Koştuk onlara… Onlar da gelip bizleri kucaklıyor "geçmiş olsun” diye müjde veriyordu...
Ardımdan yetişenler, kolumdan çekenler oldu ama geri dönmedim... Çalıştığım yere kadar koştum ve verdikleri elbiseleri oraya bırakıp iş tulumlarımı giydim.
“Esir kalsam da dinimi değiştirmem” dedim.
Ardımdan yetişen arkadaşım boynuma sarıldı, saatlerce ağladık... Evliliğimiz de, evlilik dolayısıyla yurda dönme ümidim de son bulmuştu... Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Arkadaşım, bir Almanla tanışmış... Para karşılığı bu işleri yapıyormuş... Beş altı kişi olduk, ne kadar paramız varsa Alman'a verdik... Alman bir gece şehirden çıkardı bizi...
Üç gün gittikten sonra yine yakalandık... Hapse attılar. Altı ay kaldık hapiste... Bir gün, kapalı bir arabada şehirden çıkarttılar. Arada bir “Gümrü ve Batum” adlarını duyuyorduk...
Bir yerde trene bindirdiler... Vagonlarda oturacak yer yok, her taraf tahta... İçerisi karanlık... Açız, hastalık çok... Soğuk... Binen iflah olmuyor... Ölenleri bacaklarından tutup atıyorlar dışarıya, o kadar…
Bir yerde bizleri trenden alıp yine kapalı arabalara bindirdiler. İçimizde subaylar da vardı: “Sibirya’ya götürüyorlar” diyorlardı.
Geldiğimiz yer Moskova imiş... Durmadık orada... Ne kadar gittik bilmiyorum. “Vapura biniyoruz” dediler... Vapurda da deniz ve gökyüzü görmedik... Kaç gün gittikse gittik işte... Bir iskelede indirdiler. Türkçe konuşan askerleri gürünce heyecandan ne yapacağımız bilemedik. Koştuk onlara doğru… Onlar da bizleri kucaklıyor “geçmiş olsun” diye müjde veriyorlardı... Geldiğimiz yer, Bulgaristan’ın Varna şehriymiş... Sonra vapur hareket etti... Deniz askerleri “İstanbul’a gidiyoruz” demişlerdi.
İstanbul’a geldiğimizde bizi bir kışlaya götürdüler... Seferberlik bitmişti. Tam dört sene esir kalmıştık... Kışlada toplandık... Subaylar nasihat ettiler:
“Hiçbir yerde beklemeden doğru memleketinize gideceksiniz, dikkatli olun! Gittiğiniz yerlerde düşman da var, eşkıya da, hastalık da... Allah yolunuzu açık etsin...”
Velhasıl ölmeden, bir zarar görmeden, memleketime geldim. Beni gören herkes şaşırmıştı. Çünkü bizi öldü biliyorlarmış...
İşte böyle geçti bir ömür. Ama deldi mi geçti, yoksa geldi mi geçti...
Gazi Ahmet Emmi o dört yıllık esareti böyle anlattı. Bizleri hayretler içerisinde bıraktı. Ertesi sene vefat haberini duyunca heyecanla koştum cenazesine. Makamı cennet olsun...
M. Ali Cengiz-Malatya