"Maşallah! Nimete kavuşanlara afiyet olsun. Hakikaten pek sevindim. Söyle nasıl oldu bu iş?"
Esmer, iri yarı, orta yaşın delikanlısı ceplerini karıştırdı, bir çelik kapı anahtarı çıkardı, gülerek uzattı:
- Bak; bu anahtarı adaşım verdi.
- Ne zaman?
- Şimdi!
- Aaa!
- Niçin şaşırıyorsun! Şimdi odasından çıktım, hemen buraya geldim. Sevineceğinizi bildiğim için önce size haber vereyim dedim.
- Maşallah! Maşallah! Nimete kavuşanlara afiyet olsun. Hakikaten pek sevindim. Söyle nasıl oldu bu iş?
- Gazetemizde haber yapan muhabirler var ya!
- Eee.
- Onları çağırmış; “Çabuk gidin o NASİPLİ AİLEYİ getirin” demiş. Bir minibüsle gelip bizi aldılar. Enver Abi, pek neşeli karşıladı. Ailemizden herkesle tek tek alâkadar oldu, hâl hatır sordu, çeşitli ikramlarda bulundu. Sonra da; “Maşallah kalabalıksınız, size büyük bir ev lazım. Onu da ben hediye ediyorum” diyerek işte bu anahtarı verdi. Hep birlikte ağladık Ragıp Bey! Sevinçten ağlamak; hani demiştiniz ya, öyle bir şey… Çocuklar koridorda birbirlerine sarılarak hâlâ ağlıyorlar. Dahası TGRT Efem'de de tekniker olarak çalışmamın emrini verdiler. Dört ayaküstüne düşmek bu olsa gerek! Başka bir şey sorma, uçacak gibiyim.
İşin bu noktaya geleceğini tahmin etsem de bu kadar hızlı olabileceğini hiç düşünememiştim. Coşkuyla sarıldım, muhabbetle tebrik ettim. “Hayırlı ve mübarek olsun” dedim, ağladım. O da ağlıyordu zaten. Sulu gözlülük kanımızda varmış meğer…
Yollar uzak varılmaz,
Geç kalsam da darılmaz,
Yaram gayet derindir,
Öyle kolay sarılmaz.
***
Uzun zaman böyle çalıştı. Sonra duydum ki bazı sebeplerden evini satıp Üsküdar tarafında daha mütevâzı bir yere taşınmış. Çocuklarını Kur’ân kurslarına göndermişler vs...
Uzakta olduklarından dolayı eskisi gibi sık gidip gelemedim. Bir müddet kopukluk oldu ama hiç unutmadım.
Kurular, yaşlar geldi,
Başıma taşlar geldi,
Hatıranı okurken,
Gözümden yaşlar geldi.
***
2016 senesi… Mevsim ilkbahar ve günlerden pazar, bir tarafa gitmedim evdeyim.
Küçük odamın penceresinden bakıyorum. Dışarısı muhteşem, parlak bir yağlı boya tablosu gibi görünüyordu. Bulutsuz mavi bir gökyüzü… Parklarda, yol kenarlarında çiçek açmış ağaçlar… Çok uzaktan da olsa lacivert bir çarşaf gibi uzanan sessiz denizi hayal ediyorum, göremesem de kokusu geliyor. Mor sisler altında camiler, gökdelenler, rengârenk apartmanlar… Bütün bu ihtişamın üzerinde bir rüya âlemindeymiş gibi kanat çırpan güvercinler, martılar.
Pencerenin önündeki ahşap sandalyede; İstanbul’a ilk gelişimi, muallimlik hayatımı, Yeşilçam’ı, film dünyasını, tanıştığım nice sanatçı ve oyuncuları düşündüm.
Hayatım bir film şeridi gibi oldukça yeni, daha dünmüş gibi gözümün önünden geçiyordu.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...