Bu böyle yarım kalmayacak

A -
A +
 “Hiç üzülmemiş gibi kalktı, etrafına boş gözlerle baktı. Odanın köşesinde duran bir şeyi gördü...”
 
 
Otuz yıl boyunca hayat arkadaşıyla paylaştığı evde yapayalnız kalan ve hayalleriyle hatıralarını arar gibi aynanın karşısına geçen eş, aynada kendi yüzüne bakacak cesareti çok aradı, bulamadı ama o an bir şey fark etti!
Başını kaldırıp aynaya bakma cesaretinde bulunulabilecek kadar fark edilmeye değer bir güzellik vardı aynadan ona doğru bakan. Simsiyah saçlı, dolgun dudaklı, buğday renkli çehresine mükemmel bir uyumla yerleştirilmiş yemyeşil iki gözün ona gülümsediğini gördü.
Önce duraksadı, sonra o da gülümsedi. Titreyen elleri komodinin üzerindeki tozlanmış tarağa doğru uzandı. Karşısındaki güzel yüze, kendine baka baka taradı saçlarını.
Sonra bir şey oldu ve bütün "büyü" bozuldu! Elindeki tarakta daha önceden bulunan o simsiyah saçlar, onun bembeyaz saçları ile karışmıştı. Aynadaki yüzün kaybolmasından, elindeki tarağı kullanmamasının üzerinden tam otuz koca yıl geçmişti. Tekrar fark etti, tekrar üzüldü.
Sonra, hiç üzülmemiş gibi kalktı, etrafına boş gözlerle baktı. Sonra odanın köşesinde duran bir şeyi gözüne kestirdi. Gramofon. Hiç beklemeden yanına gitti, kenarında duran plaklardan birini; gözlerini kapatarak, el yordamıyla kapağı en çok buruşmuş gibi geleni seçti.
Kimin plağı olduğuna dikkat etmedi bile. Çünkü şu an dinleyeceği herhangi bir şarkı bu sessizliği unutturabilirdi. Kapağından çıkardığı plağı gramofona yerleştirdi ve ayakta durup dinlemeyi beklemeden yatağa doğru gitti. Öylece uzanıverdi. Düşüncelere daldı...
Evlendiği gün, kocasıyla iki bedende tek ruh olacaklarının sözünü vermişlerdi. Otuz yıl önce, kocası tam da yattığı yerde gözlerini son kez yummuştu.
Kocası gittiğinde ise, tek bedende iki ruh taşımanın acısını otuz yıl boyunca, doğru dürüst ağlayamadan, bağıramadan taşıdı.
Fakat şimdi, ona veda edecek, kocasının ruhunu kendi bedenine hapsetmek yerine sonsuzluğa bırakacaktı. Bu yüzden yatağın bu köşesine uzanmış ve yine bu yüzden bu eski eve geri dönmüştü.
Kocasının ruhunu özgür bırakma düşüncesi onu bir nebze rahatlattı.
Tam derin bir nefes alacaktı ki gramofondan, Zeki Müren’in mükemmel Türkçesiyle iki cümle odada yankılandı:
“Elbet bir gün buluşacağız… Bu böyle yarım kalmayacak...”
           Esma Özkahraman-Kastamonu
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.