Gökçeada'dan Hrant'a...

A -
A +
Gökçeada'ya 2007 yılında bir film projesinin mekân çalışmaları için gitmiştim. Arabalı vapurla gittiğimiz adada ilk dikkatimi çeken "derin" sessizlikti.Bu sessizliğin yanı sıra vapurdan inerken aracımızın plakasının askerler tarafından kaydedilmesinin ve konuştuğumuz bir avuç Rum'un ürkekliğinin nedenini ise akşam soluklandığımız lokantada anlayacaktık.Masamıza teşrif eden sivil giyimli askerler önümüze gün boyu adadaki turumuzun duraklarını koyarak sorular sormaya başlamıştı..."Film çekecek başka mekân bulamamış mıydık?""Barba ile ne konuşmuştuk, mesela?""Zaten kısa bir süre önce adaya Başbakan da gelmişti.'Milletin' Gökçeada'ya ilgisinin nedeni ne idi? Kendilerini rahat bırakamaz mıydık?"Evet, adaya ayak bastığımızda dikkatimizi çeken sessizliğin, nüfusun az olmasından değil, adanın halen diri tutulan tarihî kolektif hafızasından kaynaklandığını layıkıyla anlamıştık.Adadan ayrılırken geriye bıraktıklarımız için nasıl da kaygılanmıştık... Zira aklımızda, bu ziyaretten henüz birkaç ay önce yitirdiğimiz Sevgili Hrant vardı.Hafta başında Gökçeada Zeytinli köyündeki Rum İlkokulu'nun açılış törenini ekranda izlerken aklım o günlere gitti. 50 yıldır kapalı olan okulun açılış töreninde, dört minik öğrencinin ve onları izleyen velilerinin coşkusunu gördükçe gelecek adına umutlandım.Cumhuriyetin ilk yıllarındaki mülksüzleştirme politikalarına, 6-7 Eylül provokasyonlarına ve sonrasındaki acı deneyimlere rağmen, doğdukları vatanlarında kalmaya ısrar eden bu bir avuç insanın, Türkiyelinin umuduna şapka çıkarttım.Kuşkusuz bu umutlu ruh haline, ülkenin başbakanının memleketin bir adasını ziyaret etmesinden rahatsız olan zihniyetin, Ergenekon gibi demokratikleşme davalarıyla tasfiyesi büyük katkı sağladı. Yaptıkları Balyoz planlarıyla, yalnızca camileri değil, bu memleketin asli unsurlarından olan gayrimüslim vatandaşlarımızın sıkça gittiği yerleri bombalayıp kardeş kavgası çıkarmaya çalışanların hukuk önünde hesap vermesi de...Hükümetin, azınlık mallarının iadesiyle ilgili yasal düzenlemesine işlerlik kazandırılması ve son pakette yer alması beklenen adımlar da bu sürecin tamamlayıcı unsurları olacak.Ama tüm olumlu gelişmelere rağmen, dün Dink ailesinden gelen "Umudumuzu yitirdik" açıklaması Yeni Türkiye'nin geleceğini gözünden sakınan demokratları düşündürüyor.Süren davaya müdahale elbette söz konusu olamaz. Ne var ki, gerek Devlet Denetleme Kurulu'nun raporu, gerekse yargının olumlu bozma kararının ardından gözler yine AK Parti cephesine çevrildi.Ben de yakın geçmişimizin tüm acılarını ayrımsız eleştiren hükümetin, bu dava ile ilgili kararlılığını içinde bulunduğumuz kritik süreçte kamuoyu ile bir kez daha paylaşması gerektiğini düşünenlerdenim. İnanın bu, başta Dink ailesi olmak üzere ülkenin dönüşüm sürecine destek veren, Türkiye'de ısrarcı tüm gayrimüslim vatandaşlarımızın yüreğine su serpecektir.Umudunu, bağını ve enerjisini kaybetmeyi göze alacağımız tek bir Türkiyeli bile yok.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.