Ben sıradan bir gazeteciyim, derin meslektaşlarım kusura bakmasın!

A -
A +

 Sokakta durdurup soranı da var, metroda yanıma oturanı da... Arkadaşlar, dostlar zaten tepemde... Dün sabah erken saatlerde Karadeniz  FM'de Adem Metan Show'a konuk oldum, orada da sordular.... Aslında basit bir cümle...

''Ne olacak bu memleketin hâli?''
Sence bu kavga nereye kadar gidecek, kim kazanacak vs. gibi uzayıp giden konuşmalar...
Yahu ben nereden bileyim, diyecek oluyorum kaşlar havaya kalkıyor: ''Sen de bilmezsen yani biz mi bileceğiz...''
17 Aralık'tan sonra konuya ismi karışmış olan bakanların istifa etmesi gerektiğini, ''akçeli işlerle'' ilgili her şeyin şeffaf olması gerektiğini yazdım. Ama bu kavga, tartışma, birbirini yeme durumunda seçilmiş bir hükümetin karşısına denk olarak koyulmaya çalışılan yapının da çok ama çok sorunlu olduğunu yazdım... Demokrasinin olmazsa olmazlarından da bahsettim. Hâlâ da o gün durduğum yerdeyim... Ama o kadar arkadaşlar... Üzerine olup bitenleri kaygıyla merakla ve büyük üzüntüyle seyrediyorum... Sizlerden çok daha fazla bir şey bilmiyorum...
Evet, doğru okudunuz, bilmiyorum! Ne Başbakan'ın uçağına çağrılıyorum, ne Kemal Kılıçdaroğlu'nun yemeğine... Üstelik derin gazetecilerden değilim, niyet de okuyamıyorum...
Ayrıca ''Analiz'' adı altında söylenenleri duydukça, yazılanları okudukça daha çok dehşete kapılıyorum.... Tarafların taraftarlarının bilgisizliği, söylemlerinin pespayeliği, yüzeyselliği beni benden alıyor... Kimlere kaldı ortalık diye düşünmeden edemiyorum.
Ve maalesef bir şeyi çok iyi biliyorum... Bu kavganın kazananı olmayacak...
Kaybedeni ise... Siz biz olacağız...
İlk soruya dönelim mi?
Ne olacak bu memleketi hâli?
İyi olacak diye düşünüyorum. Bu kavganın da bir hayrı olacak, daha kuvvetli bir demokrasi daha kuvvetli bir adalet için hepimiz canla başla mücadele edeceğiz... Başka yolu yok, her şey daha iyi olacak, olmalı...
*
Madem her şey insana dair... Hedef bizim mutluluğumuz, huzurumuzsa ben bu yönde yazmaya, bildiğim araştırdığımda sonuçlarına ulaştığım konularda yazmaya devam edeceğim, izninizle... Diğer yıkıcı gündemi (analizleriyle her daim ufkumu açan birkaç yazarı tenzih ederek söylüyorum tabii) o çoook derin gazetecilere bırakıyorum. Onların elinde güvende olduğunuzu hissediyorsanız, size de geçmiş olsun diyorum. 24 yıldır medyadayım. Çeşitli görevlerde bulundum. Fırtına dönemlerinde gazı veren meslektaşlar da tanıdım, bizzat fırtınayı çıkarıp sonrasında mağdur rolüne girene de tanık oldum. Koskoca adamların (benim adam sandıklarımın) nelere tamah ettiğini, kimlerin birer sözüyle pısıp gittiklerini, hakkında atıp tuttuklarıyla nasıl can ciğer kuzu sarması olduklarını ilk gördüğümde hayal kırıklığı yaşamıştım ama geçti... Bugün gündemin bizim mahallemize, medyaya yansıyan bölümüne baktığımda sadece ''Bu filmi görmüştüm'' diyorum, başrol oyuncuları değişmiş o kadar... Eee tabii gençlerin önünü açmak lazım.
Uzun lafın kısası bu sıcak gündem medyayı da birbirine katmış durumda...
Varsın katsın orası da temizlenir diyorsanız, yanılıyorsunuz...
Bu ülkede her şey hallolur ama medya mahallesinin âdetleri de-ğiş-mez, sadece biçim değiştirir.
*
Bu zorunlu açıklamadan sonra, gelelim gündemimize...
Sokaktaki çocuklardan bahsediyordum bir önceki yazıda, hurda toplayandan ayakkabı boyayana... sonrasında kayıp çocukları yazmıştım. Sadece İstanbul'da günde 26 çocuk kayboluyor demiştim. Bir de şu ''Çocuk Gelin'' mevzusu var, onunla devam edeceğim. Ama önce anlaşalım Çocuk Gelin lafı bir suçu meşrulaştırmaktır!! Çocuğun gelini olmaz!!
Not: Tabii ki devam edeceğim... Ama bakın medya, gündem derken ne çabuk doldu köşe...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.