D-8'den G-20'ye: Değişen gömlekler, büyüyen hedefler...

A -
A +
Türkiye'nin G-20 2015 dönem başkanlığı resmen başladı. G-20, İngilizce "group of 20"nin kısaltması. Grubun üyeleri dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülke ve Avrupa Birliği Komisyonu.G-20 için dünyanın süper ligi tanımında bulunmak yanlış olmayacaktır. Üye ülkeler toplam dünya üretiminin %85'ini oluşturuyor, dünya ticaretinin %80'ini bu ülkeler gerçekleştiriyor.G-20 ülkeleri dünya ekonomisinin yüzde 85'ini oluştururken, dünya ticaretinin yüzde 80'ini gerçekleştiriyor. G-20 ülkelerinin nüfusu ise dünya nüfusunun üçte ikisine denk geliyor. G-20 bir istişare ve iş birliği kurumu. Ancak küresel yönetişim konusunda reform talep eden kurumların bazıları Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin yeniden yapılandırılmasını ve G-20 benzeri bir yapıya dönüşmesini savunuyor. G-20'nin kurulmasından hemen sonra hem BMGK'den hem de G-8'den daha etkin bir kurum hâline geldiğine dikkat çekiliyor.Bir parantez açalım: Muhtemelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha iyi bir metin yazarı kadrosu olsaydı, Cumhurbaşkanının tüm dünya medyasında olay olan ve yadırganan konuşması yerine, Türkiye'nin G-20 dönem başkanlığı için sunduğu vizyonu ve önerileri konuşacaktı uluslararası kamuoyu. Cumhurbaşkanlığı ekibinin Amerikan kıtasının tarihine dair "revizyonist" görüşleri olabilir elbette. Bu görüşler şahsi düzlemden çıkmadığı sürece düşünce özgürlüğü açısından meşrudur. Ancak hâlihazırda Erdoğan aleyhinde epey ölçüsüz bir medya kampanyası varken, uluslararası medyada Erdoğan'ı neredeyse Kaddafi'vari bir diktatör gibi resmetmeye çalışan epey ideolojik bir çaba olduğu ortadayken, böylesi özensiz ifadelerin meydana getirdiği tahribat es geçilmemelidir. Türkiye tarihindeki en istikrarlı ve demokratikleşme açısından en önemli kazanımların yaşandığı bir dönemdeyken, uluslararası medyadaki imajı bunun tam tersi yönünde. En zor ve çetrefilli sorunlarını (Kürt, Ermeni, Alevi) çözmeye girişmişken Türkiye, bu meseleleri Türkiye'nin demokratikleşmesi önünde önemli şartlar olarak gören çevrelerden destek yerine eleştiri alıyor. Türkiye, hak etmediği bir şekilde dünyaya lanse ediliyor ve bu Türkiye'nin dış politikasında sorun çıkaran bir engel oluşturabiliyor (bakınız en son olarak Kobani meselesi.) Bu dezenformasyon konusunda uluslararası medyanın ideolojisini ve niyetini sorgulayabiliriz elbette. Burada ciddi bir tarafgirlik olduğu tespitinde de bulunabiliriz haklı olarak. Ancak bazen haklı olmak yetmez. Haklı olmak içimizi soğutabilir, ancak var olan durumu değiştirmez. Türkiye'nin kendine yönelik oluşturulan algı konusunda daha dikkatli ve özenli hareket etmesi gerekiyor. Kendi tezlerini ifade ederken daha dikkatli bir ton tutturması gerekiyor. Hâlihazırda önemli dünya sorunlarında pozisyon almışken Türkiye, bu pozisyonun gereği algı ve imajına çok daha önem göstermesi gerekiyor. Burada da herkese sorumluluk düşüyor. Parantezi kapatalım...Türkiye, AK Parti döneminden önce G-20'ye katıldı. Ancak her gözlemcinin mutabık olacağı bir husus vardır ki, Türkiye'nin bu G-20 grubundaki önemi, ekonomik ve siyasi gelişimi ile AK Parti döneminde arttı. İlginçtir, AK Parti'nin kurucularının siyasete başladığı Millî Görüş Hareketinin de bir uluslararası koordinasyon girişimi planı vardı. Refahyol hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan D-8 grubunun kurulmasına öncülük etmişti. D-8, Gelişmekte Olan Sekiz Ülkeden (Developing 8) oluşan, üyeleri arasında İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya olan bir uluslararası kuruluş. Hâlâ aktif. Ancak G-20 dönem başkanlığı yapan Türkiye için eskisi kadar cazip değil. D-8'in öncüsü Erbakan'ın öğrencileri, şu an G-20'nin dönem başkanlığını yapan bir ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı.Bu kıssadan alınacak çok ders var elbette. Liberalleşmenin, demokratlaşmanın, dünyaya açılmanın Türkiye'ye ve bir siyasi kadroya neler kazandırdığı açık. Dar bir siyasi kadrodan ziyade, farklılıkları içeren daha kapsayıcı bir hareketin, hem bir siyasi partiye hem de bir ülkeye açabileceği vizyonu gösteriyor bize bu değişim. . Milli görüş gömleğini çıkarıp, daha liberal ve demokrat bir gömlek giymenin somut kazanımlarını gösteriyor bize bu değişim. Dar ideolojik saikler yerine, iddialı ama altı rasyonel kararlar ile doldurulan adımların yarattığı farkı gösteriyor. Ekonomik, siyasi ve kültürel dönüşümün, Türkiye'yi gelişen bir ülke olmaktan çıkarıp, dünyanın birinci liginde bir aktör hâline getirebileceğini gösteriyor. Ve elbette bu yolda devam etmenin açabileceği yeni yolları ve hedefleri de gösteriyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.