Hilmi Özkök’e haksızlık yapmayın

A -
A +
Türkiye’de garip bir durum oluştu. Bazı insanlara en güçlü zamanında değil en zayıf anında vuruluyor. Hilmi Özkök bunlardan biri. 2002-2006 arası Genelkurmay Başkanı’ydı Özkök.  Hilmi Özkök, AK Parti iktidara gelmeden 3 ay önce Hüseyin Kıvrıkoğlu’ndan sonra göreve gelmişti. 2002’deki Yüksek Askerî Şûra’da Edip Başer daha kıdemli ve başarılı olduğu hâlde terfi ettirilmemiş, onun yerine Aytaç Yalman Kara Kuvvetleri Komutanı olmuştu. Bunda Başer’in türban hakkındaki sözleri etkili oldu denmişti. BAŞER, “Ordu başörtüsüne karşı değil’’ şeklinde bir açıklamada bulunmuştu.  O günlerde hem Irak işgali gündemdeydi hem de 28 Şubat’ın yakıcılığı devam ediyordu. “Asker Erdoğan’a izin vermez” deniyordu. Nitekim AK Parti iktidara gelir gelmez Avrupa Birliği yolunda önemli reformlara imza attı. Kıbrıs konusunda siyasi insiyatifi bizzat o zaman Başbakan olan Tayyip Bey aldı.  Komuta kademesinde kıpırdanmalar aynı zamanlarda başlamıştı. Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın MGK’daki hadsiz sözlerine Erdoğan gereken cevabı vermişti. Şener Eruygur’un ne gibi yasa dışı faaliyetler içerisinde olduğunu Murat Yetkin’den, İsmet Berkan’dan fazlasıyla okumuştuk. Özden Örnek’in günlükleri kimlerin nasıl faaliyetler içerisinde olduğunu da ortaya koyuyordu. Cumhuriyet gazetesi, “Genç subaylar rahatsız” şeklinde toplumu geren darbe yanlısı haberler yapıyorlardı.  Ben 2003 1 Kasım’ından 2004 Temmuz sonuna kadar Ankara’da Kara Kuvvetleri Komutanlığı Merkez Daire’de yedek subaydım. NATO belgesi çeviriyordum. Kara Kuvvetleri Karargâhı’nda CHP’li Onur Öymen’i iki defa, ODTÜ Rektörü Ural Akbulut’u bir defa görmüştüm. Onların ziyaretleri ertesi günkü gazetelerde “hükûmete mesaj” diye veriliyordu.  Bazıları bir darbenin geleceğinden medet umuyordu. TSK içinden birileri medyayı, STK’ları, iş dünyasını kullanarak darbe peşindeydi. Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı sonuna kadar doğruydu. Elbette FETÖ’cüler bu davalara alakasız çok kişiyi kattılar ve kumpas kurdular. Ama bu TSK içinde darbeci yok anlamına gelmez.  İşte bütün bu süreçte bir isim demokrasiyi korumaya, ordu TBMM’nin ordusudur diyerek seçilmiş meşru hükûmetin önemine vurgu yapıyordu. O isim Hilmi Özkök’tü. O zamanki Hürriyet, Sabah, Cumhuriyet, Milliyet, Radikal gazetelerinin ve televizyonların manşetlerine bakın. Hilmi Özkök’ün adı irticacıya çıkmıştı.  Eğer o dönem Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök değil de mesela Şener Eruygur ya da Çetin Doğan olsaydı aktif bir darbe girişimi kesinlikle olurdu. 3 Mart 2004’te Hilafet’in kaldırılışının 80. yıl dönümüydü. Fikret Bila’nın 4 Mart 2004’teki köşesinden okuyalım: “Hilafetin kaldırılışı ve eğitim birliğinin kurulmasının 80. yılı nedeniyle düzenlenen panele Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey komutanları topluca katıldılar: Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Özden Örnek, Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur, Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ, MGK Genel Sekreteri Org. Şükrü Sarışık, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Org. Fethi Remzi Tuncel, Genelkurmay Harekat Başkanı Korg. Metin Yavuz Yalçın... Hilafetin kaldırılışı nedeniyle yapılan panele kuvvet komutanlarının eşleriyle birlikte gelmeleri de anlamlıydı... Kuşku yok ki, komutanların verdiği bu görüntü, mesaj yüklüydü. Görüntü, askerlerin bir çeşit 'bayrak göstermeler' niteliğindeydi. Panele toplu katılım, kuvvet komutanları arasında bir ‘görüş ve hareket’ birliği olduğunu gösteriyordu.”  Bu panele katılmayanlardan biri Orgeneral Hilmi Özkök’tü. Ordunun içinden bazı komutanlar hâlâ irticacı(!) avındaydı. İşte 2003 ve sonrasında “cemaat mensubu olmak”, “Fetullahçılık” diye bir suç yoktu. AK Parti 2003-4’te birini cemaatçi diye atsaydı toplum da tepki gösterirdi. Çünkü dindar insanlar hâlâ zulüm görüyordu. FETÖ’nün de suça karışmış bir eylemi yoktu. AK Parti ve Erdoğan Yüksek Askerî Şûra’da şerh düşerek doğru yapıyorlardı. Mesela hükûmet 2005’te 15 Temmuz’un bir numarası Mehmet Partigöç’ü ihraç etse önce muhalifler, “hükûmet Atatürkçüleri ordudan atıyor” derlerdi.  2002-06 arası demokrasi korunduysa buna katkı sağlayan isimlerden biri Hilmi Özkök’tü. Hakkı yenmemelidir paşanın. Ha, başörtüsü yasağında yanlış yapılmıştır. Özkök bu konuda öz eleştirisini veriyor. O dönemin Cumhurbaşkanı’nın Ahmet Necdet Sezer olduğu da unutulmasın. Hani şu, başörtülü kadınları davetlere çağırmayan Cumhurbaşkanı. Sonrasın 2007’de e-Muhtıra verildiğini ve 2008’de AK Parti’ye kapatma davası açıldığı da unutulmasın. AK Parti 28 Şubat’ın medya ve sivil ayağına ve 2007’deki e-Muhtıra'ya gereken hesabı soramadı. Şimdi ciyaklayanlar biraz da bundan cesaret alıyorlar.   CEM KÜÇÜK'ÜN DİĞER YAZISI İÇİN TIKLAYIN

Hani İBB’de ihaleler şeffaf olacaktı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.