koyamadım, hep ifadeyi düşündüm. Tam 10 saat sürdü ifadem. 10 sayfa tuttu. Teyitlemesi Türkiye genelinde tam 2 ay sürdü. O sırada 2 ay cezaevinde kaldım. Her sözümün doğru olduğu ortaya çıktı. Sonunda tahliye oldum. İfademi almış bir memurla dışarıda karşılaştım, çıktığıma sevindiğini söyledi. Savcıyla da görüştüm, bana senin bir suçun yokmuş, adli açıdan sıkıntı olmaz dedi...
Bunları şunun için yazdım. Şimdilerde etkin pişmanlıkta bulunanlara biraz burun kıvırılıyor. Nasıl ki FETÖ’cü olanla olmayan birbirinden ayrılması gerekiyorsa, etkin pişmanlıkta bulunanla bulunmayanın birbirinden ayrılması gerekiyor. Etkin pişmanlıkta bulunanın da ifadesinde samimi olan ve olmayan olarak ayrılması gerekiyor. Hepsinin durumu, konumu ayrı.
Peki hepsine toptan muamele yapmak doğru mu? Ben FETÖ’ye karşı yıllarca mücadele ettim tek başıma, ama dini ve arkadaşlık çevresi hisleriyle sıkışmış olarak gidip geldim. Hiçbir suça bulaşmadım. Defalarca bıraktım. O zaman yanımda kimse var mıydı elimi tutan? Cemaat geçmişim olduğunu müdürüme söyledim de ne oldu? Bir elimden mi tuttu? Dürüst değil miydim? 
Namaz kılabilmek, orucumu tutabilmek, eşimin başını inancımız gereği örtmek istemesine destek olmak... Bunlardı isteğim... 2014 ve 2016 doğumlu iki çocuğumu hiç dramatize etmek istemiyorum. FETÖ etiketinden dolayı iş vermeye korkanları söylemiyorum. 15 yılım askerlik şartlarında geçtiği hâlde askerlik yapma zorunluluğuma küsmüyorum. Ama artık bu süreç en azından benim durumumdakiler için uzamamalı. Çünkü devlete elimi değil, tüm bedenimi uzattım. Adım atmadım, koştum. Artık bana kardeşçe sarılmasını bekliyorum.
Evet, bylockum vardı. Cezaevinde bizzat bylocktan sohbet gününü görüştüğüm arkadaşlarım bile yalan söylüyorlar, bende yok, haberim yok, FETÖ'yle ilgim yok diyorlar. Şahsen, bana merakla ve baskıyla yüklettiler, dinî bilgiler için ve biraz da kulis bilgiler öğrenelim diye yükledim. Suç içeriğinde mesaj gelince devletime detaylı bilgi verdim. 
Lütfen elinizi vicdanınıza koyun. Ben daha iyi niyetimi nasıl gösterecektim? Devletimiz benim zor anlarımda yanımda olsaydı ben de kurtulacaktım. Şimdi cezalandırmaya gelince son sürat maşallah! Kurtarmak, ıslah etmek bunun neresinde? İşin diğer bir yanı, peki ben FETÖ'de pamuk ipliğiyle son yıllarda sıkışıp kalmasaydım, şimdi bunları paylaşmasaydım, verdiğim bazı bilgileri devlet nereden bilecekti veya savcı nasıl ispatlayacaktı?
Farkındayım, bir süreçten geçiyoruz. Herkes ne şiş yansın, ne de kebap havasında. Hem mesleğime döneyim, hem de FETÖ'yü deşifre etmeyeyim havasındalar. Olmaz kardeşim, Türkiye'de en FETÖ'cü olmayan adamın bile bu konuda deşifre edebileceği bir şeyler vardır.
Adalet istiyorum. Geciken adalet, adalet değildir demedi mi Hazreti Ömer? Yıllarca FETÖ'nün yanlışlarıyla dilimle mücadele ettim. Hükûmetimize hıyanet etmedim.
Etkin pişmanlığı ucuz görenler var. Bazıları da etkin pişmanlık olmasın da bunlar sürünsün havasındalar. Allahın tanıdığı, devletin tanıdığı bu hakkı çok görüp telaşa kapılanlar var. FETÖ'cüler zaten intikam yemini ediyorlar etkin pişmanlıkta bulunanlara. Devlet de, bilgi veren kişiyi sanki hafife alıyor. Sanki ifade vermese daha saygıdeğermiş gibi. Medyada da öyle. 
FETÖ yardım ediyor elemanlarına. Ben tamamen sefalet içindeyim. Hiçbir birikimim yok. Göreve dönüş için dava açtım, mahkeme incelemeden iade etti. BİMER ve CİMER’e çok sayıda başvuru gönderdim. Valilikten OHAL komisyonuna başvurdum. Elime geçen hep bekleme. 
Benim kendime göre hayallerim vardı. Çocukluğumdan beri İslam birliği için çalışmak istiyordum. Son yıllarda TİKA için çalışmak istiyordum. Emniyet fıtratıma uygun değildi, zaten bırakmak istiyordum. Şimdi bir OHAL komisyonu kurulmasını bekliyoruz. El elin eşeğini türkü söyleyerek ararmış. Tüm OHAL kararları anında uygulandı. Bu neden uygulanmıyor peki? Manevra mıydı?
7 kişi 150.000 kişiyi inceleyecek. Günde 100 kişiyi karara bağlasalar sonuncuya 1500 gün yani 5 yıl sonra sıra gelecek. OHAL’e güvenilir adam bulamıyoruz ifadesi de devlet ciddiyetine yakışmıyor. 80 milyonda FETÖ’ye elini kolunu kaptırmamış, kararına güven duyulacak 7 kişi yok mu yani?
Peki, ben şimdi 150.000 kişiyle, pek çoğu hâlâ FETÖ’den, yanından zerre kımıldamamış kişilerle aynı kuyruğa mı gireceğim? Belki canımı alacak adamlara karşı devlet hiç mi sahip çıkmayacak? Onlar da mesleğinden oldu, ben de, öyle mi? Ben görevime dönmek istiyorum. Eğer polislik artık bana uygun görülmüyorsa, ki bu zaten canıma minnet olur, uygun görülen başka bir göreve şahsen dönmek istiyorum. Hak etmediğim bu lekenin kalkmasını istiyorum.
Size bunları bir bilinç, farkındalık olsun diye yazıyorum. Yıllardır FETÖ yüzünden ne çektiğimi bir Allah bilir... Bu sorunları dile getirdiğiniz için sağolun. Bir laf var, it de kışı çıkarır ama yediği ayazı bilir. Herkesin durumu ayrıdır, ben ihracımı haklı görmüyorum.
 
FUAT UĞUR'UN DİĞER YAZISI İÇİN TIKLAYIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.