KUR'ÂN-I KERÎM, ALLAHÜ TEÂLÂ’NIN HAK KELÂMIDIR

A -
A +
Prof. Dr. Ramazân AyvallıM. Ü. İlâhiyat Fak. Em. Öğr. Üyesi     Bilindiği gibi, İnternette, Youtube’da bazı insanlar, Kur’ân-ı kerîme, Peygamber Efendimize, yakınlarına ve hadîs-i şerîflerine, İslâmiyete, Eshâb-ı kirâma, Hak Mezheplere, Ehl-i Sünnet itikâdına ve Büyüklerine, Evliyâ-yı kirâma, İslâm devletlerine, İslâm medeniyetine muhtelif açılardan hücum ediyorlar. Biz, bugün bunlardan bilhassa Kur’ân-ı kerîm konusunu ele alacağız. Ondaki Peygamberlere, Peygamber kıssalarına, mu’cizelere, mîrâs âyetine, kadınlarla ilgili âyetlere, namaza, örtünmeye saldıranlar var. Maalesef bu insanlar, azılı İslâm düşmanı Avrupalı müsteşriklerin, onlardan ve kitaplarından etkilenmiş olan bazı İlâhiyatçıların ve diğer Avrupalı bozuk felsefecilerin, tarihteki bozuk bid’at ehli kişilerin tesiri altında kalıyorlar. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde buyurdu ki (meâlen): “İçinizden kim irtidâd eder de, kâfir olarak ölürse, yaptığı (iyi) işler dünyâda da, âhirette de boşa gitmiştir. Onlar, o ateşin (Cehennem'in) arkadaşlarıdırlar. Onlar orada (bir daha çıkmamak üzere) ebedî (sonsuz) kalıcıdırlar.” (Bakara, 217) “Doğru yol gösterildikten sonra, Peygambere (aleyhisselâm) uymayan (ve îmânda ve amelde) mü'minlerden (müminlerin yolundan) ayrılan kimseyi küfür ve irtidâtta bırakır ve Cehennem'e atarız. O Cehennem, çok kötü bir yerdir.” (Nisâ, 104) Malûm olduğu üzere, Âmentü esâslarından üçüncüsü, Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından “Kelâm” sıfatının tecellîsi olan “İlâhî kitaplara îmân”dır. Allahü teâlâ, dünyâda bütün insanlara acımış, onlara, ebedî saâdet yolunu, sonsuz ni'metlere kavuşturucu yolu göstermiştir. Nitekim ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâmdan beri, her bin senede bir "Resûl" vâsıtasıyla, insanlara yeni bir dîn göndermiştir. Her asırda, en temiz bir insanı "Nebî" yaparak, bunlarla dînleri kuvvetlendirmiştir. Allahü teâlâ, Peygamberlerine “semâvî kitaplar” göndermiş ve bu kitaplarda dînin emir ve yasaklarını bildirmiştir. Allahü teâlânın gönderdiği kitaplar çoktur. Ama dîn kitaplarımızda bize bildirilen, 104 kitaptır. Bunlardan 100’ü “Suhuf (risâle, forma, küçük kitap)”tır. Dördü ise büyük “Kitap”tır. “Suhuf”dan, 10 adedi, Âdem aleyhisselâma; 50 suhuf, Şît aleyhisselâma; 30 suhuf, İdrîs aleyhisselâma ve 10 suhuf da, İbrahim aleyhisselâma gönderilmiştir. Dört büyük kitaptan Tevrât, Mûsâ aleyhisselâma; Zebûr, Dâvûd aleyhisselâma; İncîl, İsâ aleyhisselâma; Kur'ân-ı kerîm ise, Peygamber Efendimiz Muhammed aleyhisselâma verilmiştir. Bu semâvî kitaplardan -Kur'ân-ı kerîm hâriç- diğerleri maalesef tahrîf edilmiştir. Kur'ân-ı kerîm ise, ilk indirildiği gibi, hiç değiştirilmeden, bozulmadan, zamanımıza kadar gelmiştir. Kıyâmete kadar da böyle olacağı Kur'ân-ı kerîmde bildirilmiştir. Muhammed aleyhisselâma gönderilen Kur'ân-ı kerîm, İlâhî kitapların sonuncusudur.14-15 asırdan bu yana, gelmiş-geçmiş ve hâlen yaşayan milyarlarca Müslümân, Âmentü’deki îmân esâslarına tereddütsüzce inanmışlardır.   “KUR'ÂN” KELİMESİNİN MANASI   “Kur'ân” kelimesini dînî bir ıstılâh, ilmî bir terim olarak tarîf edecek olursak:"Allahü teâlânın, Cebrâîl aleyhisselâm vâsıtasıyla, son Peygamber Muhammed aleyhisselâma, 23 senede, Arapça olarak indirdiği, bize kadar ilk nâzil olduğu şekilde tevâtürle (yani her asırda, yalan söylemeleri mümkün olmayan büyük insan gruplarının bildirmeleriyle) gelen ve Mushaflarda yazılı olup, okunması ibâdet olan, hiç bir kimsenin bir benzerini getiremediği ve getiremeyeceği son İlâhî kitaptır."   SÛRE VE ÂYETLERİN SAYISI   Bilindiği gibi, Kur'ân-ı kerîm “sûre”lerden; sûreler de “âyet”lerden meydâna gelmektedir. Âyetlerin tâyini, yerlerinin belirlenmesi kıyâsla, akılla yapılamaz. Âyet-i kerîmelerin sûreler içindeki yerleri “tevkîfî”dir, yani vahiyle, Peygamber Efendimizin bildirmesiyle bilinir. Cebrâil aleyhisselâm, Peygamber Efendimize geldiğinde, bu âyetlerin hangi sûreye konulacağını söylerdi. Peygamberimiz de, vahiy kâtiplerine, âyetin yazılacağı yeri bildirir, onlar da ona göre yazarlardı. Sûrelerin tertîbi, yani Mushaftaki sırası da, âlimlerin çoğunluğuna göre tevkîfî (Resûlullah Efendimizin bildirmesiyle)dir. Kur'ân-ı kerîmde, 114 sûre vardır. En kısa sûre “Kevser” sûresi (3 âyet) [Asr ve Nasr sûreleri de 3’er âyettir], en uzun sûre ise “Bakara” sûresi olup (286 âyet)tir. Sûreler, isimlerini, ihtivâ ettikleri garip bir kelimeden veya ifâde ettikleri manadan alırlar. Bu bakımdan bazı sûrelerin birden fazla ismi vardır. Meselâ, Fâtiha sûresi için yirmi kadar isim verilmiştir. Kur'ân-ı kerîmde ”6.236 âyet” vardır. Kur'ân-ı kerîm, indirildiği zamankinden bir harf bile eksik veya fazla değildir. Bugün dünyada basılı ve yazılı olan “Mushaf”ların tamâmında bulunan sûrelerdeki âyetlerin toplamı 6.236'dır. Kitaplarda, bazı farklı rakamlar verilmişse de, bu farklılık, büyük bir âyetin, birkaç küçük âyet sayılmasından veya birkaç kısa âyetin, bir büyük âyet kabûl edilmesinden, yahûd 114 sûreden 113’ünün başlarındaki “Besmele”nin müstakil birer âyet sayılıp sayılmamasından ileri gelmiştir. Ba'zı âlimler, bu besmeleleri ayrı birer âyet kabûl etmişlerdir. Bazıları da, “Neml” sûresinin içinde geçen “Besmele” hâriç, diğerlerini müstakil âyet saymamışlardır. Meselâ İmâm-ı Şâfiî, her sûrenin başındaki besmeleyi, o sûreden bir âyet sayarken, İmâm-ı A'zam ile İmâm Mâlik o sûreden âyet saymazlar. Sûrelerin başlarında bulunan harfleri, bazı âlimler başlı başına birer âyet sayarken, diğerleri ise müstakil bir âyet saymıyor. İşte bunlar da rakamlara tesîr ediyor. Dünyânın her tarafında, asırlardan beri yazılagelen ve ezberlenegelen Mushaf-ı şerîflerin hepsi aynıdır; hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur.   VAHYİN TARÎFİ VE ŞEKİLLERİ   “Vahiy”, ilmî bir terim olarak “Allahü teâlânın dilediği şeyleri, emir ve yasaklarını, dilediği şekilde Peygamberlerine bildirmesi” demektir. Allahü teâlâ, dünyaya gönderdiği ilk insan ve ilk Peygamber Hazret-i Âdem’den Resûlullah Efendimize kadar bütün Peygamberlerine vahiyde bulunmuştur. Usûl-i tefsîr kitaplarında belirtildiği üzere, vahyin muhtelif şekilleri vardır. Resûlullah Efendimiz sağlığında, gelen vahiyleri, vazîfeli olan kâtiplerine yazdırırdı. Aynı âyet-i kerimeyi, aynı anda, birçok kimse de yazardı. Kur'ân-ı kerîm, Peygamber Efendimize bir defada, toptan gelmeyip, lüzumuna ve hâdiselere göre, âyet âyet, bâzen sûre sûre nâzil oldu. Kur'ân-ı kerîm, takriben 23 senede tamamlandı. Diğer semâvî kitaplar ise, birer defada inmişlerdir. Resûlullah Efendimiz, kendisine indirilen âyet-i kerîmeleri ezberler ve aslâ unutmazdı. Nitekim A'lâ sûresinin 6. âyet-i kerîmesinde meâlen, “Sana (Cebrâîl'in öğreteceği üzere) Kur'ân-ı kerîmi okuyacağız ve sen hiç unutmayacaksın” buyurulmuştur. Resûlullah Efendimiz, kendisine gelen âyet-i kerîmeleri, Eshâb-ı kirâma da okur, onlar da ezberlerdi. Gelen vahyi, emrindeki husûsî vahiy kâtiplerine yazdırır, her âyet-i kerîmenin hangi sûreye yazılacağını bildirirdi. Vahiy kâtiplerinin sayısı, 42'yi bulmuştur. Bunlar Sahâbe-i kirâmın en önde gelen sîmâlarıdır. Cebrâil aleyhisselâm, her sene bir kere gelip, o zamana kadar inmiş olan Kur'ân-ı kerîmi, Levh-i mahfûzdaki sırasına göre okur, Peygamberimiz de dinler ve tekrar ederdi. Resûlullah Efendimizin âhirete teşrîf edeceği sene, Hazret-i Cibrîl, iki kerre gelip tamâmını okudular.   ARAP EDİP VE ŞÂİRLERİ KUR'ÂN-I KERÎM KARŞISINDA ÂCİZ KALMIŞLARDIR   Arapların, “Câhiliye Devri”nde parlak bir edebiyâtlarının olduğunu; güzel söz söylemeye çok ehemmiyet verdiklerini; nesir ve şiirin zirvede olduğunu; aralarından çeşitli şairlerin yetiştiğini; birbirleri ile şiir yarışı yaptıklarını ve kazananlarla övündüklerini biliyoruz. Arapların, “Câhiliye Devri”nde parlak bir edebiyâtları vardı. Güzel söz söylemeye çok ehemmiyet verirlerdi. Nesir ve şiir konusunda zirvede idiler. Aralarından çeşitli şairler yetişti. Birbirleri ile şiir yarışı yaparlar ve kazananlarla övünürlerdi. Öyle iken Arab edîbleri, Kur'ân-ı kerîm karşısında âciz kaldılar. Velîd bin Muğîre, Lebîd, el-A'şâ, Ka'b bin Züheyr gibi şâirler, Kur'ân-ı Kerîm hakkında takdîrlerini belirtip âcizliklerini ifâde etmişler, Ümeyye bin Halef yerden toprak alıp saçına-başına saçmış; Utbe bin Rebîa, hayret ve dehşete düşerek; "Ondan öyle şeyler işittim ki, ömrümde benzerini işitmiş değilim. Bu sözler ne şiir, ne sihir, ne de kehânettir" demiştir. O zamandaki bütün güçlü Arap şâirleri, Kur'ân-ı Kerîm karşısında secdelere kapanıyor ve bunun sebebini soranlara da; "Zannetmeyin ki biz, Muhammed'e inandığımızdan eğiliyoruz. Bizi secde ettiren, şu sözlerdeki eşsizliktir" diyorlardı. Pekçok meşhur Arab şâiri de, şiir yazmayı bırakmış ve Kur'ân-ı kerîm karşısında âcizliklerini belirtmişlerdir. Dün öyle olduğu gibi, bugün de Batılı ilim adamları hayranlıklarını gizleyememişlerdir…   KUR'ÂN-I KERÎMİN MUHTEVÂSI   Kur'ân-ı kerîmdeki bilgiler üç kısımdır: Birincisini, Allahü teâlâ hiçbir kuluna bildirmemiştir. Meselâ Allahın zâtının hakîkatini kimse bilemez. 2. kısım bilgileri, yalnız Muhammed aleyhisselâma bildirmiştir. Bu yüce Peygamberden (ve onun vârisi olan râsih âlimlerden) başka kimse bunları anlayamaz. Müteşâbih âyetler böyledir. 3. kısım bilgileri, Peygamberine bildirmiş ve ümmetine öğretmesini emretmiştir. Bu ilimler de ikiye ayrılır: Birinciler, geçmiş insanların hâllerini bildiren “Kısas=kıssalar” ve dünyâda, âhırette yaratmış olduğu ve yaratacağı şeyleri bildiren haberler “Ahbâr”dır. Bunlar, ancak Resûlullahın bildirmesi ile anlaşılır. Akılla, tecrübeyle anlaşılamaz. Bunlarda değişiklik (nesh) olmaz. 3. kısım bilgilerin ikincileri, akıl, tecrübe ve Arabî ilimlerle anlaşılabilir. Kur'ân-ı kerîmden ahkâm çıkarmak ve fen bilgilerini anlamak böyledir. Bu 2. kısım bilgiler de ikiye ayrılır. Birincisi, “Îmân bilgileri”, ikincisi de “Ahkâm bilgileri”dir. Îmân bilgilerinde hiç değişiklik olamaz. Her Peygamberin, her ümmetin inanışı hep birdir; inanışları arasında hiçbir ayrılık yoktur. Ahkâm bilgileri, Allahü teâlânın emirleri ve yasaklarıdır. Yapılması ve sakınılması emredilen ahkâmda değişiklik olabilir. Ancak bu değişikliği, Peygamberleri vâsıtasıyla yalnız Allahü teâlâ yapmıştır.Ahkâm bilgileri başlıca şu kısımlara ayrılır:1- İbâdet bilgileri: Namaz, Oruç, Zekât, Hac, Kurban, Cihâd gibi. 2- Muâmelât bilgileri: Ticâret (alışveriş), kirâlama, vekâlet gibi. 3- Münâkehât bilgileri: Evlenme, boşanma, nafaka gibi. 4- Ukûbât bilgileri: Cezâ hukûku gibi. 5- Devletler hukûku ile ilgili hükümler: Savaş esîrlerinin durumları, gayr-i müslimlerle ilgili hükümler gibi. 6- Mîrâsla ilgili bilgiler.Âlimler, âyet-i kerîmeleri muhtevâ yönünden şu şekilde de sınıflandırmışlardır: Yaklaşık 1.000 âyet-i kerîme “emr”e dâir, 1.000 âyet-i kerime “nehy”e dâirdir. 1.000 âyet-i kerîme “va'd (müjde veren)”, 1.000 âyet-i kerîme “vaîd (korkutucu)”, 1.000 âyet-i kerîme “ahbâr (haberler) ve kıssalar”, 1.000 âyet-i kerîme “ibretler”, 500 âyet-i kerîme “ahkâm”, 100 âyet-i kerîme “tesbîh ve duâ”, 60 âyet-i kerîme “nâsih ve mensûh” hakkındadır. Bu hususlar, “Usûl-i Tefsîr” ve “Ulûmü’l-Kur'ân”a dâir kitaplarda çok geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Geniş bilgi almak isteyenler, oralara müracaat edebilirler.   KUR'ÂN-I KERÎMİN ÖĞRETİLMESİ   Bilindiği gibi, İslâm ilimlerinin temeli, Kur'ân-ı kerîmdir. Allahü teâlânın kelâmı, sözlerin en yücesi, dünyâ ve âhiret saâdetimizin kaynağıdır. Müslümânlar, on dört asırdan beri, Kur'ân-ı kerîmin nûrunu dünyânın her tarafına yaymaya çalışmışlar, bu uğurda cân vermişlerdir. Fethettikleri yerlere muzaffer ordularıyla birlikte, yanlarında Kur'ân-ı kerîm hâfızları ve muallimleri oldukları hâlde girmişlerdir. Asr-ı saâdette gönderilen vâlîlerin vazîfelerinden biri de Kur'ân-ı kerîmi öğretmekti. Kur'ân-ı kerîmin öğretilmesi ile bizzat Peygamber Efendimiz meşgul olmuş ve “Sizin en hayırlınız Kur'ân-ı kerîmi öğrenen ve öğreteninizdir” buyurmuştur. Yine Resûlullah Efendimiz: “Herhangi bir topluluk, Allah’ın mescidlerinden birinde bir araya gelip, Allah’ın kitâbını okur ve aralarında onu müzâkere ederlerse [onu okumayı öğrenmek için yardımlaşırlarsa], hiç şüphesiz onların üzerine Allah katından huzur ve sükûn iner. Allahü teâlânın rahmetine gark olurlar ve melekler onları çepeçevre kuşatırlar. Hak teâlâ, onları, sevgili kulları arasında anar” buyurmuştur. Peygamber Efendimizin teşvikleri ve öğretmesi neticesinde Eshâb-ı kirâmdan pek çok hâfız yetişmiştir. Bunlar arasında, dört büyük Halîfe, Übey bin Ka'b, Mu'âz bin Cebel, Ebüd-derdâ, Zeyd bin Sâbit, Temîm-i Dârî, Abdullah bin Mes'ûd, Sâlim Mevlâ Ebî Huzeyfe vb. (radıyallahü anhüm) çok ilerlediler. Resûlullahın huzûrunda yetişen Eshâb-ı kirâm, fetihlerle beraber çeşitli şehirlere yayılarak Kur'ân-ı kerîmi Müslümânlara öğrettiler. Kur'ân-ı kerîm dünyada en çok okunan, öğretilen ve ezberlenen kitap olmuştur. Daha sonra bu öğretim, Küttâb, Dârul-kurrâ ve Darul-hadîs denilen mekteb ve medereselerde sistemleştirilmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.