Körler diyarından Kadı-köyü’ne

A -
A +

Halkedon sakin bir balıkçı köyüdür, İstanbul’un ilk Kadısı Hızır Bey ikamet edince hareketlenmeye başlar...

1960'lı yıllarda Kadıköy memur semtiydi. Mukimleri hekim, hâkim, muallim, zabitti. Sakinleri hatırlıydı, en ufak aksaklıkta vilayet ararlar. Düşün komşu general emeklisi, bahane mahane dinlemez, neticeye bakar.
Tekaüt (emekli) zevat çocuksuz torunsuzdu, yalnızlıktan nebatata sararlar. Bahçelerini çam, erguvan, akasya, manolya ile donatır, inceden koksun diye araya iğde, ıhlamur sıkıştırırlar. Akşam safaları, yaseminler, ortancalar…
Zaten sokağın bittiği yerde bostanlar başlar, gözünün alabildiğine yeşil, ne korna siren ne ‘patatizsoğan’. Sadece kuş cıvıltısı, martı çığlığı ve rüzgârı eleyen dallar.

Körler diyarından Kadı-köyü’ne
Kadıköy’ün havası gibi suyu da temizdir, Osmanlı paşaları Çamlıca ve Kayışdağı pınarlarını biblo endamlı çeşmelerden akıtırlar. Kaynaklar güçlüdür, lüleler musluk tanımaz, 7/24 başıboş akar. Bir çay demlersin, pırıl pırıl pırlanta.
Ortalık sessiz, sakindir, hızar, makine takırtısı, kopil narası duyulmaz, mahalle kavgası olmaz, erikler dalında kalır, camlar kırılmaz.
Lakin emrihak vaki olunca meskeni sükûnet basar, bir süre metruk durur, sonra viranlar. Halkın “tekin değil” dediği ahşabı kararmış köşkler bilumum haşeratıyla akıbetlerini beklemeye başlar.
Derken kâgir evler yayılır, bunların küçük de olsa bir bahçeleri vardır arkada. Sokaklar nispeten geniştir, itfaiye girebilir rahatlıkla.
Yani Fener’i, Balat’ı andıran yangınlar yaşanmaz. 66 yılda 966 ev kaybedilmiş, hiç olmasa iyiymiş ama fazla da sayılmaz.

Körler diyarından Kadı-köyü’ne

HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ
Gün gelir nüfus artar, apartmanlar görünmeye başlar. Ancak sur içi binaları gibi bitişik nizam değildir, katlar az, balkonlar enli ve fır döner etrafında. Mermer girişler, kemerli kapılar, bilmem hangi mimari üslupta tırabzanlar.
Eğer böyle bir binada oturuyorsanız müteahhitler musallat olacaktır başınıza. Nitekim cazip tekliflerle gelir, götürürler noter huzuruna. Eviye markasına, asansör konforuna “he” der, çarpı atarsınız hatıralara.
İrtifalar yükselecek, bloklar bitişecektir bundan sonra. Çatıya kaçak daire, girişe asma kat... Seçime doğru imar affı çıkar nasıl olsa.
Sonra da boş boş konuşursunuz, yok efendim semte köylüler kasabalılar dadanmış da filan, neredeymiş o eski Bahariyeliler, Modalılar…
İyi de binalar yıkılırken, ağaçlar kırılırken, çiçekler yolunurken aklın neredeydi baba? Tamah etmedin mi  kör olasıca paraya?
Mahalleyi mahvedeni görmek istiyorsan, dönüp bakacaksın aynaya!

Körler diyarından Kadı-köyü’ne

KARTAL PENDİK...
Günümüz Kadıköy’ü pahalı bir semt. İş ekmek peynirle bitse iyi de, ya kira? Otopark gibi bir derdin olacak ayrıca. Caddeler tabela ormanı, ortalık silme araba.
Artık Kuşdili’nde kuşlar dinlenmiyor, Yoğurtçu’da yoğurt yenmiyor, mehtap incinmiş zaten, kürekler aheste çekilmiyor.
Üç tarafı denizle çevrili olmasına rağmen egzoz dumanı yosun kokusuna, motor hırıltısı dalga şırıltısına galip geliyor.
Hatırlarım da 60’lı yıllarda Haydarpaşa’dan banliyö trenine biner, burnumuzu yapıştırırdık cama. Dallar meyve yüklüydü, baharda elma, kayısı, çağla; kışın nar, mandalina, hurma. Bahçıvan kulübeleri, bostan kuyuları, su dolapları, basamaklarını incir basmış metruklar, direklerine asma dolanmış çardaklar…
Kuzu besleyenler, at koşturanlar ve küfeler dolusu lahana, karnabahar...
Nerede o mis kokulu hıyarlar, bilek kalınlığında pırasalar, yerinden kalkmayan bal kabakları, tabağa sığmayan enginarlar?
Rayların ekleri “kartalpendik, kartalpendik” diye takırdar, yol birden bitiverirdi de “neçabukgeldik” dedirtirdi insana.

Körler diyarından Kadı-köyü’ne

ANNNKARAYOLL CUSUKALMASIN!
Harem açılmadan evvel Anadolu otobüsleri Kadıköy’den kalkarlardı, Sebze Halinin hemen arkasından. Kenarda sıra sıra yazıhaneler. Mustafa Dağıstanlılar, Fındıklı Toroslar, İnanözler, Atan Kardeşler, İsmail Ayazlar... Gazanfer Bilge, Gülhan rekabeti yolcuya yarar.
Meydan umumiyetle sakindir. Köprü vapuru yanaşınca öylesine bir furya. Kalabalığın bir kısmını kaptıkaçtılar kapar, bir kısmı da kısılır Kısıklı tramvayına.
Demir tekerlekli alamet asılmaya müsaittir, vatman çın çın çıngırak vurmuş, kimin umurunda?
İskele önünde balık tutanlar, ızgara yapanlar. O kol gibi torikler, kofanalar… Çingene palamudu fakirin pirzolası, odun ateşinde kızartır, somun arasında uzatırlar. Duman, duman, duman. Tükürük köfte, arnavutciğeri, lahmacun. Soğan maydanoz mecbur, almayanı dövüyorlar.
İskeleye peremeler, takalar yanaşır ve allı morlu mavnalar. Hamallar zerzevat kasalarını üçer beşer vurur sırtlarına.
Haydarpaşa’ya umumiyetle sandalla geçilir, ne yürüyecen yaa, vereceğin üç on kuruş para.

MS MENDERES’TEN SONRA...
1882 sayımına göre Kadıköy'ün % 42’si Müslüman’dır, gerisi Rum, Ermeni, Musevi, Katolik, Latin ve Protestan...
Aynen Adalar, Büyükdere, Yeniköy, Beşiktaş gibi azınlıklar çoğunlukta.
Rumlar ekseri Moda’da, Ermeniler Altıyol ve Bahariye’de, Museviler Yeldeğirmeni’nde otururlar. Türkler ise Hasanpaşa Söğütlüçeşme civarında.
1912-14 arası şehremini olan Cemil Topuzlu Paşa, Kuşdili Deresi kıyısına Yoğurtçu Parkını açar ve belediye binası yaptırtır ayrıca.
Kadıköy, cumhuriyetin ilk yıllarında hizmet fukarasıdır, 1950’lilere kadar unutulur kalır kenarda.
Hâlbuki kabından taşmakta, Bağdat Caddesi yolunu bulmaktadır kendi başına.
Menderesli yıllarda Haydarpaşa Limanı yapılır, Harem-Pendik arasında “gelişli gidişli” yol açılır. Hatırlarım da elden otomobil alanlar ya burada denerlerdi, ya da Londra asfaltında. Gazı kökleyebilecekleri cadde yoktu başka.
Özallı yıllarda İskele-Mühürdar ve Dalyan-Bostancı arasında deniz doldurulur, trafik sahil yoluna kayar. Kazanılan yeşil alanla nefes alırlar.
Eski hal binası, konservatuvara tahsis edilir, onu sinemalar, tiyatrolar, gazinolar izler ve o eski aile muhiti “Taksimleşmeye” başlar.
Ofisler, mağazalar derken izdiham ve gürültü artar. Kurbağalıdere kirlenir, Haliç’ten beter kokar.
İş artık içinden çıkılmaz hal alınca Büyükşehir el atar.
2012'den itibaren yüz milyonlar harcanır.
Arıtma kuşaklama, artık ne gerekiyorsa...
Ve kefaller geri döner yurduna.

Körler diyarından Kadı-köyü’ne

SAVAŞÇI BOĞA
O zaman da gençler ya Osmanağa Camii önünde buluşurlardı ya da boğanın yamacında. Boğa Bahariye Caddesi’nin girişinde değil, meydandaydı, Belediye avlusunda.
Efendim bu heykel 1860 Paris yapımı. Fransızlar Almanları yenince “savaşçı boğa” ile Hansların damarına basmışlar. Gelgelelim 10 yıl sonra Almanlar rövanşı almış, boğayı paketleyip götürmüşler yanlarında. Devrin Şansölyesi Enver Paşa’ya münasip görmüş, yollamış İstanbul’a. (1917).
Paşa yurt dışına çıkınca, boğa unutulmuş gitmiş sarayında. Sonra birileri farkına varmış, Hilton’un bahçesine koymuşlar. Sergi Sarayının önü, Gezi Parkı derken Kadıköy Belediyesi dolaştırmaya başlamış bu defa. Bakalım bundan sonra ne tarafa?
Osman Ağa Camii, Sultan Ahmed dönemi eseri. Adı üzerinde banisi Osman Ağa. Önü işlek bir durak, telaşe, koşturmaca. Avlusuna gir, bambaşka âlem, müsaadenizle “asude” diyeceğim yeni kelimeler karşılamıyor zira. Burada Mekki Efendi gibi zarif bir Müftü vazife yapmış, onca yıldan sonra cemaat yâd ediyor hayırla.

Körler diyarından Kadı-köyü’ne

VAKT-İ ZAMANINDA
Kadıköy'de ilk koloniyi MÖ 1000 yıllarında Fenikeliler kurmuş. Düşünün Haydarpaşa’dan, taaa Kalamış koyuna. Altıyol, Sakızağacı, Mühürdar boyunca...
Söğütlüçeşme’de tiyatro, hipodrom ve saray varmış, yenilmiş zamana.
O günlerde Halkedon (Bakır Ülkesi) adıyla anılır, Apollon Tapınağı ile tanınırmış civarda.
İstanbul’un nüvesini atan Bizanslılar (MÖ 658), Sarayburnu’na hayran kalırlar. Böyle bi’ güzellik dururken karşıya yerleşenleri “körlükle” suçlarlar hatta.
Halkedon 451’de piskoposluk olur ve 4. Konsil Ayia Eufemia Kilisesi’nde toplanır.
608'de Perslerin eline geçer, İranlılar yakıp yıkarlar
668' de Emevi, 718’de Abbasi orduları kuşatsa da 1080'de Kutalmış oğlu Süleyman Şah’a nasip olur sonunda. Ardından yine haçlılar.
1203 Latin istilası ile yöreye çöken Venedikliler, Rumları kahreder. Hâlbuki Maltepe Savaşı’nda (1331) Andronikos’u yenen Orhan Gazi onları hoş tutar. Geyikli Baba’nın müritleri Gözcü Baba, Eren Baba, Kartal Baba ve Sarı Gazi tekkeler kurar, gönül kazanmaya bakar.

Körler diyarından Kadı-köyü’ne

BALIKÇI KÖYÜ
İstanbul’un ilk Kadısı Celâlzade Hızır Bey (Nasreddin Hoca’nın torunudur) Helkedon’da ikamet eder. Ona izafeten “Kadı Köyü” olur.
Sarı Kadı Mehmed Efendi Mescidi etrafında toplanan bir balıkçı köyüdür o yıllarda.
18. yy.da Ermeniler ve Levantenler de yerleşmeye başlar. Selimiye Kışlası, Askerî Hastane, Tıbbıyeyi Şahane ve Haydarpaşa Numune açılınca itibarı artar.
Devletlüler Göztepe, Erenköy, Bostancı civarında araziler alır, konaklar yaptırırlar. İstanbul halkı Yoğurtçu, Moda, Kuşdili, Uzun Çayır’da mesireye çıkar.
1892’de Hasanpaşa Gazhanesi açılır, 1894'te şebeke suyu sağlanır, 1928'de ceyran dağıtılır..
Kadıköy, o yıllarda Üsküdar Sancağına bağlıdır. 1 Eylül 1930’da müstakil kaza olur ki, Kızıltoprak ve Erenköy adlı iki bucağı vardır.
Bakın burası çok önemli. Orta mektepte bucak müdürünün vazifelerini sayamayan (17 maddedir) nakıs puan alırdı ‘yurttaşlık’tan.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.