PYD kendi davasına neden hizmet etmiyor?

A -
A +
Onurunu, evini ve halkını korumak için eline silah alan insanlar. Bu insanları ağır silahlarla hedef alan despotik bir grup. Evet olay Suriye'de geçiyor. Bu sefer Hama, Humus, İdlib, Halep, Şam, Rakka'da değil, Kobani'de. Bu sefer saldırıya uğrayan Suriyeli Sünni Araplar değil, Kürtler. Bu sefer saldırgan Esad rejimi değil, Esad rejiminin en kullanışlı müteffiki IŞİD. Aktörler ve mekan değişse de baki olan aynı. Zulüm, zulümden kaçan masum siviller ve evini koruyan silahlı gruplar. Bunlara karşı askeri üstünlüğü olan barbar bir güç. Sessiz bir uluslararası kamuoyu. Askeri müdahale ve destek talep eden savaşçılar. Suriye'de son üç senedir izlediğimiz senaryo, bu sefer Kobani'de tekrar ediyor. Bazıları yeni uyansa da, zamanında uluslararası müdahale isteyenleri emperyalist olarak yaftalayıp bugün müdahale opsiyonu akıllarına gelmiş olsa da, Suriye'de son 3 senede 200.000'i aşkın insan ölürken ses çıkarmamış olsa da, Kobani'de yaşanan ne bir sürpriz, ne de yeni bir durum. Suriye iç savaşının kanlı dramının bir sahnesi.

Bu tabloda, Kobani'deki sivillerin durumunun Türkiye kamuoyunda endişe oluşturması çok normal. Çok da olumlu. Sykes-Picot düzeninin en büyük mağduru olan ve aileleri bölgenin dört ülkesine bölünmüş olan Kürtler'in, Kobani'deki kardeşlerinin kaderini kendi meseleleri yapması son derece saygıdeğer bir dayanışma. Hem Esad'ın, hem de IŞİD'in zulmünden kaçan mağdurlara, mültecilere sahip çıkan Türkiye devletinin ve kamuoyunun, bu hassasiyete devam etmesi takdire şayan. Buraya kadar anormal bir durum yok.

Peki, Kobani nasıl kurtulur, IŞİD ile nasıl mücadele edilir, bu süreçte Türk ve Kürt tarafları nasıl hareket etmelidir? Bu soruların cevaplarında derin bir belirsizlik, bol bol ajitasyon ve manipülasyon olduğu aşikar. Kobani'de IŞİD'in ilerlemesinin İstanbul sokaklarında eylemler ile sonuçlandığı böylesi bir atmosferde, ihtiyacımız olan hakkaniyet, dürüstlük ve itidal.

Gelin teybi biraz baştan saralım.

Türkiye'nin artık komşusu ne Suriye, ne de Irak. Türkiye'nin komşusu artık Kürtler. Bu bir realite. Bunu Türkiye'nin yeni devlet aklı idrak ediyor. Bu nedenle Irak Kürdistan'ını bölgede en önemli müteffiki olarak görüyor, Barzani'ye zaman zaman ABD'ye kafa tutmak pahasına desteğini esirgemiyor. Barış sürecine, içeriden ve dışarıdan tüm sabotaj girişimlerine karşı sahip çıkıyor. Bu sadece demokratik bir bölge vizyonu açısından değil, Türkiye'nin bölgedeki çıkarları açısından da en doğru pozisyon.

Kürtler ise tek bir irade tarafından temsil edilmiyor. Tıpkı Türkler gibi. Nasıl hükümetin Kürt politikasına karşı olan Türk milliyetçileri, Gülen hareketi ve sürecin çökmesini büyük bir iştahla bekleyen Türk solcuları ve emekli liberaller varsa (ve şu an Kobani meselesinde en büyük PYD muhibbi bunlar kesilmişse), Kürt tarafında da farklı görüşler mevcut. Barzani'nin bölge vizyonu ve ideolojisi ile PKK ve PYD'nin vizyonu ortak değil. Sadece Barzani ve PKK-PYD arasında bir rekabetten bahsetmek de mümkün değil. PKK-PYD içi fikir ayrılıkları olduğu sır değil.

Günün sonunda, iki taraf da bir irade koymak zorunda. Türkiye Kobani'de evlerini, onurlarını savunan Kürt kardeşlerine yardım etmeli, bu net. Türkiye hem kendi vatandaşı olan Kürtler'in akrabaları için duydukları haklı kaygıyı anlamalı ve bu yönde gerekli adımları atmalı, hem de bölgesel müteffiki olmaya aday PYD'yi IŞİD'e karşı yanlız bırakmamalı. Bu minvalde, PYD'nin haksız propagandasına rağmen, olgunluk gösteren taraf olmalı. Bölge Kürtler'ini inciten ifadelerden kaçınmalı. Burası net.

Fakat bu hikayenin bir tarafı.

Hikayenin diğer tarafı ise PYD'nin sorumluluğu.

PYD bir karar vermeli. PYD'nin bugüne kadar bir başarı hikayesi olarak sunduğu pragmatik siyaseti, IŞİD'in Kobani saldırısı ile çöktü. Suriye'deki içsavaşın yıkımından, gerektiği zaman rejimle ittifaka girerek, Suriye'nin Kürt koruduğu anlatısı artık geçerli değil. Suriye muhalefetini ezip geçen IŞİD, şu an Kürtler'i tehdit ediyor. Belki PYD'nin şu anki manzaranın oluşumunda kendi paylarının ne olduğunu düşünmek ve özeleştiri vermek için şu an vakti yok. Fakat bundan sonraki yıkımları önlemek için mevcut siyasetini yeni koşullara adapte etmesi, kendi tabanının güvenliği için elzem.

PYD önce şu sorunun cevabını vermeli: PYD, Türkiye'den ne istiyor?

İstenilen TSK'nın Kobani'yi kurtarması ise, bunu sağlayacak tezkereye neden BDP itiraz ediyor? İstenen silah ise, neden PKK Türkiye'de eylem düzenliyor? Eğer siyasi destek ise talep edilen, neden dezenformasyon, şantaj ve tehdit ile Türkiye köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor? Terör listesinde olduğu bir ülkeden silah isteyen PYD, zaten hukuki açından karşılanması imkansız olan bu talebinin böylesi santajlar ve tehditler ile daha da imkansız hale geleceğini bilmiyor mu? PYD'nin masaya oturduğu, müteffik olduğu muhatabını itibarsızlaştırması, kendi davasına hizmet ediyor mu?

PYD üzerine kapsamlı ve epey objektif bir rapor hazırlayan Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group), PYD'nin Suriye'nin Kürt yoğunluklu bölgelerinde kısa zamanda en güçlü aktör olarak çıkmasının arkasında iki önemli sebep olduğunu söylüyor. 1- Esad rejimi ile de facto ittifak sonucu, şu an hakim oldukları bölgelerin kendilerine rejim tarafından verilmesi ve güvenliklerinin sağlanması. 2- PKK ile organik bağı sonucu aldığı askeri ve siyasi desteğin yanı sıra oluşturmayı başardıkları ideolojik tutarlılık. Ancak aynı rapor, PYD'nin güçlenmesini borçlu olduğu bu iki faktörun, PYD'nin Aşil topuğu, yani en zayıf yanı olduğunu da vurguluyor. Zira PKK'dan devralınan rijid ideolojinin tabandaki hassasiyeti yansıtmak konusunda zayıf kaldığını, rejimle olan işbirliğinin hem Kürtler hem de Suriyeli diğer unsurlar arasında itibar sorunu yaşattığını vurguluyor. Ve buna ek olarak, PYD'nin Barzani ile girdiği rekabetin sonucu, İran ve Esad rejimine yaklaşmasının büyük bir açmaz olduğunun altını çiziyor. Tüm bu problemlerin PYD'nin Rojava'da kurduğu hakimiyet önünde kendi elleri ile ürettiği engeller olduğuna işaret ediyor.

Gelin bu teorik noktaları, somut olaylar üzerinden açalım.

PYD, IŞİD'e karşı mevzi kaybediyor, askeri açıdan büyük bir kayıp var. Bunda utanılacak bir durum yok. IŞİD'in elindeki Rus ve Amerika menşeili ağır silahlar, rakiplerine karşı büyük bir avatnaj sağlıyor.

Bu yenilgi karşısında PYD, kendi tabanını konsolide etmek için suçu Türkiye'ye atıyor. IŞİD'i Türkiye'nin desteklediği propagandası ile kendi tabanını sabit ve teyakkuzda tutuyor. Tarihten gelen haklı şüpheler ve ağır bagaj yüklü tabanı halihazırda varken, son iki senedir yoğun şekilde "Türkiye el-Kaide'yi destekliyor" dezenformasyonu yapan PYD, bu kitleyi bu propaganda ile mobilize edebileceğini biliyor. Buna ek olarak AK Partiye yeminli düşman grupların bahane aradığının da farkında. Bu grupların da desteği ile Türkiye'yi köşeye sıkıştırmayı hedefliyor.

Daha sonra Türkiye'den yardım talep ediyor. Türkiye son iki senedir değişmeyen koşullarını hatırlatıyor. 1- Esad rejimi ile bağını kes, 2- Suriye'de diğer gruplar ile istişare etmeden aldığın, de facto kararlardan vazgeç.

Burada ilginç bir dinamik devreye giriyor.

Kobani'de yaşayanlar, Washington Post'un Ortadoğu muhabiri Liz Sly'a Kobani halkının Türkiye'nin yardımı karşılığında PYD'nin bu talepleri kabul etmesini istediğini söylüyor. Ancak kararı Kobani halkı değil, PYD veriyor. Demokratik özerklik prensibinin bir gereği de bu olsa gerek.

Buna karşın bu şartları karşılamayı reddeden PYD, TSK'nın Kobani'ye girmesini de istemiyor. Tıpkı daha önce Barzani'nin desteğini reddettikleri gibi. Gerekçe: kendi siyasal iktidarının riske girme ihtimali.

Peki ne istiyor PYD Türkiye'den? Muamma...

İnsan düşünmeden edemiyor hal böyleyken, belki de asıl mesele Kobani değil. Belki de asıl mesele çözüm süreci ve çözüm süreci için irade koyan Kürt ve Türk liderler.

Eğer buysa amaçlanan, PYD'nin politikalarının Kobani'ye destek sağlamadığını, ancak Türkiye kamuoyunda büyük tepki uyandırdığını görmek mümkün. Müzakere masasında oldukları, destek bekledikleri bir hükümeti devirmeyi amaçlayan bir kalkışmaya önayak olduklarını görmek de mümkün.

Kısa vadede günlük siyaseti harlandıran bu rüzgar, Kürtler ve Türkler için uzun vadede bir yangını körükleme tehlikesini barındırıyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.