Şehit eşinin SGK’dan kalp ilacı beklentisi

A -
A +
Merhabalar; 1946 Sivas doğumlu 73 yaşında şehit ve gazi eşiyim. 40 yaşından beri kalp hastasıyım. Kalp yetmezliği nedeniyle by-pass ameliyatı geçirdim ve kalbimde kalp pili taşıyorum. SGK kapsamında olan kalp ilaçlarını da kullanıyorum.
Yalnız geçtiğimiz aylarda Didim’de iken ani rahatsızlanmam sonucu ambulansla devlet hastanesine, oradan da Söke’ye sevk ettiler. Doktor bana “ayda 500 TL verme gücün var mı?” diye sorunca ben de “sağlık için elimden geleni yaparım” deyince bana bir ilaç tavsiye etti. İsmini size yazdığım ilaç benim kalp ve akciğerlerimdeki su toplanmalarını engelleyen bir ilaç olduğu için kullanmaya başladım. Bu ilaç SGK kapsamı dışında idi. Ayda iki tane kullanmak zorunda olduğum için bana pahalıya mal olmaya başladı.
Ne yazık ki emekli şehit ve gazi eşi olarak SGK'nın ödemediği bu ilacın tanesi 250 TL'dir. Artık son zamanlarda maddi zorluklar içinde olduğum bu ilacı alamıyorum. Sağlık Bakanımızdan size ismini yazdığım bu kalp ve akciğer su toplanmalarını engelleyen ve ülkemizde yüzlerce hastamızın da kullandığı bu ilacın SGK kapsamına alınmasını rica ediyoruz. Bu isteğim aynı zamanda binlerce kalp hastasının merakla beklediği bir haberdir.
              Münevver Mutlu
 
 
Doktorları ilaç yazma memuru yapmaya son verilsin
 
Feridun Ağabey, bu derdimizin Sağlık Bakanlığı yetkililerine iletilmesini istiyoruz. Raporlu ilaç kullanan hastaların artık doktorları “ilaç yazdırmak için kullanmaları” son bulsun. Bu iş eczanelerde çözülsün.
Bu konuda özet bir bilgi vermek gerekirse kronik hastalara doktorlar gerek bireysel olarak gerekse heyet olarak yıllık ya da 2 yıllık ilaç raporu vermektedir. Bu rapor doğrultusunda doktor 3-4 kutu yazsa da sistemden dolayı ilk talepte bir kutu ilaç alıyorsunuz. Ve ilacın miktarına göre belli bir süre sonra (bu 15-20 günde olabilir 40-50 günde olabilir devamında) tekrar ilaç için reçete yazdırmak zorundasınız. Tekrar ilaç yazdırmak bir başka zorluk demektir.
Raporlu da olsa birçok ilacı aile hekimi yazamıyor, yazsa bile sistem vermiyor. O ilacı uzmanın yazması gerekiyor. Yani sil baştan hastaneye randevu almanız lazım. Hastaneden randevu almak hangi babayiğidin kârı o da tartışılır. Eğer randevu almayı başarırsanız yollar katedip hastayla refakatçisi hastaneye gideceksiniz, tekrar barkod kestireceksiniz. Sıranızı bekleyeceksiniz ve sadece doktora "hocam reçete yazdıracağım da ilaç lazım" diyeceksiniz. Doktor reçeteyi bir iki dakikada yazıp "elindeki barkodla eczaneye git" diyecek. Eczaneye gelip ilacı alacaksınız. Tam bir çile...
Bir reçete için günlerce bekleyiş, zahmet eziyet, yollara dökülmeler, hastayı götürmek zorunda olmak, hasta kaç yaşında imiş, hangi sıkıntılarla hastaneye sadece ilaç yazdırmak için gidebilecek, hangi ağrılara hangi zorluğa katlanacak bunlar kimsenin umurunda değil.
Kolayı ne? Hastalıkları için ilaç alma raporu olan hasta ya da yakını ilacı bittiğinde doğrudan eczaneye gitsin. Eczacı zaten sistemden raporu görüyor. İlaç süresini görüyor. Sistemin dışında gereken süre içerisinde fazla ilaç veremeyeceği gibi sistemin izin verdiği sayıda da ilacı verecektir. Kimse çile çekmeyecektir. Hastanelerimiz ve doktorlarımız da gereksiz yere yorulmayacaktır. Bu bürokratik çileyi bitirecek babayiğide acilen ihtiyaç vardır. Çok da dua alacaktır.
             Erol Kara-İstanbul
 
 
Bunları yazdığım için ukala diyenler olabilir ama
 
“Bir asır öncesinde hayatımızda plastik yoktu. Özellikle 1970’lerden sonra günlük hayatta kullandığımız tüm eşyalar kanser yapıcı plastik oldu. Bugün gelişmiş AB ülkelerinin çoğunda plastik ya yasak ya da iyice azaltılmış durumda. Sadece bazı poşetleri paralı yapmak faydalı bir çözüm değil. Almanya’da her türlü ürün ambalajı (şişe, kavanoz) depozitolu (ücretlidir). Yani plastik ya da cam şişelerde minik bir depozito bedeli vardır. Müşteri boş ambalajı marketlerin önündeki cihazlara atınca makine para ödemektedir. “Ben çevreciyim, doğaya saygılıyım, gelecek nesilleri düşünüyorum” diyen herkes artık plastik ambalajda satılan hiçbir ürünü satın almasın. Firmalar daha fazla direnemezler. Salça, yoğurt, turşu, sirke, yağ, peynir vb. gibi ürünler plastik kaplarda asla satılamamalı. Zira kimyasal maddeler kısa sürede gıdaya geçmektedir. Günlük hayatta 5-7 çeşit plastik malzeme kullanılıyor. Bunların bazılarının zararsız olduğunu söyleyenler doğrudan yana değiller. Plastiğin her çeşidi sağlığa zararlıdır.  
Satın aldığınız her ürünün cam, kâğıt, metal ya da ahşap olmasını talep edin. Teneke ambalajların iç kısmına sürülmüş olan vernik (cila) de son derece zararlı. O nedenle vernikli teneke kutuda da ürün almayın. Devletimiz plastiği tamamen yasaklamalı, halkımız da bu konuda gayret içinde olmalıdır. Plastik hiçbir eşyayı, ürünü (tabak, şişe, kap, oyuncak, poşet vb.) kullanmayın derim. Bunları yazdığım için ukala diyenler olacaktır. Kimyager, çevre mühendisi, hekim değilim. Ama plastiğin son derece zararlı bir madde olduğunu vurgulamak da suç olmasa gerek.
           Ali Özdemir-Öğretmen
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.