Zamanımızda bazı kimseler, din ilimlerini, ilim adamı tanınmak için öğrenmişlerdir.
Sual: Bir kimsenin din ilimlerini tahsil ettiği hâlde, yanlış yollara sapmasının, hatta hainlik etmesinin ne gibi alametleri vardır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Muhammed bin Fadl Belhî hazretleri buyuruyor ki:
“İslamiyet nurlarının kalplerden ayrılıp, kalplerin kararmasına dört şey sebep oldu: Bildikleri ile amel etmemek. Bilmeyerek yapmak. Bilmediklerini öğrenmemek. Başkalarının öğrenmelerine mâni olmak.”
Önceki devirlerde ve zamanımızda bazı kimseler, din ilimlerini, ilim adamı tanınmak veya mala yahut bir makama kavuşmak için öğrenmişlerdir. Din adamı olmayı, geçime ve siyasete vasıta yapmışlardır. Bunlar, din ilimlerini amel etmek için öğrenmiyorlardı. İsimleri din adamıdır, gittikleri yol ise, cahillerin yoludur. Allah rahimdir, affı sever diyerek, büyük günah işliyorlar. Akıllarına, keyiflerine göre hareket ediyorlar. Başkalarının da böyle yapmalarını istiyorlar. Kendilerine uymayan hakiki Müslümanları kötülüyorlar. Kendilerinin, doğru yolda olduklarını, huzura kavuşacaklarını zannediyorlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından derlenmiş olan doğru kitapları okumuyorlar, çocuklarına da okutmuyorlar. İçleri kötü, sözleri yaldızlı ve yalandır. Her gün başka şekle girerler. İnsanların yüzlerine gülerler, arkalarından kötülerler. Bidat karışmamış olan doğru kitapların okunmasına mâni olurlar. Bu kitapları okumayın, bozuktur derler. Bunları neşredenleri ve okuyanları tehdit ederler. Mezhebsizlerin zararlı kitaplarını, yaldızlı reklamlarla överler. İslamiyet bilgilerine hakaret ederler. Kısa akılları ile yazdıkları şeyleri ilim ve fen diyerek gençlerin önüne sürerler. Hâlbuki, İslam âlimleri ve tasavvuf büyükleri hep İslamiyete yapışmışlardır. Bunun neticesi olarak, yüksek derecelere kavuşmuşlar ve insanlara faydalı olmuşlardır. Bunlara dil uzatanların din cahili oldukları anlaşılır. Bu cahillerin yaldızlı sözlerine aldanmamalıdır. Bunlar, din hırsızlarıdır. Saadet yolunu kesici zındık veya mezhepsizdirler.
Sual: Suyun içine kavun, karpuz kabuğu gibi çeşitli yiyecek artıkları düşse, bu su ile abdest alınır mı?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Kudûrî şerhinde deniyor ki:
“Bir suya, temiz şeyler karışsa, su ismi değişmedikçe, rengi dönse bile, onunla abdest alınır.”
Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin kabr-i şerîfi de Mısır’dadır.
Bir gün bu zâtın huzûruna genç bir Müslüman geldi.
Ve kendisine;
“Sâlih bir Müslüman nasıl olur efendim?” diye sordu.
Büyük velî;
“Sâlih mümin odur ki; bir günah işlerim diye korkar ve korkudan kalbi titrer!” buyurdu.
Ve îzah etti:
“O, başının üzerinde bir kılıç hisseder. Öyle ki; o kılıç bir kılla asılmıştır. Üstelik de kılıç çok keskin, kıl da çok incedir. 'Biraz gaflet edersem, başıma düşebilir' der.
Ve öyle inanır. Çok da korkar."
Sözüne devamla;
“Sâlih mümin odur ki; her bir adımında ince ince düşünür. Yâni yapacağı iş İslâmiyete aykırı olmasın diye kılı kırk yarar. Eğer dînimize uygunsa onu yapar, yoksa vazgeçer” buyurdu.
Sordular yine:
“Tövbe ve istiğfâr etmek nasıl olmalı efendim?”
Cevâbında;
“Günah işleyen kimse hemen pişmân olmalı ve affı için ağlayıp sızlamalı, gözyaşı döküp Allaha yalvarmalı” buyurdu.
Ve ilâve etti:
“Hakîkî bir Müslüman bir günah işleyince ‘bu günâhımı Allah gördü’ diye düşünür ve öyle pişmân olur ki, ‘bir daha yapmayacağım’ diye söz verir Rabbine. Ve yapmaz artık o günâhı.”