"Çanakkale Zaferi"nin ma'nevî yönü -1-

A -
A +

Aslında bu yazıyı, "Çanakkale Zaferi"nin 93. yıl dönümü olan 18 Mart 2008 günü yazmamız lâzımdı; ama bizim makalelerimiz cuma ve cumartesi günleri neşredildiği için, bazen böyle târih uyuşmazlığı oluyor. Nitekim "Mevlid Kandili"nin sene-i devriyesi de 19 Mart Çarşamba günü idi, ama biz "Mevlid-i Nebevî"ye dâir yazılarımızı da 14-15 Mart Cuma-Cumartesi günleri yazabilmiştik. Bugünkü ve yarınki makâlelerimizde, güzel yurdumuzun hemen her yöresindeki her evden bir şehîdin bulunduğu [benim de bir dedem ile 2 amcam şehîd ve bir amcam da gâzîdir], Osmânlı Devleti'nin, son bir gayretle yazdığı şanlı destânın, "Çanakkale Zaferi"nin ma'nevî yönlerinden bahsetmeye çalışacağız... Evvelâ şunu belirtelim ki, "Çanakkale Savaşı", dünyâ târihinin en kanlı ve Türkiye Târihinin de en büyük zaferlerinden biridir. İngiltere ve Fransa'nın Akdeniz donanmaları, Çanakkale Boğazı'nı cebren geçerek İstanbul'a erişmek istediler. Denizden geçemeyen düşman kuvvetleri, 25 Nisan günü Gelibolu Yarımadası'na asker çıkartarak ünlü Çanakkale Savaşı başladı. CEVAD ÇOBANLI PAŞA [Türkiye Gazetesi Başyazarı Yılmaz Öztuna Beyin de, 18-19 Mart 2007 tarihli makâlelerinde belirttiği gibi, Çanakkale Savaşı Komutanı, "18 Mart Kahramanı" diye anılan, ama şimdiki törenlerde adı bile geçmeyen Cevad Çobanlı Paşa (1870-1938) idi; kendisi bir mareşalin oğludur ve 1919'da da Genelkurmay Başkanı idi.] Düşman kuvvetleri, 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gittiler. Çanakkale Zaferi, İngilizlere 205.000, Fransızlara 47.000 askere mal oldu; biz de 250.000 şehit verdik. Gerek "Mukaddes İslâm" târihinde, gerekse şanlı "Türk Milleti"nin târihinde, târihe altın harflerle yazılmış pekçok "ZAFER" vardır. Bilindiği gibi "ZAFER": "Savaşta kazanılan başarı; düşmanın bozguna uğratılması" demektir. Yarın inşâallah misâl olarak bazı zaferleri zikredeceğiz. Peşînen belirtelim ki, bu zaferlerdeki başarının sırrı, Müslümânların "ölürsem şehîd, kalırsam gâzî" düstûruyla hareket etmeleridir. Müslümânları, asırlar boyu, harp meydanlarında zaferden zafere koşturan biricik arzû, âhirette şehîdlere verilecek sonsuz nîmetlere îmân etmeleri ve bunlara kavuşmak için cân atmalarıdır. Dünyânın fânîliğine, âhirette Cennetin ve nîmetlerinin sonsuzluğuna yakîn derecede îmân eden Müslümânlar, şehîd olmaktan büyük bir haz, zevk duymuşlardır. Harp meydânlarında kahramânca dövüşen ve düşmândan yılmayan Müslümân askerler, şehîd olmak arzûsuyla yanıp tutuşmuşlar ve düşmândan aslâ yüz çevirmemişlerdir. Bütün kâmil Müslümânların samîmî bir şekilde arzû ettiği şehîdlik mertebesinin fazîleti, yüceliği hakkında pekçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf vardır. [Makâlemizin hacmi müsâid olmadığından, burada sâdece 2 âyet-i kerîme meâli verebileceğiz.] Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde buyuruyor ki: ONLAR RABLERİ KATINDA DİRİDİR "Allah katında öldürülenleri, sakın ölüler sanma! Doğrusu onlar Rableri katında diridirler, Cennet meyvelerinden rızıklanırlar. Onlar, Allah'ın kendilerine verdiği ihsândan (şehîdlik rütbesinden) dolayı neş'eli hâldedirler ve arkalarından kendilerine şehîdlik rütbesiyle katılamayan mücâhitler hakkında şunu müjdelemek isterler: Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzûn da olmayacaklardır." (Âl-i İmrân sûresi, 169-170) "Kim Allah ve Peygambere itâat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nîmetler verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle ve sâlihlerle [iyi kimselerle, velîlerle] berâberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar." (Nisâ sûresi, 69) [Şehîdlerle ilgili olan Bakara sûresinin 154, Âl-i İmrân sûresinin 157-158, Hacc sûresinin 58. âyetlerine de bakınız.] Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de buyurmuşlardır ki: "Allahü teâlâ, şehîdin, kul borcundan başka bütün günâhlarını affeder." "Allah yolunda şehîd olmayı gönülden isteyen kimse, şehîd olmasa dahî şehîdlik sevâbına nâil olur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.