Devrik Başbakan ile ABD Büyükelçisi'nin samimi sohbeti

A -
A +
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün, ‘15 Temmuz ile ABD arasında bir bağlantı yoktur’ açıklaması iki ülke arasındaki güvensizliği bir kez daha su yüzüne çıkardı. 15 Temmuz 2016’dan bu yana, FETÖ’nün ABD’deki ve dünyanın birçok yerindeki faaliyetleriyle mücadele konusunda ABD’den Türkiye’ye –çok değil- sadece bir tane bile destek gelmiş olsaydı, belki de Türk halkının kahir ekseriyeti 15 Temmuz ile ABD arasında bir bağ olduğuna inanmayabilirdi.
Transatlantik iş birliğinin güçlenmesine büyük önem veren Biden’la birlikte, ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açması gerektiğini söyleyenler evvela söz konusu güvensizliği azaltacak adımlar atmalıdır. Türk halkında bir Amerikan şüpheciliği varsa –ki vardır- bunun siyasilerin telkinleriyle birdenbire ortaya çıkmadığını ve halkın sadece belli bir kesiminde kök salmadığını en iyi bilecek olanlar ABD Dışişlerinin Türkiye uzmanlarıdır. Geçmişte yapılan hataları samimiyetle kabul edip, herkese yararı olan iş birliğine dayalı ortak gelecek için umut vermek yerine, hepimizin şahit olduklarını, post-truth yöntemlerini kullanarak inkâra devam etmemek gerekir.
Devlette görev alan bugünün mühim şahsiyetlerinin belki isimleri bile unutulacak ama devlet görevinin ifası sırasında yaptıkları, söyledikleri, eyledikleri ne varsa arşivlerde yer almayı sürdürecek. Bir gün arşiv belgelerindeki gizlilik kalktığında da, tarihçiler tüm olup bitenleri yeniden yazacaklar; tıpkı 1953’te İran’da Musaddık’ın devrilmesi hadisesinin, tıpkı 1940’da Katyn Ormanı katliamının aradan yıllar geçtikten sonra bambaşka şekilde yazıldığı gibi.
Bu yazının başlığı da işte o arşiv belgelerinden birinden mülhem. 2 Aralık 1972’de, dönemin ABD Büyükelçisi William J. Handley ile 12 Mart 1971 muhtırası ile başbakanlıktan devrilmiş Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel arasında, Demirel’in Güniz Sokak’taki evinde bir buçuk saat süren bir mülakatın tutanağı. Gizliliği kaldırılalı epey olmuş ve çok sayıda yayında da yer almış bu belgenin tüm ayrıntılarına girmeyeceğim. Sadece bir büyükelçi ile bir siyasi lider arasında geçen görüşmeden kısa bir kesit sunacağım.
Büyükelçinin, mevcut siyasi durumu nasıl gördüğü sorusu üzerine Demirel, Türkiye’nin tek parti devletinden tam demokrasiye geçme çabaları içindeyken gerçekleşen askerî müdahalelerin siyasi ve sosyal kurumları ciddi şekilde tahrip ettiğini belirttikten sonra, Türkiye’de hiç zaman kaybedilmeden seçimlerin yapılması gerektiğini ifade ediyor. 12 Mart’ta kendisine muhtıra vermek için gelen askerlere, anarşiyle mücadele ettiğini, polisin teröristleri yakaladığını ama mahkemelerin salıverdiğini, bunun kabahatlisinin kendisinin olmadığını söylediğini kaydeden Demirel, kendisinin hiçbir zaman anayasayı ihlal etmediğini, bunu yapanın askerler olduğunu zikrediyor.
Handley, bir sonraki cumhurbaşkanının asker mi, sivil mi olacağını sorduğunda Demirel, kişinin hangi meslekten geldiğinden ziyade nasıl bir kişi olduğunun önemli olduğu cevabını veriyor.
Handley sözü CHP’ye getiriyor. Handley’in ifadesiyle Demirel CHP sorusuna ‘ilginç’ bir cevap veriyor: ‘Bugün CHP’de yaşananlar, Türk demokrasisi ve Türkiye Cumhuriyeti açısından, 12 Mart 1971’de olandan çok daha önemlidir.’ Handley şöyle aktarıyor:
‘Demirel, 1923-1950 arasında tek parti olarak Türkiye’yi yöneten devlet partisi CHP’nin, kendisini Türk seçmeni için gelecekte Adalet Partisine demokratik bir alternatif olabilme konumuna taşımakta olduğunu söyledi. Bunun tamamıyla, CHP’nin önceki elitist söyleminden vazgeçmesine ve ‘halkın partisi’ne dönüşmesine bağlı olduğunu ifade etti. Geçmişte, CHP’nin kendisini hep ordu, yargı, bürokrasi, üniversiteler ve aydınlar gibi bazı ‘kurumlarla’ ilişkilendirip onların sırtına bindiğini belirtti. Hiçbir şeyin kendisini, CHP’nin gerçekten halka gitmesinden, halktan destek almasından, güçlü bir siyasi müessese olarak yükselmesinden, bazı kurumların yerine halkın geniş  kesimlerinden güç almasından daha fazla memnun edemeyeceğini dile getirdi.’
Büyükelçi Handley Demirel’e bu kez İnönü ve onun gelecekte Türkiye’deki rolü hakkında ne düşündüğünü soruyor.
‘Bu soruya, Türkiye Cumhuriyeti’ne uzun zaman önce sağladığı yararlılıklar sebebiyle şükran borçlu olduğu İnönü’yü düşünmek gerektiğini söyleyerek, oldukça dikkatli cevap verdi. Fakat orduyu 1960 darbesine iterek Türk demokrasisini herkesten daha çok mahveden kişinin İnönü olduğunu, bunu asla unutmayacağını ve affetmeyeceğini söyledi.’
Devrik Başbakan ile Amerikan Büyükelçisinin bu noktadan sonra dış politikaya, Türk-Amerikan ilişkilerine, haşhaş yasağının geleceğine uzanan sohbetinin tümüne ABD Dışişleri Bakanlığı arşivlerinin internet kayıtlarından ulaşabilirsiniz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.