İbrahim, yolun sıkıntısını atmış ve rahatlamıştı...

A -
A +
 
 
“Ey Rabbim; bana öyle bir ilim ver ki; tabiatta olup bitenleri doğru okuyayım."
 
 
Bu tenha nehir kıyısında tam bir bahar keyfine ve eğlencesine şahit oluyordu. Cıvıltı ve vücut hareketlerinden, kuşların dilini çözmeye ve aralarında kurdukları muhabbeti anlamaya çalıştı İbrahim. Kendi kendilerince yaşadıkları bir hayatları, sıcak, sımsıcak yuvaları ve ihtimamla besledikleri yavruları vardı. Rabbim hiçbir şeyi boş ve faydasız yaratmamıştı elbette. Kuşlar âleminin; insanlık için kim bilir ne hikmetleri vardı… Onları anlamak, anlatmak da ilim adamlarına düşüyordu. İçinden; “Ey âlemleri yoktan var eden Rabbim; bana öyle büyük ilim, güç kuvvet ver ki; bu tabiatta olup bitenleri doğru okuyayım, tam tasnif edip doğru olarak yazma imkânına kavuşayım! Sevdiğin, razı olduğun kullar hatırına hürmetine duâlarımı kabul eyle…”
Bil kâdî-i hâcâtı.
Kıl Âna münâcâtı.
Terk eyle murâdâtı.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler…
                   ***
İbrahim yolun sıkıntısını iyice atmış, yaşadıkları ile rahatlamıştı. Ara sıra başını kaldırıp etrafı seyrediyor sonra tekrar hayallere dalıyordu. Ne kadar zaman geçtiğini bilemedi, başını ağaca yasladı, gözlerini kapattı, bir ninni gibi gelen seslerin keyfine bıraktı küçük bedenini ve ruhunu.
Biraz dalmıştı ki, üstünde bir şeylerin gezindiğini hisseti, korkuyla gözlerini açtı. Oldukça heyecanlanmıştı. Önce ağaçlara sonra etrafa bakındı boş gözlerle. Neden sonra sırtının çimenlerle birleştiği yerde minik bir tavşan yavrusunun korkuyla kendisini saklamaya çalıştığını gördü, hemen toparlandı. Yakındaki yuvadan çıkan bir yavrunun yuvasını bulamamasından mı ne saklanacak bir yer aradığını ve kendine sığındığını tahmin etti. Yeni tüylenmiş yavru korkusundan tir tir titriyordu. Onu incitmeden yavaşça elini uzattı, nazikçe yakaladı. İki avucunun arasındaki yavruya şefkatle baktı. Zeytuni gözleri ışıl ışıldı. Göğsünün hızlı hızlı çarpıntısı kalbini acıttı. Avucunun içine sinen yavrunun pamuktan yumuşak kulaklarını, sırtını okşadı. Onunla sevimli, küçük bir bebeği tutuyormuş gibi konuştu. “Canım, küçüğüm; sen buralar…” Tüyleri henüz çıkmış yavru tavşan; bir taraftan avucuna sinerken, bir taraftan da kaçmanın yollarını arıyor gibiydi. İbrahim anne tavşanın otlar arasında oradan oraya koştuğunu görünce, onu aradığını anladı. Bir an önce yuvasına koyması lazımdı ama bulabilecek miydi?
Ayağa kalktı, yavruyu gömleğinin eteğine koydu. Yuvayı araştırdı. Ana tavşanın hareketlerini dikkatlice takip ediyor, onlardan bir mânâ çıkarmaya çalışıyordu. Arka ayaklarını sertçe yere vuruşu bir korku işareti miydi, yoksa tehdit mi? Anlamaya çalıştı. Biraz ilerideki uçurumun çimenlerle birleştiği yerde taze toprak yığınını görünce; tereddüt etmeden oraya yöneldi. DEVAMI YARIN 
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.