RESULULLAH’IN ANNE VE BABASI HANGİ DİNDE İDİ?

A -
A +
 
Cahiliye devrinde Arabistan halkının bir kısmı Hazret-i İbrahim’in dininden kendilerine ulaşan kaidelere bağlıydı.
 
İslâmiyetin zuhur ettiği yıllarda Arabistan halkının çoğu müşrik, yani putperest idi. Ama İbrahim aleyhisselam soyundan geldikleri için, şeklen bu peygambere hürmet eder; onun şeriatinin deforme olmuş hâlini ritüel olarak tatbik ederler; hac yapar, kurban keserlerdi. Putperestliği Arabistan’a İslâmiyetten bin sene evvel Huzaa meliki Amr bin Lühay, Suriye’deki Amalika kavminden öğrenip getirmişti.
Arabistan’da tek tük Hıristiyanlar vardı. Hazret-i Muhammed’in peygamberliğine ilk inananlardan ve Hazret-i Hadice’nin amcası oğlu Varaka bin Nevfel bu dindendi. Medine’de, Roma sürgünü sırasında buraya gelip yerleşen üç Yahudi kabilesi yaşamaktaydı.
Hicaz’da az da olsa Hazret-i İbrahim’in tevhid inancına mensup zatlar vardı. Ümeyye bin Ebî Salt ile meşhur hatib ve şâir Kus bin Saîde ile Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Hazret-i Said’in babası Zeyd bin Amr bunlardandır. Hadîs-i şerifte bunlar için “Kıyâmet günü tek başına bir ümmet olarak haşrolunacaktır” buyuruluyor.
 
Millet-i İbrahim
 
Bu inanca Hanîf inancı, bunlara da Hanîfler (Hunefâ) denir. Hanîf, doğru yolda olan demektir. İslâmiyetten önce putlara tapınmayan, hacc yapan, sünnet olan, kısacası İbrahim’in dininde bulunanlar için bu isim kullanılmıştır.
Kur’an-ı kerimde bu sıfat İbrahim aleyhisselam için kullanılmaktadır. Çünki onun zamanında kendisinden başka tevhid inancını taşıyan kimse kalmamıştı. Hanîflik Hazret-i İbrahim’in dininin esas vasfıdır; ama sadece bu dine mahsus değildir.
Hanîflik olarak bilinen Hazret-i İbrahim’in şeriatine ait hükümlerin bazıları Arabistan’da da câriydi. İslâmiyet bunlardan bazısını kabul etmiş; çoğunu kaldırmış veya sınırlamıştır.
 
Secde eden alınlar
 
Resulullah’ın dedeleri, bu arada Abdülmuttalib, babası Abdullah, annesi Âmine ve amcası Ebû Tâlib de Hazret-i İbrahim’in dinindeydi. Kur’ân-ı kerimde “Sen, yani senin nûrun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır” buyurulmaktadır (Şuarâ: 219). Buhârî, Müslim, Tirmizî gibi muteber hadis kitaplarında geçen hadis-i şerifte, “Her asırda yaşayan insanların en iyilerinden, seçilmişlerinden dünyaya getirildim” buyurulmuştur.
Şu hâlde Resulullah’ın soyunda mümin olmayan birinin bulunması bu âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflere aykırıdır. İbrahim aleyhisselâmın babası diye geçen ve mümin olmayan Âzer, üvey babası ve amcası olarak tefsir edilmiştir. Tarihlere göre İbrahim’in babası Taruh’tur. Amcaya ve üvey babaya, baba demek an’anedir.
 
Mucize ve ikram
 
“Akrabanın affı için dua etme!” âyet-i kerimesi (Tevbe: 113) Ebu Tâlib içindi. “Babam ve baban ateştedir” hadîs-i şerifi (Müslim) vahy ile değil, ictihad ile söylenmiş idi. İmanlı oldukları sonradan vahy ile bildirildi. Buradaki “Baba” sözünden, “amca” kastedildiği de söylenmiştir. Nitekim Hazret-i Hadice’nin ölen iki çocuğu için de böyle buyurmuş; Cehennemde olmadıkları sonradan bildirilmişti. Abdülmuttalib hakkındaki beyan da bunun gibidir. Kaldı ki Cehennemde olmak, mümin olmamayı icap ettirmez.
Cenab-ı Peygamber, “Keşke anne ve babamın hâlini bileydim” derdi. Allah, peygamberine ikram için, Veda Haccından dönüşte Hacun mevkiinde, anne ve babasını diriltmiş; Resulullah’a iman ederek, onun ümmetinden olmak şerefine kavuşmuşlardır. Bunu Kurtubî (v. 1273), Hâfız İbn Nâsırüddin (v.1438) ve başka âlimler bildiriyor.
Benî İsrail’in öldürdüğü kimseyi diriltip katilini haber vermesi ve İsa aleyhisselamın duaları ile nice mevtaları diriltmesi de böyle ikram idi. Süyûtî (v.1505), “Bu hadîs zayıf ise de, çok kimsenin bildirmesi ile kuvvet kazanmıştır. İbadetlerin ve şahısların kıymeti hakkında zayıf hadise uyulur” diyor.
 
Ah bu hattatlar
 
İmam Ebu Hanife’nin İslâm inancının esaslarını anlattığı el-Fıkhü’l-Ekber kitabının bazı nüshalarında, Resulullah’ın anne ve babasının imansız öldüğü (mâtâ kâfiren) yazılı ise de; bazı âlimler, kitapta böyle bir cümle olmayıp sonradan eklendiğini söyler. Zebîdî, Bağdad’daki nüshada, “kâfir olarak ölmediler” (mâ mâtâ kâfiren) yazdığını anlatır. Şu hâlde, burada bir kasıt yoksa, yazmaktan okumaya fırsat bulamayan cahil bir hattatın, istinsah ederken, fazla zannedip bir 'mâ’yı sildiği söylenebilir.
Vaktiyle Tevrat ve İncil, kötü niyetliler tarafından tahrif edildiği gibi; bazıları da din büyüklerinin kitaplarına el uzatmıştır. Mesela Muhyiddin Arabî’nin Füsus ve Fütuhat kitaplarına bazı şeyler karıştırdıklarını İmam Şa’rânî Kibrit-i Ahmer ve el-Yevâkit kitaplarında izah eder. Hazreti Mevlânâ, Mesnevi’sini nazım şeklinde yazarak, düşmanların değiştirmesine imkân bırakmamış; ona bile uydurma bir cilt eklenmiştir.
Fıkh-ı Ekber’in bazı nüshalarında, “mâtâ ale’l-fıtrati ve Ebû Tâlib mâte kâfiren” yazar ki, ikisinin de yaratılıştaki din, yani İslâm üzere öldüğü anlaşılır. Bu birkaç kelimenin düşmesiyle “mâtâ kâfiren” kalmış olabilir. Bazı âlimler ise “mâtâ kâfiren” sözünü, İslâmiyetten evvelki zaman olarak tefsir etmiştir. Bazı nüshalarında mâtâ fi’l-câhiliyye (cahiliye devrinde öldüler); bazılarında ise mâtâ fi’z-zemeni’l-küfri (küfr devrinde öldüler) yazılıdır.
İbni Âbidîn ve Hamevî der ki: “Muhakkik âlimlere göre Cenab-ı Peygamber’in anne ve babasının imanlı olup olmadığını konuşmamalı, edebi gözetmelidir. Hadis-i şerifte, ‘Ölüleri kötüleyerek, dirileri incitmeyiniz’ buyuruldu. Bunu konuşmamak, öğrenmemek insana zarar vermez; kabirde ve kıyamette sorulmayacaktır.”
 
İlim adamı haysiyeti
 
Aliyyü’l-Kârî (v.1605), Minahu’r-Ravd kitabında, muhtemelen Şiîlerin taşkınlıklarına bir reaksiyon olmak üzere, Vâlideyn-i Resulullah’in (Peygamberin anne ve babasının) mümin olarak öldüklerini inkâr etmiş; bununla da kalmayıp Edilletü’l-Mu‘tekadi adında müstakil bir risâle yazarak, aksini müdafaa eden İmam Süyûtî’yi çürütmeye çalışmıştır. Hâlbuki Süyûtî, Aliyyü’l-Kâri ile ölçülemeyecek kadar büyük bir âlimdir.
Aliyyü’l-Kârî, hattatlıkla geçinirdi. Yazmaktan okumaya fırsat bulamayan meslektaşlarının hilafına, yazdığı kitapları okuyarak biraz ilim sahibi olmuş; bu sebeple gururu gözünü kamaştırmıştı. Aklının almadığı hadîsleri, mevzu diyerek kesip atardı.
Bu hususta çok âlimler kendisine reddiye yazmıştır. Zâhidü’l-Kevserî, “Aliyyü’l-Kâri, el-Fıkhu’l-Ekber’in hatalı nüshasını ele alıp, Allah affetsin, edep sınırını aşmıştır” der. Kitabın farklı nüshalarını tedkik etmeden hüküm vermesi, bir ilim adamı haysiyetini taşımadığını gösterir. (Mustafa Akçay,  Hazreti Peygamber’in Anne-Babasının (Ebeveyn-i Resûl) Dînî Konumuna Dair Ebû Hanîfe’ye Atfedilen Görüş Etrafındaki Tartışmalar, Sakarya İlahiyat Fakültesi Mecmuası, 2009.)
 
Niye Hristiyan veya Yahudi değil?
 
İslâmiyetten bir evvelki din, Hristiyanlık olduğuna göre, neden Resulullah’ın anne ve babaları Îsâ aleyhisselamın dininde değildi? Resulullah’ın gelişinden hemen evvelki zamanlar fetret devri idi. Şeriatlerin unutulduğu ve peygamber gönderilmeyen uzun zaman aralığına fetret devri denir. Bu devirde yaşayan insanlar (ehl-i fetret), İslâm inancına göre, yalnızca bir yaratıcının varlığına inanmakla mükelleftir.
Îsâ aleyhisselamın gelişinin üzerinden uzun asırlar geçmiş, bu dinin esasları unutulmuştu. Ne Mûsâ, ne de Îsâ peygamberin dini, aslına uygun ve doğru olarak biliniyordu. Asırlar içinde tahrife uğramış, hurafelerle dolu iki din hâlini almıştı. Arabistan’da ise çok az biliniyordu. İnsan, kendisine kati ve sahih olarak ulaşan tebliğden mesuldür. Bu sebeple Resulullah’ın anne ve babasının Hristiyan veya Yahudi dininde olmaması makuldür.
 
Ya Ebu Talib?
 
Şia, Ebu Talib’in imanla öldüğüne inanır. Dedeleri İbrahim’in dininde olan, ama İslâmiyet’in zuhuru ile bu dine inanması icap eden Ebu Talib, kınanmaktan korktuğu için iman etmedi. Son nefesinde iman ettiğine dair biraderi Abbas’tan rivayet varsa da, Hazret-i Abbas o sırada Müslüman olmamıştı. Resulullah, “Ben işitmedim” buyurdu.
Hadis-i şerifte, “Cehennemde azabı en az olan Ebu Talib’dir” buyuruldu (Müslim). Bu da Resulullah’ın anne ve babasının mümin olduğunu gösterir. Ancak Veda Haccı’ndan sonra ikram olarak onun da diriltilerek iman ettiğini bildiren hadis-i şerifi Kurtubî, Süyûtî ve İbn Hacer gibi âlimler naklediyor. (Tezkire-i Kurtubî, en-Nimetü’l-Kübrâ, Şifa-i Şerif)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.