İSTANBUL'UN KAPILARI

A -
A +
Eskiden şehir denince, surlar; sur denince de çeşitli isim ve biçimlerde kapılar akla gelirdi. Böylece şehri düşmana karşı korumak kolaylaşırdı. Şehre girip çıkan da bu kapılar vasıtasıyla kontrol edilirdi. Sabah, güneşle açılır, akşam güneş batınca kapanırdı.

İstanbul surları da 4 defa yapılıp yıkılmıştır. Bugünki şekli MS 408'de İmparator Theodosius tarafından verilmiştir. Kara tarafında, iki sıra sur ve arasında hendekler vardı. Bu iki surun arası 70 m kadardı. Bu surlar üzerinde 400 kule ve 55 kapı bulunuyordu. Nice güçlü ordular bu surları geçememiş; önlerinde perişan olup dönmüşlerdi. Bugün Marmara ve Haliç surlarının büyük kısmı yıkılmıştır. Kara surlarının yarısından fazlası harap vaziyettedir.

Sur üzerindeki kapıların bir kısmı askerî, diğerleri sivil maksatlı idi. Askerî kapılar, basit; sivil kapılar ise daha mimarî hususiyetlere sahip kapılardı. Türkler, şehri fethettikten sonra artık bir işe yaramadığı için askerî kapıları örerek kapattılar. Bazı yerlere de ihtiyaç nisbetinde yeni kapılar açtılar.  

Sur kapıları umumiyetle mermer kemerlidir. Yanlarındaki merdivenlerle sura çıkılabilir. İcabında kapatmak üzere demir kapıları ve parmaklıkları vardır. Ana kapılar, iç ve dış olmak üzere iki kapıdan müteşekkildir. Bugün ortasından cadde geçen 2 tanesi dışındakiler bir arabanın geçemeyeceği kadar dardır. Bazısının üzerinde Bizans yâdigarı kabartmalar ve yazılar veya Osmanlı devrinden kalma kitâbeler yer alır. Zamanımıza 40'dan azı intikal etmiştir. Bugün kara surları üzerinde bazısı Bizans'tan kalma, bazısı Türkler tarafından açılmış 11 kapı bulunmaktadır.

Kara surları üzerinde Marmara tarafındaki ihtişamlı Altınkapı veya Yaldızlıkapı (Porta Aurea) vardır. İmparatorların zafer alayını yaptıkları merasim kapısıdır. Edirne cihetindeki ana cadde (Via Egnatia) bu kapıdan geçer ve Mese adıyla şehrin içinden Ayasofya ve kraliyet sarayına uzanırdı. Altınkapı kanatları sebebiyle bu isimle anılmıştır. Vaktiyle üzerinde heykeller bulunan bir zafer takı idi. Sonra surlarla birleştirilmiştir. Şimdi mezarlık içinde otların arasında kalmıştır.
Altınkapı'nın 100 m ilerisinde Yedikule Kapısı vardır. Adını yakınındaki Yedikule zindanından alır. Osmanlılar zamanında savaşa giren ülkenin elçisi burada ağırlanırdı. Hazinenin bir kısmı da burada saklanırdı.

Bu kapıdan itibaren, eski hendeklerin yerinde bulunan bostanlar başlar. Sonra Belgradkapı (Porta Ksilokerkos) gelir. Eskiden buraya Kapalı Kapı denirdi; çünki XII. asırda örülmüştü. 1886'da Balıklı Rum Hastanesi'nin irtibatı için tekrar açıldı. Kanuni Sultan Süleyman zamanında fethedilen Belgrad şehrinden getirilmiş esirlerin civarında iskânından dolayı bu ismi almıştır. Bu kapıda müdafaa kuleleri vardır.

500 m ileride Silivrikapı (Porta Pege) yer alır. Bu kapı da Bizans zamanında kraliyet düğünlerinin yapıldığı Silivri'ye giden yol üzerindedir. Kapının üzerinde bir Osmanlı askerinin gürzü yer alır. Müsabaka kazanan sporcunun, silahını duvara asmasına dair eski bir geleneğin işaretidir.

Mevlanakapı (Rhesium, Porta Rhegion), adını, sur dışındaki Yenikapı Mevlevihanesi'nden alır. Surları yaptıran Theodosius devrinden kalma en orijinal kapı budur. Bizanslılar buraya Rus Kapısı derdi. Sur dışında yaşayan Rus asıllı topluluklar şehre sadece bu kapıdan girebilirdi.
Biraz ileride Topkapı (Porta Romanos) vardır. Burası fethin sembollerindendir. Zira rivayete göre Sultan Mehmed, şehre bu kapıdan girmişti. Türk topları buraya yerleştirildiği ve duvarlarındaki top güllelerinden dolayı bu ismi almıştır. Şimdi büyük bir cadde üzerindedir.
Sırada Sulukule Kapısı (Porta Pempton) vardır. Şehre giren Lykos deresinin üzerinde yer aldığı için bu ismi almıştır. Surların en zayıf noktasıdır. Fetih sırasında ilk Türk askerleri şehre bu kapıdan girdi. Ulubatlı Hasan adlı bir yeniçeri bayrağı surlara burada dikti.

Birkaç yüz metre sonra Edirnekapı (Porta Harisius, Andrinopolis) gelir. Burası İstanbul'un 7 tepesinden biridir. Edirne yolu üzerinde bulunduğu için bu ismi almıştır. Mal getiren esnaf, şehre buradan girebilirdi. Bu sebeple içerideki ilk semt Karagümrük adını taşır. Eyüp'te kılıç kuşanan padişahlar da bu kapıdan şehre girerdi. Bir nevi merasim kapısıydı. Buradan da şimdi bugün büyük bir cadde geçmektedir.

Sırada Eğrikapı (Porta Regia) vardır. Yolun eğriliği sebebiyle bu ismi almıştır. Fetih sırasında en kanlı çarpışmalar burada olmuş, son Bizans imparatorunun ölüsü burada bulunmuştur.

Yeni kapınız!

Geleceği bildiğini iddia eden birini haksız çıkarmak isteyen padişah, "Bil bakalım, şehre hangi kapıdan gireceğim?" diye sorar. Adam, bunu bir kâğıda yazar ve şehre girmeden açmamasını ister. Padişah deniz surları üzerinde bir kapı açılmasını emreder ve şehre buradan girer. Sonra kâhinin verdiği kâğıttaki zekice yazıyı okur: "Yeni kapınız hayırlı olsun padişahım!" Yenikapı, bugün şehrin feribot iskelesinin bulunduğu yerdedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.