Dünya türkü söylüyor!

A -
A +

Türküler coğrafyamızdır, yaylamızdır, dağlarımızdaki yosunlu koyağımızdır, yüreğimizdeki tesellidir, dünümüzdür, içtenliğimiz ve nakışımızdır. Rengârenk izler taşıyan birer ebrudur türkülerimiz… Türküler hayatımızdan çıkınca bizler de Anadolu’nun bağrından çıktık aslında. Yani her şey türkülerimizi unutunca başladı…
“Türk çocukları kendi ezgilerinden bihaber yetişiyor!”
Bu sözlerin sahibi çeşitli okullarda müzik derslerine de giren müzisyen bir arkadaşımız. Bu cümlenin doğruluğundan hiç şüphem yok lakin konuyu açmasını bekliyorum. Arkadaş devam ediyor ve diyor ki:
“Sayısız sınıfta lise öğrencilerine 7 farklı bölgeden 7 türkü ismi söyledim ve bilen olup olmadığını sordum. Nadirattan da olsa üç beş öğrenci birer türküyü veya ritmini bildiğini söyledi! Geriye kalan büyük çoğunluk tek türkü dahi bilmiyor! Yaş aşağıya doğru indikçe bu sayı daha da azalıyor. Sonra, nevruz, çiğdem nedir, daha önce gördünüz mü diye soruyorum cevap gelmiyor. Bu çocuklar çiçek adı da bilmiyor. Her şeye çiçek veya gül diyorlar.”
Hiç şaşırmıyorum. Çiğdemi artık yetişkinler bile unutmuştur gayrı! Dağlar bile yolgeçen hanı, orada çiğdem mi kalır ellenmemiş, kirlenmeden kar mı durur?
Bu tespit bazılarına çok önemsiz gelebilir… Hatta bu mesele de…
Elbette bir öğrenci türkü söylemek ve bilmek mecburiyetinde değil lakin şu var ki bir insan kendi milletinin türküsünün desenini taşıyorsa şayet, o milletin sesi olabilir, aksi takdirde o insandan, o millete ait bir renk ve ahenk bulamazsınız.
Merhum Yahya Kemal Beyatlı’nın söylediği gibi:
“Çok insan anlayamaz eski musikimizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.”
Sadece türkülerimizde değil, edebiyat ürünlerinde de aynı şeyi okuyup dinleyen beş kişiyi bir araya toplayabilme ümidimizin kalmadığı şu günlerde bu durum gönle hiç hoş gelmiyor…
Paranın, şanın, koltuğun, gücün haşmetiyle bu meselelere bigâne kalanlar, şartları ve imkânları böylesine berhava eden avare tipler bugünler geçince eminim ki derin ve büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır.
Ellerinde bulunan koskoca medyanın içine iki saatlik bir kültür programı koymayı dahi akıl edemeyenlere yarınlar da yüz vermeyecektir elbette.
Müzisyen arkadaşımızdan bunca tespiti dinledikten sonra eyvahlar olsun eğitim sistemimiz genç kuşaklara kendi türkülerimizi, şarkılarımızı dahi verememiş heyhat diye hayıflanıyordum ki TRT Türkü kanalında bir programa tesadüf ettim. Adı:
“Dünya türkü söylüyor!”
Meğerse yurt dışından ülkemize gelen yabancı öğrenciler, misafirler bir şekilde türkülerimizle tanışmışlar. Öyle çok sevmişler ki bu işi profesyonelce yapmaya başlamışlar. Türkülerimizi dünyanın gözüyle, sesiyle dinleyince hakikaten kulaklarıma inanamadım. Japonya’dan Almanya’ya, Hollanda’ya, Zambia’ya kadar insanlar bizim türkülerimizi çalıp söylüyorlar…
Japonya’dan Bursa’ya Psikoloji eğitimi için gelen Asako Harada Çetinkaya burada türkülerimizi keşfediyor ve bağlama çalmaya ve türkülerimizi söylemeye başlıyor. Malatyalı Fahri’nin meşhur “Sunam” türküsünü söylüyor mesela:
“Şafak söktü yine sunam uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz”
Bu Japon’a “Suna” kim diye sorsak eminim ki doğru cevaplar verecektir, çünkü bu işi isteyerek yapıyorlar. Bu örnek hem sevindirici hem de can yakıcı!
TRT Türkü, hakikaten harika bir iş çıkarmış. Türkülerimize burun kıvırıp kulak tıkayanlara güzel bir cevap olmuş bu program. Yüzyılların imbiğinden geçerek bugünlere gelen, kültürümüzün can damarlarından birisi olan türkülerimizin dünyada ilgi görmesi hakikaten sevindirici bir gelişme…
Sahiden…
Dünya türkü söylüyor!

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.