Doğu Akdeniz’de şimdi onlar düşünsün

A -
A +
Türkiye ile Libya arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair mutabakat muhtırasının imzalanmasıyla Doğu Akdeniz denkleminde yeni bir safhaya geçildi. Türkiye’nin Akdeniz’deki egemenlik haklarına yapılan toplu saldırıyı bertaraf etmek için atılan bir dizi adımdan sonuncusu olan bu gelişme, başta Yunanistan olmak üzere, ‘boş kaleye gol attıklarını’ zannedenlerde endişe ve paniğe sebep oldu. İstedikleri kadar tepki göstersinler. Daha evvel de yazdığımız gibi, Türkiye vatanın ayrılmaz parçası olan ne bir karış topraktan ne de bir avuç sudan vazgeçmeyecek ve uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını savunmaya devam edecektir.
15 Temmuz hain darbe girişiminin bu çerçevede bir dönüm noktası olduğunun altını çizmek lazım. Askerî ve sivil bürokrasinin FETÖ hıyanet şebekesinden temizlenmeye başlamasıyla birlikte, terörle mücadeleden, Suriye’nin kuzeyindeki harekâtlara kadar güvenlik, savunma ve diplomaside her alanda olduğu gibi Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarına ilişkin olarak da Türkiye son derece kararlı ve etkili bir tutum içine girdi. Evvelce teşebbüs edildiğinde, şu veya bu bahaneler üreterek Türkiye’nin çıkarına olan tavırların alınmasına mâni olan çete mensupları teker teker ayıklandıkça, Türk milletinin bekasını ilgilendiren hususlarda yüzyıla damgasını vuracak işler yapılmaktadır.
Doğu Akdeniz’de Türkiye; kendisine ait modern arama ve sondaj gemileriyle ‘Vira Bismillah’ dedi, kendi deniz yetki alanında ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafından Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına tahsis edilen ruhsat sahalarında etkili arama ve sondaj faaliyetlerine başladı, Mavi Vatan ve benzeri tatbikatlarla bu alandaki askerî varlığını ve kuvvet üstünlüğünü ortaya koydu, Türkiye’nin ve KKTC’nin egemenlik sahalarını ihlale kalkışan ‘korsan sondajcıların’ faaliyetlerini yavaşlatmalarını, hatta durdurmalarını sağladı, şimdi de Libya’yla deniz yetki alanını -uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde- paylaşıyor.
Yapılan iş büyüktür. Kasıtlı küçümseme çabalarına rağmen, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanının Türkiye’nin çok uzun yıllar ihtiyacını karşılayacak miktarda hidrokarbon rezervleri içerdiğini dost-düşman bilmektedir. Tarih kitaplarını karıştırıp, her akla geldiğinde içimizi sızlatan iki konunun nasıl geliştiğini gördüğünüzde, şu an yapılanın niçin bu denli muazzam bir iş olduğu daha iyi anlaşılır. Birincisi, Musul vilayetinin 1926’da İngiltere mandası altındaki Irak’a bırakılmasıdır. İkincisi de, 1912’deki Uşi Antlaşmasıyla İtalya’ya (hiçbir zaman Yunanistan devletine ait olmamış) bırakılan 12 Ada'yı, 1943’te Almanların bize geri verme teklifini reddetmemizdir. Musul ve 12 Ada Türkiye’de kalmış olsaydı, bugün Türkiye’nin ne enerji ne de Ege-Akdeniz problemi olurdu. Tarihi geri çeviremeyeceğimize göre, mevcut ve gelecekteki haklarımızı sonuna kadar savunacağız ve alacağız.
Türkiye-Libya mutabakatı dış destekli Hafter’i zor durumda bırakmıştır. Zira, bu mutabakat olmasaydı Yunanistan’da kalacak olan geniş bir alanın Libya’ya ait olduğu Türkiye tarafından tescillenmiştir. Zaten Libyalıların değil, Libya’nın zenginliklerinde gözü olanların adamı olan Hafter’in bu anlaşmaya karşı çıkması, gerçek kimliğini daha da netleştirecektir. Atina’nın Hafter’i kısa süre içinde Yunanistan’a davet etmesi, Libya’nın çıkarlarına aykırı bir açıklama yapmasını sağlaması sürpriz olmaz.
Diğer yandan, söz konusu mutabakat olmasaydı yine Yunanistan’ın üzerinde hak iddia edeceği bir alan da Mısır’ın yetki alanı olmuştur. Kahire yönetiminin, Mısır halkının çıkarları doğrultusunda Türkiye-Libya mutabakatını memnuniyetle karşılaması gerekir. Bu yıl içinde Yunanistan ve GKRY ile birlikte Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz Enerji platformunda boy gösteren Mısır yönetiminin, kendi halkının mı yoksa Yunanistan’ın mı çıkarlarını savunacağını kısa süre içinde göreceğiz.
Gazetemizde 9 Haziran 2019’da yayınlanan "Akdeniz’de Atılacak 10 Adım" başlıklı yazımda, Türkiye’nin egemenlik haklarının sonuna kadar savunulacağını vurgulamıştım. O yazıda Libya konusunda aşağıdaki satırlar yer alıyor. Libya ile mutabakata itiraz edenler de dünyanın düz değil, ‘yuvarlak’ olduğunu artık anlamalılar:
Münsahır Ekonomik Bölgemizin sınırlarının belirlenmesi son derece teknik uzmanlık gerektiren bir konudur. Evvela dünyanın düz değil, yuvarlak olduğunu bilmek gerekiyor! Lise Büyük Atlası önünüze açıp, Münhasır Ekonomik Bölge için sınırları sadece Akdeniz’in diğer sahilindeki Mısır’a göre çizerseniz, Türkiye’nin deniz yetki alanlarından en az Kıbrıs adası büyüklüğünde bir vatan parçasını başkalarına hediye edersiniz. Haddizatında Türkiye Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin sınırlarını coğrafi gerçeklere uygun olarak çizecek, Mısır kadar Libya’nın da, İsrail’in de Akdeniz’de kıyı komşumuz olduğu gerçeğini unutmayacak. (Diplomatik Muhakeme, 9 Haziran 2019)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.