Hazret-i Mevlânâ ve ney...

A -
A +
Allahü teâlânın aşkı ile dolmuş, evliyânın büyüklerinden olan Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, ney ve başka hiçbir çalgı çalmamış, mûsikî dinlememiş ve raks yâni dans etmemiş, oynamamış, dönmemiştir. Mesnevî'de 24 bin, Dîvân'da 48 bin beyit bulunmaktadır. Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, Mesnevî'sini nazım yani şiir şeklinde yazarak, düşmanların değiştirmesine imkân bırakmamıştır.
Mevlânâ hazretlerinin Mesnevî'sinden başka; Dîvân-ı Kebîr, Fîhi Mâfih, Mektûbât, Mecâlis-i Seb'a gibi kıymetli eserleri de vardır. Mesnevî'sine her memlekette, birçok dillerde şerhler, açıklamalar yapılmıştır. Bunlardan en kıymetlisi, Mevlânâ Câmî hazretlerinin kitabı olup, bunu da birçok kimse ayrıca şerh etmiş, açıklamıştır. Bunların içinde de, Süleymân Neş'et Efendinin şerhinden elli altı sayfası, yalnız dört beytin şerhi, açıklaması olup, 1847 tarihinde Sultan Abdülmecîd Han zamânında, Matba'a-i Âmire'de basılmıştır. Bu kitapta, Mevlânâ Câmî hazretleri buyuruyor ki:
"Mesnevî'nin birinci beytinde;
Dinle neyden, nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikâyet ediyor denilmektedir.
Ney, İslâm dîninde yetişen kâmil, olgun, yüksek insan demektir. Bunlar kendilerini ve her şeyi unutmuştur. Zihinleri her ân, Allahü teâlânın rızâsını aramaktadır.
Ney, Fârsçada, 'yok' demektir. Bu Büyükler de, kendi varlıklarından yok olmuştur.
Ney denilen çalgı, içi boş bir çubuk olup, bundan çıkan her ses, onu çalan kimseden hâsıl olmaktadır. O Büyükler de, kendi varlıklarından boşalıp, kendilerinden, Allahü teâlânın ahlâkı, sıfatları ve kemâlâtı zâhir olmaktadır.
Neyin üçüncü mânâsı, kamış kalem demektir ki, bundan da, insan-ı kâmil kasdedilmektedir. Kalemin hareketi ve yazması kendinden olmadığı gibi, kâmil insanın hareketleri ve sözleri de, hep Allahü teâlânın ilhâmı iledir..."
Ayrıca Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânında Ankara Vâlisi olan Âbidin Paşa, Mesnevî Şerhi'nde, ney'in insan-ı kâmil yani yetişmiş, olgun bir veli olduğunu, dokuz türlü ispat etmektedir.
Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, ney ve herhangi bir çalgı çalmak, dinlemek, oynamak, zıplamak, dönmek şöyle dursun, yüksek sesle zikir bile yapmazdı. Nitekim Mesnevî'sinde;
Pes zi cân kün, vasl-ı cânânrâ taleb,
Bî leb-ü bî gâm mîgû, nâm-ı Rab! buyuruyor. Yâni;
"O hâlde, sevgiliye kavuşmayı, cân u gönülden iste. Dudağını ve damağını oynatmadan, Rabbin ismini, kalbinden söyle!" demektir.
Netice olarak, Mevlânâ hazretlerinin, insânlara İslâmiyeti anlatıp, sevdirdiği usûle, metoda, yola, Onun ismini çağrıştıran Mevlevîlik adı verilmiştir. Mevlevîlik, sonraları câhillerin eline düşdüğünden, ney'i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmaya, dans etmeye, oynamaya, dönmeye başlamışlar, ibâdete harâm karıştırmışlardır. Dînimizin ve Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin beğenmediği bu oyun âletleri, tekkelerden toplanarak, o tasavvuf  üstâdının türbesine konunca, şimdi türbeyi ziyâret edenlerden bir kısmı, bunları, onun kullandığını zannederek aldanmakta ise de, Mesnevî şerhlerini okuyarak, o hakîkat güneşini yakından tanıyanlar, elbette aldanmamaktadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.