Ariel Şaron -2-

A -
A +
Sıcak bir eylül günü Beyrut'ta. Sene 1982. Beşir Cemayel lideri olduğu radikal sağcı, Hıristiyan partisinin (Falanjistler) genel merkezinde bir konuşma yapıyor. Konuşma biter bitmez, bina büyük bir bomba saldırısı ile yerle bir oluyor.
Cemayel'in öldürüldüğü ertesi gün açıklanıyor. Saldırının olağan şüphelisi, o sırada Falanjistler ile savaşan Filistinli militanlar. Daha sonra patlamanın Suriye rejiminin emriyle, Lübnan'da faaliyet gösteren Suriye Sosyalist Nasyonalist Parti tarafından yapıldığı çıkıyor ortaya. Ancak her şey için çok geç...
Yakışıklı, genç ve karizmatik, fakat bir o kadar da militan, radikal ve ırkçı liderlerinin öldürülmesi ile Falanjistler hâlihazırda büyük bir tehdit olarak gördükleri Filistinlilere karşı daha da bileniyorlar. İntikam çağrıları, suikasttan iki gün sonra büyük bir katliam ile sonuç buluyor.
İsrail'in Lübnan'ı işgali sonrası Filistin Kurtuluş Örgütü, militanlarını Beyrut'tan çekmeyi kabul ediyor. Ancak geride kamplarda sıkışmış, gidecek yeri olmayan Filistinli sivil mülteciler kalıyor. İsrail bu anlaşma ile tatmin olmuyor ve mülteci kamplarında FKÖ militanlarının saklandığı iddiasını sürekli vurguluyor.
Sabra-Şatilla katliamı, bir grup Falanjist militanın, 16 Ekim'de Filistin mülteci kampını basıp, iki gün boyunca sivilleri katletmesi ile sonuçlanıyor. Kesin ölü sayısı hiçbir zaman için belirlenemese de 750 ila 3.500 arasında olduğu tahmin ediliyor.
Kampın etrafını sarmış olan İsrail birlikleri, katliama göz yummaktan fazlasını yapıyor. İki gün süren katliamın gerçekleşmesi için, gece ışıkları yakmıyor, kordon içine aldığı bölgeden kaçmak isteyenleri engelliyor. Yani bilfiil katliamın işbirlikçisi oluyor.
Ariel Şaron bu dönemde, İsrail Savunma Bakanı. "Beyrut Kasabı" unvanını bu katliam ile ediniyor. Katliamı lanetleyen uluslararası kamuoyunun gözleri ona çevriliyor. Hatta ve hatta İsrail'de, katliamı protesto etmek için 400.000 insanın katıldığı büyük protesto gösterileri düzenleniyor. Ertesi sene, İsrail devletine bağlı bir komisyon Şaron'un bu katliamda bireysel bir sorumluluğu olduğu kararına ulaşıyor.
Siyasi kariyeri bu katliam sonrasında zedeleniyor. Uzun bir süre düşük profil görevler ile tatmin olmak zorunda kalıyor. 2001 yılında, ikinci İntifada'nın altıncı ayında, başbakan oluyor.
Tarihin cilvesi mi bilinmez. Başbakanlığı dönemindeki en önemli icraatlardan biri Gazze'den koşulsuz çekilmek oluyor. Filistinliler bu kararı olumlu karşılarken, kendi partisi Likud ve seçmenleri tarafından işbirlikçi ve hain olmakla suçlanıyor.
Bütün hayatı boyunca harladığı bir ateş, radikallik ve sağcılık kariyerinin son zamanlarında kendisini hedef alıyor. Yapımında epey emeği ve katkısı olan şovenist bir kamuoyu bu sefer kendisini harcıyor.
Arkasında bıraktığı miras ise, İsrail'in mevcut devlet politikasının sürdürülebilir olmayan radikalliğinin oluşturduğu trajedileri ve çelişkileri içeriyor ve şüphesiz ki dünyanın tüm radikalleri için ibretlik bir hikâye oluyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.