Hasta(sı) ola(n)a sor istersen: "Bana ne!"

A -
A +
Garip bir telaş var. Aynı zamanda sıkıcı bir sakinlik… Kapıdan girdiğiniz an her yerde kimsenin birbirine bakmaya tenezzül etmediği bir hareket hâli her yanı sarmış durumda. Bunun yanında koltuklarda sessizce oturup yanıp sönen o eğreti sesin çıktığı numaratörden gözünü ayırmadan bekleyen insanlar… Poliklinikler önünde bekleyenlerin sabrı bir yanda, diğer yanda tahlil yaptıracakların telaşı, dermansızca ayakta dikilişleri… Taş yapının daha da içerisinde kapalı bir kafeteryanın içinde, büyük ve ince ekranın üstünde isimleri farklı açıklamalarla yazılı, yakınlarını endişeli gözlerle ameliyattan çıkacağı ümidiyle bekleyen başka başka insanlar… İlla ki bir sebebi var gelenlerin, kimse çay içip sohbet etmeye gelmiş görünmüyor. … Ortada bir hasta var ise, ona zamanında verilmeyen ilaç sonrasında verilirse zehir, o ilacı veren de suçlu olur. Hangi ses tonunun esrarlı dalgalanmalarına saklasan da cümleleri, hakikati saklayamazsın. Adam, yüzünün güleç bir hâlde görünmesi için uğraşan ve kısmen de başarılı olan kadına baktı. Yutkundu. Sesinin titrememesi için çaba gösteriyordu. Endişeli bir ses tonuyla: “İyi. Çok şükür, daha iyi olacak…” dedi. Ve merdivenlere doğru yürüdü. Çizgi filmlerde bile ağlayabilen birinden bahsediyoruz şu an. Sulu göz… Belki biraz da “ağlak” denilebilir… İnce yürekli belki de… Adına her ne dersek diyelim. Adam hâlâ susuyor. Konuşur gibi ama hep susuyor. Hastalık ve yüreğinden bir parçanın yaşadığı mecburi bir hâl; o nazenin parçanın görülemiyor, dokunulamıyor olması kalbini derinden yaralıyor. Sağlığın da hastalık gibi görülebilen, hissedilebilen belirtileri olsa idi diye düşünürken; sağlığın ne kadar kıymetli ve hayatımızın ta içindeyken insanın onu kendisinden uzakta tutuyor olduğunu bizzat müşahede ediyor. Hasta(sı) olan(d)a hiçbir şeyin tadı yok. Kıymetini bilerek elden gitmemesi için çok şükretmek gerektiğini anlamak gerekiyor. Elbette ölüm!.. Sınanmadığın imtihanların ahkâmını kesmek çok kolay olur. Şimdi öyle bir hâldir ki bu; o bunu satıyormuş, o konuşmuş, bu susmuş… Bana ne!              Ahmed Onur-İstanbul     ŞİİR                     UMUT YAPRAĞI   Bir meçhul gibi dolanıyorum şimdi kimsesiz yollarda Düşünceler acımasız bir sopa gibi zihnimde Dilimdeki her sözün acabasıyla uğraşmaktan, Geriye kalan bir yenilgi var ardımda… Ya yorgunluğun binbir zahmetiyle uğraşmak? Gördüğüm, duyduğum cümlelerden çelik dişli bir ısırık Bana düşman hiç sönmeyen bilinmez bir karanlık. Kıl tüylerimde acımasızca gezen bu korkuya bak. Gecelerimde, rüyalarımda bir inilti, tak tak İçimde hiç susmayan deli bir ses Şu geçen ömre bak gitti gidecek heves. Eskilerden bir nasihat lafzı, sabır ve akıl Hakka ulaşır bir dua ışıl ışıl, Umut... Bazı şiirlerin yaşları vardır der bir şair Bense umudun şiirini yazan sessiz bir fakir Gelir bahar, güller açar, yeniden ıslanır bir hâki Açılır elbet binbir kapı Hüvelbâki. Kopar bedenimdeki bu umutsuzluk zinciri, Biter sönmeyen bu soysuz korku dikenliği. Kalpten dile dökülür Rahman'ın zikri, Rabb'im güçlendir beni; Kaldırayım bu çaresiz bedeni...                  Fatih Kaban       KISA KISA… KISA KISA…   Elimizde olmayanlar...   İnsanoğluyuz biz. Kolayı elimizin altındakini sevmeyiz. Ne kadar söylensek de, sürekli bir şikâyet hâlinde olsak da çalıştığımız, ter döktüğümüz, uğruna bir şeyler feda ettiğimiz emellerimizi severiz. Gözümüzde kıymetli odur. Öte yandan elimizin altında altınlar, gümüşler, yakutlar bile olsa gidip bir bizim olmayan tenekenin peşine düşeriz. Elimizde olmayan giysilerin hayranıyızdır, cebimizde olmayan paranın, yükselemediğimiz makamın, kavuşamadığımız aşkın esiriyizdir... Elimizdeki ya hiç yokken kıymetlidir ya da onu kaybettiğimizde. Bizdeyken hiçbir ehemmiyeti yoktur. Aslında günümüzde mutsuzluğumuzun sebeplerinden biri de budur. Tek tıkla eve gelen siparişler, adına aşk denen yılışık ilişkiler... İnsan yaratılışının gereğindendir ki özlem duymadığı, düşünü kurmadığı hiçbir şeyi gerçekten sevemez. Eski insanlar bu yüzden mutluydu belki de. Hayat şartları ne kadar zor olsa da arzu ettikleri şeyler için çaba sarf edip uğraştıkları yüzünden kıymetliydi elindekiler. Yahut yıllarca adını ağzına sakız yapmak yerine yüreğine mıh gibi sapladıkları için aşklarını hasretlerini… Bu yüzden kıymetliydi o güzelim duygular. Rabia Özen
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.