"Gördüm ki Türklük sevgisi, Türkiye hasreti, Üsküp'te bir şah damarı gibi vuruyor..."
Yıl 1976, bir şairimiz şiir festivali için gittiği Üsküp’te Üsküp Türk Tiyatrosu aktörlerinden Lütfü Seyfullah’la buluşur. Üsküp’e hâkim bir tepeye çıkarlar. Lütfü Seyfullah misafirinden utanarak ve Üsküp ufkuna bakarak şunları söyler.
"... Belki de Üsküp'e benzediği için, Bursa'yı çok seviyorum. Emekli olduktan sonra, gelip Bursa'ya yerleşeceğim. Türkiye bizim ikinci vatanımızdır. Türkiye bizi tanımadığı, bizimle ilgilenmediği hâlde biz Türkiyesiz yaşayamayız. Orada, bize karşı takılan tavra, artık kendimizi alıştırmaya çalışıyoruz."
Ne gibi bir tavırdan, şikâyetçisiniz?
Ben her yıl tatilimi, karımla ve çocuklarımla birlikte Türkiye'de geçiririm. En az bir ay, sayfiyelerde kalırız. Tabii etrafımızda komşularımız olur. Bir kısmı bizimle ilgilenir. Çünkü önce arabamızın plakası onların dikkatini çeker. Yabancı bir plaka olduğu anlaşılır. Sonra Rumeli şivesiyle konuştuğumuz için dilimiz onların merakını kamçılar. Derken bir vesileyle tanışırız.
Bize ilk soruları mutlaka şu olur:
Arabanızda yabancı plaka var; nereden geldiniz?
Üsküp’ten!
Ve Üsküp'ten geldik deyince, sanırız ki İstanbul'daki Türk kardeşlerimiz bizi tanıyacaklar ve bize “Ya? Öyle mi?' diyecekler. 'Demek siz, bizim Yugoslavya'da kalan Türk kardeşlerimizsiniz? Hoş geldiniz!”
Ama hayır böyle söylemezler ve bize mutlaka şu ikinci soruyu sorarlar:
Üsküp nerede?
Ve benzer sorular. En son İstanbul'u âdeta başımıza yıkan mukadder soru:
-Peki Türkçeyi nerede ve ne zaman öğrendiniz?
Anadolu Türkü'nün, âlimi cahili bize karşı bu ilgisizliğini, bu bilgisizliğini anlamamız mümkün değil.
Siz Anadolu Türkleri olarak, sevgiye yasak koymuşsunuz! Bizi tanımaktan, tarihimizi öğrenmekten âdeta korkar olmuşsunuz. Ne olursunuz anlatın bana, Anadolu Türkü neden böyle? Sizin yüreğinizi ve kafanızı, bize karşı hangi kuvvet, hangi devlet böyle sıkı sıkıya kapadı? Ne olur anlatın bana!"
Bu sözlerden sonra şairimiz diyor ki: “Lütfü Seyfullah'ın yüzüne bile bakamadım. Üsküp, başıma yıkıldı. Utandım, utandım, utandım.”
Ve ekliyor; Yahya Kemal, Üsküp'ten "Kaybolan Şehir" diye bahsediyordu. Üsküp'te on beş gün kaldım. Gördüm ki Türklük sevgisi, Türkiye hasreti, Üsküp'te bir şah damarı gibi vuruyor.
Asıl, Anadolu'da kaybolan biziz... Bin kere hayıflandım! Aman Allah'ım! Vah! Eyvah!
Biz neden böyle olduk acaba?
Şaban Yıldız-Bursa
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...