Çatışma medeniyetler arasında mı, yoksa içinde mi?

A -
A +

Avrupa'da aşırı sağın yükselişi yeni değil. 1990'lardan beri tehlike alarmı veren bir trend bazı anlarda daha görünür oluyor.
Geçtiğimiz hafta gerçekleşen Avrupa Birliği parlemento seçimleri işte bu anlardan biriydi. İronik mi dersiniz, paradoksal mı bilmem, ama  Avrupa Birliği parlemento seçimlerinin galibi Avrupa Birliği fikrine inanmayan siyasi partiler, yani aşırı sağ oldu.
Fransız Başbakanı Manuel Valls'ın  "siyasi bir deprem" olarak yorumladığı bu seçim sonuçları, Avrupa kamuoyunda yine yeni yeniden Avrupa nereye gidiyor sorularını sordururken, Avrupa'nın hasta adamı Avrupa oluyor analizlerinin ayyuka çıkması ile sonuçlandı.
Avrupa sağının yükselişine dair sebeplerin ne olduğuna dair geliştirilen fikir yürütmelerinde yeni bir madde yok. Ekonomik kriz, küreselleşmenin oluşturduğu toplumsal, ekonomik ve kültürel çalkantılar ilk akla gelen sebepler. On yıllardır yapılan siyasi doğruculuk mücadelesinin silemediği, halı altına süpürdüğü yaygın milliyetçilik ve ırkçılığın kriz anında savrulunan ilk durak olması Avrupa'da demokrasi ve liberalizmin gerçekte ne kadar içselleştirildiğinin haklı olarak sorgulanmasına sebebiyet veriyor. Göçmenlerin "olağan düşman" olarak görülmesinin en kolay ve zahmetsiz çözüm olarak ve popüler bir alternatif olarak çıkması, Avrupa'nın idealize edilen yönünden başka karanlık bir tarafı olduğunu da hatırlatıyor.
Avrupa'da aşırı sağın bir problem olması yeni değil, burası muhakkak. Lakin 2000'lerden itibaren bu hareketin daha görünür hale gelen bir unsuru var. İslamofobi bir ideolojik mühimmat olarak daha yoğun şekilde kullanılmaya başlanıyor ve radikal sağın popülaritesini arttıran bir unsur oluyor.
Bu fotoğrafa bakıp, Samuel Huntington'ın bir slogan haline gelmiş "medeniyetler arası çatışması" tezine hak vermek ilk bakışta akla yatkın ve makul geliyor. Ancak biraz durum irdelendiğinde durumun "medeniyetler arası çatışma" kavramı yerine, bu kavramın tam aksi olan "medeniyetler içi çatışma" analizinin daha yerinde olduğu görülüyor.
Nasıl Avrupa'da yükselen radikal sağ ve bunu tehdit olarak gören liberal gruplar arasında bir "medeniyetler içi çatışma" varsa, aynı şekilde Ortadoğu'da da dünyaya angaje olmak isteyen, demokrasi yanlısı gruplar ile izolasyonist, 3. dünyacı ve radikal gruplar arasında da bir "medeniyet içi çatışma" yaşanıyor. Nasıl ki Avrupa'da yaşanan çatışma aslında Avrupalılık kimliğinin dışlayıcı ve kapsayıcı yorumları arasında gerçekleşiyorsa, Ortadoğu'da yaşanan kavga da bu eksende seyrediyor. Nasıl Avrupa'daki ihtilaf demokrasi mücadelesi veren gruplar arasında yaşanıyorsa, Ortadoğu'daki mücadele de farklı olmuyor.
Işin ilginci bu "medeniyetler içi çatışmada" farklı tarafları temsil eden aktörlerin aslında kendi içlerinde tuhaf ittifaklara imza atması. Burada sadece Ortadoğu'daki radikal ve demokrasi karşıtı grupların, Avrupa sağına argüman sağlamasından ve benzer şekilde Avrupa'da yükselen Islamofobik söylemin Ortadoğu'daki radikal gruplara ideolojik mühimmat devşirmesinden, yani fikirsel bir ortaklıktan bahsetmiyorum. Avrupa sağının bölgedeki demokrasi karşıtı unsurları örneğin Suriye'de Esad'ı, Mısır'daki darbeyi desteklemesi gibi gayet somut koalisyonlardan söz ediyorum.
Yarın buradan devam.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.