Salgın sonrası uluslararası ilişkiler

A -
A +
Eş zamanlı olarak birçok çalışmanın testlerden başarıyla geçmesiyle birlikte, gelecek yılın ilk aylarından itibaren dünyanın birçok yerinde yüz milyonlarca insanın aşılanmaya başlayacağı umudu belirdi. Yaza doğru COVID-19 salgınının çoğu ülkede tamamen kontrol altına alınabileceği değerlendiriliyor. Salgın sonrasında uluslararası ilişkilerin parametrelerinde herhangi bir değişiklik olacak mı? Yoksa her şey eskisi gibi devam mı edecek?
En az 100, bazı araştırmalara göre ise 200 milyon kişinin ölümüne yol açan
XIV. yüzyıldaki büyük veba salgını dışında hiçbir bulaşıcı hastalık dalgası uluslararası ilişkilerin temel dinamiklerinde sarsıcı bir tesire sebep olmadı. Siyasi tarih kitaplarının çoğunda, XIX. yüzyılda 40 milyon insanı öldüren kolera veya 1919’da en az 50 milyon insanın hayatına mal olan grip salgınından sadece birkaç cümleyle bahsedilir. Önümüzdeki yıllarda, şimdikinden tahripkâr yeni koronavirüs salgınları yaşanmazsa, muhtemelen 2019-2021 dönemindeki küresel salgın krizi de gelecekteki tarih kitaplarında çok önemli bir olay olarak zikredilmeyecek. Belki de bundan 50 yıl sonra bugünün tarihi yazılırken, COVID-19’un en önemli siyasi neticelerinden biri olarak ABD Başkanı Donald Trump’ın seçimi kaybetmesi sayılacak.
Elbette salgının ilk günlerinden itibaren, ortaya çıkan durumu kendi açılarından fırsata çevirerek, salgın sonrası ‘yeni bir düzen’ kurulması beklentisi içine girenler, hatta bunun için çalışanlar çıktı. Bilhassa salgın sebebiyle kısıtlanan sosyal ve çalışma vasatı sanki ebediyen kalıcı olacakmış ve insanlık bundan böyle bu tarz bir hayat yaşayacakmış gibi değerlendirmelere çok rastladık. İçinden geçtiğimiz döneme mahsus üretim ve ticaret biçimlerinin, uzaktan eğitim modelinin, sosyal medya yayıncılığının salgın sonrasında da devam etmesi için ikna edici gerekçeler mevcut değil.
Aksine, sosyal birer varlık olan insanların kendilerini evde kalmaya icbar eden şartlar ortadan kalktığında tekrar eski hayatlarına dönecekleri muhakkak. Yeni normalin kerameti kendinden menkul ‘olağanüstü’ uzaktan eğitim modelleri nasıl ki, çocukların ve gençlerin en fazla ihtiyaç duydukları fiziki ve bedensel gelişimlerini ikame edemiyorsa, çarşı-pazar-dükkân dolaşmanın yerini de internetten satış metotları dolduramıyor. Salgın bittiğinde, ara dönemde yeşeren ve insan fıtratına ters suni uygulamaların pek azı ayakta kalabilecek. Kapitalist pazarlama taktiklerinin en popüleri olan ‘kendi talebini kendin üret’ yaklaşımının meşrulaştırma vasıtalarından olan ‘X, Y, Z kuşaklarının tüketim alışkanlıkları ve beklentileri elbette birbirinden farklı olacak’ gibi hipotezler salgın döneminde epey rağbet görüyor. Salgından sonra ise sosyal hayatta ‘insanı insan yapan değerlerin’ yeniden hatırlanacağı bir döneme girilecek.
Salgınla birlikte iş birliğinin öneminin arttığı, dolayısıyla Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası örgütlerin daha etkin hâle getirilmesine duyulan ihtiyacın yükselişe geçtiği yorumları da yapılmakta. Zarar gören insanlar için çok acı bir sayfa iken, devletlerin tarihinde küçük bir ayrıntıdan ibaret olarak kalacak COVID-19 salgını ne devletler arası çıkar çatışmalarının yerini iş birliğinin almasına ne de çoğunluğu oluşturan mazlumların bir araya gelerek daha adil bir dünya düzeni kurmalarına yol açacak.
Mevcut ekonomik neticelerin artçı sarsıntıları da birkaç yıl içinde atlatıldıktan sonra –tekrarlanmadığı takdirde- büyük güçlerin hiçbiri küresel sağlık problemlerini, dayanışma için güçlü bir gerekçe olarak ileri sürmeyecek. Mesela, salgın oldu diye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi kendilerine 75 yıl önce tanınan imtiyazlardan vazgeçmeyecekler. ABD-Çin rekabeti ortadan kalkmayacak. Rusya’nın eski Sovyet sınırlarına ve ötesine nüfuz alanı inşa etme siyaseti ortadan kalkmayacak. Avrupa Birliği’nin salgınla mücadelede karşı karşıya kaldığı sıkıntıları aşıyor olmasının getirdiği yeni dayanışma ruhu, Lizbon Antlaşması’nın ötesinde bir Birlik kurma hedefine ulaşmayı temin etmeyecek. Birçok devlet, uluslararası terör örgütlerini bölgesel ve küresel çıkarlarına uygun olduğu gerekçesiyle desteklemeye devam edecekler.
Küresel salgın ‘uluslararası ilişkilerin, tüm insanlığın ortak iyiliğinin değil devletlerin bireysel çıkarlarının üzerinde döndüğü’ acı gerçeğini değiştirmeyecek. Küreselleşmecilerin değişmesini çok arzu ettikleri, devletlerin uluslararası ilişkilerin temel aktörü olduğu kuralı da mevcudiyetini muhafaza edecek.
Kendimizin ve diğer insanların sağlığı için eve kapandığımız bu günlerde, tarih ve uluslararası ilişkiler kitapları okuyarak salgın sonrasındaki dünya gelişmelerinin ipuçlarını yakalamaya çalışalım.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.